Tuhaf günler
Şaşırıyor herkes... Harran Üniversitesi'nde işlenen cinayete hayret ediyorlar üstelik. Bir gencin hastalıklı bir şekilde tutulduğu bir genç kızı kendi eliyle bıçaklayıp, sonra da intihar etmesini tuhaf buluyorlar. 'Nasıl bir iştir?' diye soruyorlar. Cevaplar burada, az sonra!
Philip K. Dick'i bilir misiniz? Scanner Darkly, Blade Runner, Minorty Report, Paycheck ve Total Recall gibi filmlere kaynaklık eden kısa ve tuhaf öykülerin yazarıydı. Öykülerinde vazgeçmediği trüklerden biridir; kahramanı bir cihaza oturtup hafızasını formatlar. Sonrası sen sağ ben selamet. Gerçeklikten kopartılan kurbanlar, kendi hafızalarına yapılan ekimle bambaşka bir dünyada koyun gibi yaşamlarına devam ederler. Ünlü Matrix filminde bunu gönüllü isteyen bir hain-kahraman vardır: Cypher. Ajan Smith ile yaptığı bir görüşmede, sanal bifteği iştahla midesine indirirken hafızasının sağlam bir şekilde formatlanmasını ister. 'Hiçbir şey hatırlamamalıyım ve çok zengin olmalıyım' der. Kendi kendini gönüllü bir şekilde kandırmacadan başka bir şey değildir bu...
Şu yaşadığımız günlere bakınız bir. Ülkenin gerçekliğini görmek istemeyen, bundan rahatsız olanlar bizden benzeri bir şey talep ediyorlar: 'Oturun oturduğunuz yere, ne çetesi, ne siyasal yargısı!'
Şöyle yapalım mesela: Ülke olarak birey birey oturalım hafıza silinme makinasına ve hepimiz silelim hafızalarımızı...
Ne Ergenekon'dan haberimiz olsun, ne Şemdinli'den, ne Susurluk'tan, ne Ayışığı'ndan, Sarıkız'dan filan... Ömrünü cuntacılığa harcayanların geçmişlerini de unutup, bugünkü demokrasi kahramanı gibi sunulmalarını da yutalım ve hatta 'yalarım abi' türü vıcık-abus yaltaklanmaları da görmezden gelelim...
Sonracığıma 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı filan da silelim belleklerimizden. Bu dönemlerde cuntacılarla iş tutan hasta ruhluları da normal bir şekilde aramızda dolaştıralım. Onlara yağ yakan, öven üst düzey hukukçuları anlamasak bile normal karşılayalım...
Yüzde 10'luk bir oy kapasitesiyle bile ülkeyi bu kadar geren ve cunta, olmadı yargı darbesiyle filan yönetmeye çalışan azgın azınlıktan da hiç rahatsız olmayalım. 'Yüzde 10 iken böylelerse, yarın iktidar olduklarında bu halkın gırtlağına dayanırlar, inançlı olana oksijen bile vermezler' gibi düşüncelerimiz de olmasın misal...
Sonra; Andıç Medyası'nı mesela... Geçmişlerini unutalım. Başbakan'ı nasıl astırdıklarını, 28 Şubat'ta kendi arkadaşlarını bile harcamaktan çekinmediklerini, patronlarının kasası için memleketi bile yakabileceklerini de tek kalemde silelim beynimizden...
Kelebek koleksiyonu gibi medya koleksiyonu yapan ve asla doymaz iştahlarıyla 'ver, daha ver' diyen kriz dönemi zengini olan taşra tüccarlarını da hiç bilmeyelim...
Bombalarla darbecilik oynayan ruh hastalarını, 'korkutalım şu kerataları' diye eğlence olsun diye şehrin ortasında bomba patlatan birtakım üst düzey komutanları, kendi öldürttükleri adamın cenazesinde ağıt yakan psikopatları da bilmeyelim örneğin...
Katili kardeşlerinin şirketlerine avukat yapanları, ilişkisi ortaya çıktığında bıçağı kendine saplamaya çalışanları, gördükleri her insanı 'şöyledir, böyledir' diye fişleyen ruh hastalarını da normal insan olarak gördüğümüzü varsayalım...
Kaşının kılı kadayıf olmuş, bütün ömrünü garip bir ideolojik saplantıya harcamış, bir ayağı çukura dayanmasına rağmen, öfkeden kudurmuş, dünya gelişmelerine karşı çıldırmış ve sonunda ahlakı, etiği, efendiliği bile rafa kaldırmış, 50 yıl öncenin ideolojik kiniyle her türlü takla atmayı gazetecilik sananları da, 'yazıktır, yaşlıdır, idare edelim' diye hoş gördüğümüzü varsayalım...
Bilerek, bilmeyerek bu ruh hastası kliklere, mahfillere her türlü yardım ve yataklığı yapmayı ideolojik gereklilik zanneden, bir yandan nefsi için her türlü melaneti çeviren, öte yandan toplum nezdinde bir yer edinmeye çalışan hâlâ muvazzaf olup tard edilmiş erkan-ı harpleri de mazur gördüğümüzü varsayalım...
Kendimizi mi kandırmış oluruz, yoksa ülke mi değişmiş olur?
Gelelim baştaki mevzuya... Emin olun elindeki bıçağı genç kıza defalarca saplayan o ruh hastası delikanlı kadar kimse sevmiyordu öldürülen o masum gencecik kızı. Ancak hastalıklı bir sevgiydi bu, 'yar etmeyecekti başka kimseye...'
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Zaman gazetesi
YAZIYA YORUM KAT