Tüm zalimler gibi Esed de Kitab-ı Kerim'in öngördüğü âkıbetle yüz yüze geldi!
Mahmut Ay, Suriye devrimiyle yaşanan değişimi Kur'an-ı Kerim'in öngördüğü pencereden inceliyor.
Mahmut Ay / Yeni Şafak
Suriye devrimine Kur’ân penceresinden bakış-III
5.
Kur’ân-ı Kerîm, geçmişte yaşamış insanları, iyiliğin ya da kötülüğün temsilcileri/prototipleri olarak zikreder. Kur’ân’da kötü, kâfir ve zalim devlet adamlarına örnek olarak en çok bahsedilen kişi, Hz. Musa dönemindeki Mısır kralı/firavunudur. Firavun, özel bir isim olmayıp “kral” demektir. Hikmetli Kitap, o kişinin adından bir kez dahi bahsetmez. Zira o, zalim devlet adamlarını karakterize ve sembolize etmek için seçilmiş bir örnektir. O sebeple şahsından ziyade temsil ettiği karakter ve zihniyet önemlidir.
Hikmetli Kitabımız’dan öğrendiğimize göre Firavun ve hanedanı;
*İnsanlara her türlü zulmü reva görür, erkekleri öldürüp kadınlara tecavüz ederlerdi. (Bakara 2/49, A’râf 7/141).
*Allah’ın âyetlerini yalanlarlardı. (Âl-i İmrân 3/11).
*Kibirliydiler (Yunus 10/75); aslında kalpleri hakikati gördüğü halde, zulüm ve kibir nedeniyle hakikati inkâr ettiler. (Neml 27/14).
*Firavun, “Ben, sizin en büyük Rabbinizim!” (Nâziât 79/24) diyecek kadar kibirde zirve yapmıştı.
*Firavun, milletini küçümser, onların görüşlerine değer vermez, taleplerini görmezden gelirdi. Kendi görüşlerini milletine dayatır, asla özgürlüğe imkân tanımazdı. Şöyle der Hikmetli Kitap: “(Firavun), milletini küçümsedi; onlar da ona itaat etti.” (Zuhruf 43/54); “Firavun dedi ki: ‘Ben size kendi fikrimden başkasını göstermem; sizi doğru yoldan başkasına yönlendirmem.’ ” (Mümin 40/29). Firavun, bu sözle şunu demek istiyor: “Siz doğruyu, benim gördüğüm kadarıyla görebilirsiniz. Doğru, benim ‘doğru’ gördüğümdür. Siz, bundan başka bir seçeneği ‘doğru’ olarak göremezsiniz. ‘Doğru yol’ da, ancak benim gösterdiğim yoldur.” Bu sebepledir ki, Hz. Musa’ya iman eden sihirbazlara “Demek, size ben izin vermeden evvel, ona iman ettiniz ha!” (A’râf 7/123) diyerek öfkelenmiş ve onları çok ağır bir şekilde cezalandırmıştır. (A’râf 7/124).
İsrailoğulları, firavunun zulüm ve haksızlıklarına sabretmişler ve sonunda Allah, firavunun mülkünü yerle bir etmiştir. (A’râf 7/137).
Hikmetli Kitap’ta anlatılan Hz. Musa devrinin firavunu ve hanedanının yaptığı zulüm ve kötülüklerin benzerleri, Suriye’deki Esed ailesi tarafından yapılmıştır. Onlar da halka her türlü zulmü reva, her türlü haksızlığı mübah görmüşlerdir. Hiçbir şekilde özgürlüğe fırsat vermemişlerdir. Hafız Esed, ülkeyi baştan başa kendi heykelleriyle donatmıştır. Bu, bir nevi “Ben, sizin en büyük Rabbinizim!” demektir. Nitekim bazı video kayıtlarında Esed’in taraftarlarının, işkence altındaki masum insanlara zorla “Beşşar’dan başka ilâh yoktur!” dedirtmeye çalıştıkları görülmektedir. Nihayetinde, onların akıbeti de firavunun akıbeti gibi olmuştur.
6.
Şöyle bir soru akla gelebilir: Madem, tüm kâinatta sünnetullah (Allah’ın yasaları) caridir ve madem bu sünnetullah gereği, zulüm üzerine kurulmuş olan yönetim sistemleri bir gün yıkılmaya mahkûmdur; neden zalimler yıllarca hüküm sürmektedirler? Niçin kurdukları zulüm düzeni, kısa süre içinde yok olmamaktadır? Suriye özelinde soracak olursak, Esed ailesi, neden yıllarca hüküm sürebilmiştir? Bu muhtemel soruyu şu âyet-i kerîme cevaplamaktadır: “Şayet Allah, yaptıkları zulüm sebebiyle insanları hemen cezalandırıverseydi, yeryüzünde tek bir canlıyı sağ bırakmazdı. Lâkin O, onlara belirli bir süreye kadar mühlet tanır.” (Nahl 16/61). Allah Teâlâ, peygamberleriyle alay edenleri dahi hemen cezalandırmamış, onlara belirli bir süre tanımış, sonra cezalandırmıştır. (Ra’d 13/32). Bir başka âyette buyurulduğu üzere, Allah zalimlerin yaptıklarından gafil değildir. (İbrahim 14/42). Dünyada olup biten her şey Cenâb-ı Hakk’ın bilgisi dahilindedir; O’nun izniyledir. O’nun zulme ve inkâra rızası olmasa da, izni vardır. Çünkü dünya, imtihan yeridir. Zulmün sebebi, insanın iradesini kötü yönde kullanmasıdır. İnsana verilen cüz’î irade, âlemde kötülüğün olmasını doğurmaktadır. Ancak vakt-i merhûnu geldiğinde, Allah zalimlerin zulüm düzenini ansızın bitiriverir. Bu hakikati ifade etmek üzere “Allah imhal eder (mühlet tanır); ama ihmal etmez.” sözü yaygınlaşmıştır. Biz, âlemde cereyan eden hadiselerin hikmetine ve künhüne tam olarak vakıf olamayız. Ancak şurası muhakkaktır ki, şu anda ülkelerini zulümle, haksızlıkla ve zorbalıkla yöneten bütün zalimler, er ya da geç yenilmeye mahkûmdurlar. Onlar, -baba Esed gibi- hayattayken bu yenilgiyi görmeseler bile, kurdukları düzen bir gün yıkılacak; zamanında birer put gibi diktikleri heykelleri ölümlerinden sonra da olsa, belki aradan birkaç asır da geçse, bir gün mutlaka ayaklar altında parçalanacaktır.
7.
Hikmetli Kitab’a göre, bir memleketi helâke, bir siyasal rejimi çöküşe götüren nedenlerden birisi, o memleketteki yöneticilerin ve burjuvazinin iyilik, dürüstlük ve adaletten uzaklaşması, haksız hukuksuz bir şekilde sermaye biriktirmesi; bunun neticesinde de hukuksuzluğun yayılması ve toplumun refah seviyesinde dengesizliklerin oluşmasıdır. Şu mealdeki âyet-i kerîmeler bu duruma işaret eder: “Biz, bir memleketi yok etmek istediğimiz zaman, önce varlıklı olanlarına (iyiliği) emrederiz (iyiliği tavsiye eden insanlar göndeririz); ama onlar (bu tavsiyeleri dinlemez) orada yoldan çıkarlar.” (İsrâ 17/16). “Biz, (Mekke’de olduğu gibi) her memleketin ileri gelenlerinin kötü insanlardan olmalarına izin veririz. Onlar da orada hileler, düzenbazlıklar yaparlar. Hâlbuki onlar böyle yapmakla aslında kendilerini aldatırlar. Lâkin farkında değillerdir.” (En’âm 6/123). Esed rejimi de, altmış bir yıl boyunca koca bir memleketi yalnızca bir ailenin ve onların etrafındaki menfaat şebekelerinin malıymış gibi yönetmiş, aslında pek çok doğal kaynak imkânına sahip olmasına rağmen ülkenin zenginliklerini halkla paylaşmamıştır. Esed ailesi ve onlara yakın kişiler, ülkeyi acımasızca sömürmüş; bunun neticesinde de, hukuksuzluk ve gelir düzeyinde çok ciddi bir dengesizlik oluşmuştur. Netice olarak, tüm zalimler gibi Esed ailesi de, Hikmetli Kitab’ın öngördüğü âkıbetle yüz yüze gelmişlerdir.
HABERE YORUM KAT