“TSK’nın Dil Tartışmasında Ne İşi Var?”
Özgür-Der’den Genelkurmay’a: “Dil tartışması ile tehdit altına girdiğini düşündüğünüz ulus devleti nasıl korumayı düşünüyorsunuz? Daha önceki seferlerde yaptığınız gibi mi?”
Özgür-Der, Genelkurmay Başkanlığından Kürtçe-anadil tartışmaları ile ilgili yapılan açıklamayı had bildirmeyi yollamayı alışkanlık edinmiş bir tutumun yansıması olarak değerlendirdi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, Genelkurmay'ın "Konjonktür gereği geri çekilmek zorunda kalmış olsak da biz buradayız!" mesajı vermek istediğini belirterek hastalıklı bir zihnin ürünü olarak hâlâ böyle bir söylemin geliştirilebilmesinin militarizmin Türkiye açısından açık ve yakın tehdit olduğu gerçeğini teyit ettiğini ifade etti.
Meclis ve Hükümet'in durumdan vazife çıkartarak TSK'nın sınırını net bir şekilde çizmesi gerektiğini de belirten Rıdvan Kaya, ırkçı ve inkârcı tutumdan hesap sormaya çağırdı.
Özgür-Der Genel Merkezi'nden yapılan açıklama:
GENELKURMAY'IN DİL TARTIŞMASINDA NE İŞİ VAR?
Son günlerin sıcak gündemi olan Kürtçenin kamu hayatındaki yeri ve dil tartışmasına Genelkurmay'ın internet sitesinden dün yapılan açıklamayla asker de müdahil oldu. Bu durum uzun sayılabilecek bir sessizlik döneminin ardından ordunun müzmin hastalığının nüksetmesi olarak görülebilir. Bir kere daha tüm çıplaklığıyla, üstüne vazife olmayan konularda konuşmayı, had bildirmeyi, tehdit mesajları yollamayı alışkanlık edinmiş bir tutumun yansımaları ile karşılaşıyoruz.
Şüphesiz Genelkurmay'ın neden bir siyasi partinin yöneticilerinin açtığı ve siyasi zeminde tartışılmaya başlanan bir konuya davetsiz misafir gibi kendisini dâhil ettiğini anlamak zor değil. Bu şekilde muhtemelen "Konjonktür gereği geri çekilmek zorunda kalmış olsak da biz buradayız, bizi yok sayamazsınız!" denilmek isteniyor. Üstelik dil tartışması üzerinden verilen mesajın sonuç kısmında TSK "Ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya da devam edecektir!" vurgusuyla örtük bir dille sopa gösterilmiş de oluyor.
Hiç tartışmasız bu dil çok sorunlu bir dil! Haddini aşmayı, yetkisini kötüye kullanmayı alışkanlık edinmiş bir tutumun, daha ötesinde ise hastalıklı bir zihniyetin ürünü. Bunca yaşananlardan hiçbir ders alınmadığını, mantıklı sonuçlar çıkarılmadığını gösteriyor. Hâlâ hiç düşünmeden, muhasebe etmeden TSK'nın koruma görevine atıf yapan cümleler serdedilebiliyor.
Sormak lazım! Dil tartışması ile tehdit altına girdiğini düşündüğünüz ulus devleti nasıl korumayı düşünüyorsunuz? Daha önceki seferlerde yaptığınız gibi mi?
Bu söylem ister istemez akla 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubatları getirmektedir. Nitekim bu kirli müdahalelerin hepsinin de "TSK'nın Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi"ne atıflar yapılan cümlelerle sunulduğunu, meşrulaştırılmaya çalışıldığını biliyoruz. Hatta bu darbelerin bazısına bizzat "koruma, kollama harekâtı" adının verildiği de malumdur. Tüm bu arka plana rağmen hâlâ pervasızca böyle bir söylem ve tavır geliştirilebilmesi militarizmin Türkiye açısından açık ve yakın tehdit olduğu gerçeğini teyit etmektedir.
Bunca yaşanan tecrübeye rağmen askerin konuşması ve susması gereken yeri bir türlü öğrenememiş olması çok düşündürücüdür. TSK siyasi gelişmelere müdahil olamaz, olmamalıdır. Silahlı bürokrasi üstüne vazife olmayan konularda görüş belirtme, tavır takınma alışkanlığını terk etmelidir. Bunu kendi kendine yapması mümkün görünmediğine göre de Meclis ve Hükümet durumdan vazife çıkartmalı ve TSK'nın sınırını net biçimde çizmelidir. Bu bağlamda öncelikle meşhur İç Hizmetler Kanunu 35. Madde istismara, demagojiye fırsat verilmeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Ve ülkenin bütünlüğüne yönelik bir tehdit söz konusuysa, bunun halk kesimlerinin siyasi taleplerinden değil; bilakis bu talepleri zorla, baskıyla, şiddetle susturmaya, bastırmaya çalışan ırkçı ve inkârcı tutumdan, militarist zihniyet ve politikalardan kaynaklandığı gerçeği artık net biçimde anlaşılmalıdır.
Özgür-Der
HABERE YORUM KAT