Tüm zorluklara rağmen ümitvâr olmayı becermeliyiz!
Sefa Saygılı, depresyonun oluşturduğu tahribata karşı umudu kuşanmanın gerekliliğini inceliyor.
Sefa Saygılı / Yeni Akit
Depresyondan korunmak için neler yapmalıyız?
Depresyon; düşüncelerimizi, inanışlarımızı, duygularımızı ve tutumlarımızı da etkileyen bir rahatsızlıktır. Bu yüzden dünyaya ve problemlere bakış açımızı değiştirmemiz, korunmada önemli bir yer tutar. Bu konuda bazı önemli tavsiyeleri sıralayalım:
İYİMSER OLALIM
Yarısı dolu olan bardağa “ne kötü, yarısı boş” demek yerine “ne güzel, yarım bardak suyum var” demeliyiz, daha doğrusu demesini öğrenmeliyiz. Çünkü kötümser olmak depresyona yatkınlık sağlar.
• Düşüncelerimizi tartalım, değerlendirelim ve olumsuz olanları olumlularla değiştirelim.
• Kötü durumların geçici olduğunu bilelim. Kötü hava şartları nasıl ki zamanla düzelecek, sosyal olayları da aynen bunun gibi görelim. Eskilerin dediği gibi, “bu da geçer yahu!” diyebilelim.
• Bir şeyler kötü gittiğinde hemen kendimizi suçlamayalım. Eşimiz, arkadaşımız veya amirimiz keyifsiz ise bunun bizden dolayı olduğunu düşünmeyelim. “Bir dertleri vardır herhalde” diyelim.
• Olumsuz düşüncelere kapılmadan önce, “acaba aşırı bir tepki mi veriyorum” diye kendimize soralım.
• Geleceğe ait endişelere önem vermeyelim. Birçoğu asla gerçekleşmeyecek olayların etrafında dönüp durmayalım. Yaşamakta olduğumuz zamana konsantre olalım.
Hayata karşı olumlu bakış açısı olanlar daha az stresli, rekabete karşı hazırlıklı ve daha sağlıklı olurlar.
ÖFKEMİZİ KONTROL EDELİM
Kızmak ve öfkelenmek doğaldır, ancak kızgınlığı sürekli hale getirmek veya ani öfke patlamaları yaşamak sağlıklı değildir. Kontrolsüz öfke, birçok yönden kişiyi yaralayabilir.
Öfkelendiğimizde sakinleşmek için kendimize zaman tanıyalım. Sakinleşene kadar ortamdan uzaklaşalım veya pozisyonumuzu değiştirelim (oturuyorsak ayağa kalkalım) ya da yüzümüzü soğuk su ile yıkayalım. Derin derin soluk alıp vermek, yalnız kalmayı tercih etmek veya başkalarıyla sohbet ederek konudan uzaklaşmak da öfkeyi yatıştırma çareleridir.
Ancak öfkelendiğimizi bizi kıran kişiye belli etmemek için içimize atmak ve bastırmak da doğru değildir. Karşımızdaki kişiye sözel olarak saldırıda bulunmak yerine kızgınlığımızı sakin bir şekilde dışa vuralım. “Hakaret ediyorsun” söylemektense “bu sözlerin beni gerçekten kırıyor” demekle daha iyi sonuç alınır. Veya “yalan söylüyorsun” yerine “bu söylediğin doğru değil” demelidir.
Kızgınlığımızı içimizden boşaltalım. Kızgınlık uyandıran mantıksız düşünceleri ayıklayalım ve bunları zihnimizden uzaklaştıralım. “Bu korkunç, her şey berbat oldu” demektense, “gerçekten bu durum insanı kızdırıyor, ama dünyanın sonu değil ya...” diyerek kendimizi rahatlatalım.
Kısacası haklı öfkemizi ifade ederken kararlı olalım, saldırgan değil. Öfkemizi sağlıklı yollarla boşaltalım, içimize atıp biriktirmeyelim. Bastırılmış öfke, uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Baş ağrısı, gastrit ve hatta ülser, bağırsak hastalıkları ve başka sistem bozuklukları ortaya çıkar. “Beni insanların içinde küçük düşürdüğün için sana kızgınım.” Bu basit ve kararlı bir ifadedir, hedefe yöneliktir. Hâlbuki “ne kadar sahte, ne kadar zayıf, ne kadar ikiyüzlüsün!” demek yanlıştır. Böyle kızgınlık ve saldırganlık halleri hem karşımızdaki kişinin düşmanlık oklarını bize çevirir hem de sürekli öfke, düşmanca duygular ve kızgınlık, sağlığımızı tahrip eder.
BAĞIŞLAYICI OLALIM, KİN TUTMAYALIM
Bizi inciten veya hata yapan kişilere karşı küskünlüğümüzü sürdürmek, öfkemizi daha da artırabilir. Öfke devamlı hale geldikçe de yüksek tansiyon ve kalp hastalığı başta olmak üzere psikosomatik hastalıklara yakalanma riski artar.
Bağışlamak, öncelikle bağışlamama durumunun oluşturduğu stresi azaltır. Bağışlamama halinde acı, öfke, düşmanlık, nefret ve korku (yeniden aşağılanma veya acı çekme korkusu) gibi duygular birbirine karışır. Bunlar da fizyolojik olumsuz birtakım sonuçlara yol açar. Sözgelimi tansiyon yükselir, hormonal değişiklikler yaşanır, kalp hastalıkları ortaya çıkabilir.
Bağışlayıcı olmaya çalışalım. Bizi inciten birini affetmek zor olabilir. Ancak bağışlamak; yapılanı unutmak, inkâr etmek, göz yummak veya uzlaşma sağlamak anlamına gelmez. Burada olumsuz duyguların bizi tüketmesine engel olmalıyız.
İntikam peşinde koşmayı bırakarak bağışlamayı başarabilenler, acı ve sıkıntılardan kurtulmuş olur. Sosyal ilişkileri daha güçlenir. Böyle kişiler daha sağlıklıdır.
“Çok şükür ahiret var, ilahi adalet var” diyelim. Kin ve intikam duygularıyla kendimizi yıpratmayalım.
KEDERE KENDİMİZİ KAPTIRMAYALIM
Yaşantımız sevinç ve mutluluk kadar keder ve acılarla da doludur. Bizim için önemli birinin veya bir şeyin kaybı acı veren deneyimlerdir. Bundan kaçamayız. Ancak üzüntümüzü içimize atmamız da doğru değildir.
• Kaybımızı ve buna duyduğumuz üzüntüyü, acıyı yaşayalım. Duygularımızı ve hissettiklerimizi saklamaya, bastırmaya çalışmayalım. İçimizden geliyorsa ağlayalım.
• Üzüntümüzü başkalarıyla paylaşalım. Unutmayalım ki sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler paylaşıldıkça azalır.
• Gerektiğinde arkadaşlarımızdan yardım isteyelim. Ne ihtiyacımız varsa söyleyelim.
• Toparlanmak için kendimize vakit ayıralım. Zamanla kendimizi daha iyi hissedeceğimizi bilelim.
HABERE YORUM KAT