Tunus: Geç kalmış gelişmeler
Tunus, bir diktatörün devrilişine sahne oluyor.
Bunlar, Davutoğlu'nun tanımladığı "Tarihin normalleşmesi" sürecinin parçaları. Hatta "normalleşme"nin geç kalmış parçaları.
Domino etkisi yapar mı diye soruluyor.
Tunus'un bir sonrakini etkileme potansiyeli itibarıyla belki değil ama benzeri durumu yaşayacak daha pek çok İslam ülkesi bulunduğu muhakkak.
Türkiye'nin çok partili hayata geçişi de "tarihin normalleşmesi" sürecinde bir merhale idi.
Başbakan Erdoğan Newsweek dergisini yazdığı makalenin başlığına "Avrupa'nın sağlıklı adamı" başlığını koymuş. Bir tarih sapmasında Türkiye, "Avrupa'nın hasta adamı" diye nitelenmişti. O "hasta adam" öldürüldü. Mirası paylaşıldı. Paylaşılan miras aşağı yukarı yüz yıldır üzerlerine tayin edilen işgüderlerin elinde ve çarpık düzenlemelerle çarçur edildi.
Ama içten içe bir halk damarı kendini yeniden inşa etti ve önderlerini buldukça hayat sahasına çıktı. Türkiye, belki de Osmanlı gibi bir birikime sırtını dayadığı için en önce toparlanan oldu. Hâlâ o toparlanma süreci Türkiye için bile tamamlanmış değil. İnşa eylemi sürüyor.
"Hasta adam" operasyonunun icra edildiği zemin bütün bir İslam coğrafyası idi.
O operasyonun bir boyutu, coğrafyanın talana uygun hale gelmesi için paramparça edilmesi olmuştu.
Bir boyutunda sistemlerin toplumla yabancılaşması vardı.
Bir boyutunda yönetim kadrolarının güdümlenmesi vardı.
Bir boyutunda baskılarla, kişilik dönüştürmeleri ile suni ayrıştırmalarla halkların iradesinin etkisizleştirilmesi vardı.
Dediğimiz gibi ilk toparlanış Türkiye'de oldu. Türkiye dışarıdan önce içeride tarihin normalleşmesini yaşıyor. Yaşamaya çalışıyor daha doğrusu. Düşe kalka. Hâlâ sancılıyız. Postmodern darbeyi daha dün yaşadık, halkın seçtiği kadrolar daha dün siyasi idamın ipinden döndü. Halkın desteğine sahip kadrolar hâlâ meşruiyet sıkıntısı çekiyorlar. Ama bu haliyle bile Türkiye'nin, öteki İslam ülkelerinden çok farklı bir iyileşme noktasında olduğu muhakkak.
O yüzden, yaşadığımız iletişim ortamı, Türkiye'yi diğer İslam ülkelerinde ilgi odağı haline getiriyor ve Tunus olayları değerlendirilirken, "Türkiye'nin etkisi" gündeme geliyor.
Belli ki Tunus Zeynelabidin bin Ali'nin despotik yönetimi ile devam edemezdi.
Belli ki Fas, Cezayir, Libya, Mısır böyle devam edemez.
İslam dünyasında, "Böyle devam edemez" nitelikte pek çok yönetimin adı zikredilebilir, pek çok dosya açılabilir.
Bunlar, bir hanedan ismi veya yönetim kadrosu ile sınırlı da değildir.
Nasıl Türkiye'de siyasi kadrolardan öte "statükonun değişmesi"nden söz ediyorsak, İslam coğrafyasının diğer köşelerinde de bu coğrafyanın kendi iradesiyle şekillenmediği bilinen ve değişmesi, "tarihin normalleşmesi" diye tanımlanabilecek olan statükolar var.
Onun için daha pek çok ülkede değişim kaçınılmaz.
İster istemez, halk iradesi ile seçilen, halka hesap veren bir yönetim sistemine gidilecek. İster istemez, halkın değerlerinin öncelikle yansıdığı sistem yapıları gerçekleşecek. Kendisine saygısı olan bir halkın, bunun bilincine varan bir halkın, yukarıdan aşağı belirlenmeyi, hesap vermeyen bir yönetime tabii olmayı kabul etmesi söz konusu olamaz.
Halkların, böyle bir bilinç düzeyine gelmesi de kaçınılmaz. Çünkü öyle bir dünyada yaşıyoruz. Bilinçlerin çelik duvarlarla kapatılması imkânı yok. Enver Hoca'nın, dış tehdit korkusunu empoze ederek müthiş koruganlar yaptırdığı Arnavutluk değişti. Mısır da değişecek. Suudi Arabistan da...
Bu süreçte belki en sancısız olanı, mevcut yönetimlerin, süreci doğru okuyarak, ülkelerini yeni bir yapılanmaya yöneltmeleridir.
Bunun zihni alt yapısı, bu coğrafyanın kültüründe vardır.
Özgün İslam değerleri, aslında köklü bir "murakabe"ye imkân veriyor, hatta toplumu bundan sorumlu kılıyor.
Uygulamada da bütün çağlara ışık tutucu örnekler yaşanmış.
Hazreti Peygamber'in (s.a.) ilk halifesi Hazreti Ebubekir, halka ilk hitabında "Bana doğru işler yaptığımda bağlılığınızı sürdürün, yanlış yaptığımda onaylamayın" çağrısında bulunmuştu.
İkinci Halife Hazreti Ömer, "Seni yanlış yaptığında kılıçlarımızla düzeltiriz" diyen bir topluma yönetici olduğu için Allah'a şükretmişti.
Sonra melikler, melikler, melikler geldi.
Kültürel kodlarımızı yeniden gözden geçirdiğimizde, bugün Batı demokrasilerini bile ileriye götürecek ölçülerle buluşabiliriz.
Ben, İslam dünyası kendisini yenilediğinde dünyaya çok şey verebileceğini düşünüyorum.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT