Tüm bunlar, çok mu zordur acaba?
Çok mu zordur acaba; küçücük mağazaları bile İngilizce yazılı tişörtler doldurmuş iken, Kürtçe konuşan insanlarımıza da, en az İngilizce konuşanlara gösterdiğimiz hoşgörü kadar tahammül gösterebilmek..
Çok mu zordur; İngilizce, Fransızca, Almanca konuşan dünya vatandaşlarına gösterilen saygıyı, Kürtçe konuşan aynı ülkenin vatandaşlarına da göstermek..
Şu bayramı vesile kılıp; bir özeleştiri yapmak ve aynı idealler uğruna birlikte can verdiğimiz insanlarla, daha bir yakınlaşmak.. Çok mu zor acaba?..
Bir zamanlar köylerdeki insanların Kürtçe konuşması bile takibata uğrarken, şimdi Kürtçe televizyonlar yayına başladı. Ama bazılarımızın “bölünürüz” fesatlıklarını haklı çıkaracak hiçbir olumsuzluğa şahit olmadık.. Bu değişimin bize kazandırdığı tecrübenin verdiği güvenle, bir adım daha atmak, çok mu zordur acaba?
1991’de Alparslan Türkeş’in; Süleyman Demirel gibi kaypak bir politikacının Başbakanlığına güvenerek Kürt milletvekillerini içinde barındıran SHP’li hükümete “evet” oyu verdiği bir gerçek iken, şimdi 2009’da, Tayyip Erdoğan gibi çok daha tutarlı bir ismin Başbakanlığındaki hükümete, “Kürt Açılımı”nda “evet” demek, çok mu zor acaba?
Diyarbakırlı Şeyhmus ile Trabzonlu Fadime veya Mardinli Fato ile Rizeli Temel evlenebiliyor ve huzur içinde yaşıyorlarken... Siirtli Memo ile Samsunlu Hayri ticari ortaklık kurup, yıllarca beraber çalışıyorlarken.. Başbakan ile MHPGenel Başkanı’nın “Kürt Açılımı”nda bir araya gelmeleri, çok mu zordur acaba?
Çok mu zordur acaba; şehid cenazelerinde elini öptüğümüz anneleri, aynı kıyafetleri ile Harp Okulu mezuniyet töreninde de görmek.. Veya; Orduevi misafirhanesine de, itiraza uğramadan kabul etmek.. Başörtülü İngiliz turist geldiğinde kapısını açtığımız Harbiye Müzesi’ne, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı başörtülü hanım da geldiğinde, aynı nezaketle “buyur” demek, çok mu zordur acaba?..
Şu mübarek bayramı vesile kılıp, bir değişiklik yapamaz mıyız tabularımızda.. Kimseye faydası olmayan önyargılarımızda, bayram kazanımı ile kalıcı bir devrim yaşayamaz mıyız?.. Çok mu zordur, yıllardır şartlandığımız ön kabulleri terketmek?
Çok mu zordur; vatan savunmasını emanet etmek üzere kışlaya aldığımız çocukların annelerini, hiçbir ayrıma tabi tutmadan, fişlemeden / dışlamadan askerî yemin törenlerinde de ağırlamak?
Çok mu zordur bu?
“Başbakanlık koltuğuna, eşi başörtülü birisi oturamaz” denildi. Eşi başörtülü Necmeddin Erbakan, eşi başörtülü Abdullah Gül, eşi başörtülü Tayyip Erdoğan o koltuğa oturdu.. Fesatçıların iddia ettiği hiçbir olumsuzluk yaşanmadı.. “Çankaya’ya, eşi başörtülü birisi çıkamaz” denildi. Eşi başörtülü Abdullah Gül çıktı.. Fitnecilerin “Yanar, biter, mahvoluruz” iddialarının hiçbirisi gerçekleşmedi..
Peki kışlaya / Orduevine; başörtülü, hatta çarşaflı annelerimiz de girebilse, hayatımızda ne değişir? Başbakanlık makamına, Cumhurbaşkanlığı makamına, eşi başörtülü birisi oturduğunda, vatandaşlar arasında hiçbir ayrımcılık yapılmadığının verdiği güvenle, başörtülü vatandaşlarımıza bir adım daha atamaz mıyız acaba?
Çok mu zordur bu adımı atmak?
Çok mu zordur acaba; aynı ülkenin çocukları olarak, üniversiteye gitmek isteyen öğrencileri, sadece “bilgi” kıstası ile eleyip, onun dışındaki tüm kriterleri ortadan kaldırmak, tam anlamı ile eşitliği sağlamak?
Çok mu zordur, “bilen”leri üniversiteye alıp, “daha az bilen”leri “çalışıp gelecek sene gel” demek.. Bunun dışında “Senin saçın var, onun ceketi.. Diğerinin çenesinde sakal, öbürünün ise sarkık bıyığı ve illa ki başörtüsü” demeden, adayları sadece “bilgi” ile imtihan ederek üniversiteye kabul etmek.. Bilgi ölçümü ile insanları; üniversiteden mezun etmek çok mu zordur acaba?..
Şu bayramı bir uyanış vesilesi yapıp, “bilgi”ye yeşil ışık yakmak, “bilgi”nin dışındaki her şartı üniversite kapısının dışına itmek, çok mu zordur acaba?
Çok mu zordur acaba; ülke insanlarının bir kısmı için “alabildiğince özgürlük isterken”, bir kısmı için ise “sürekli yasakların hakim olduğu bir hayat isteme” yanlışını görüp, bundan sarfınazar etmek.. Bu çelişkiye bir son vermek!
Çok mu zordur; 3 yaşındaki çocuğumuz için bale okullarına gidilmesini teşvik ederken, 7 yaşındaki çocuklarımızı Kur’an öğreniminden alıkoyma tutarsızlığını terketmek..
Bayramı vesile edip, diyemez miyiz, “Her anne-baba, çocuğunu eğitme hakkına sahiptir. İllegal faaliyetler dışında, herkes çocuğuna istediği eğitimi aldırabilir. Müzik eğitimi serbest ise, din eğitimi de tabiî ki serbest olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına okuldaki müzik dersinden daha fazla eğitim vermek istiyorsa, ona kapılar nasıl açılıyorsa, çocuğuna okuldaki din kültürü dersinden daha fazla din eğitimi vermek isteyenlere de aynı hakkı vermeliyiz.” Çok mu zor acaba, bunları söyleyebilmek?..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT