TSK; Emir ve Görüşlere Hazır Olacak mı?
Balyoz Darbe Planı’nda adı geçen üç generali Hükümete rağmen YAŞ’ta terfi ettirme, ilgili bakanların açığa alma kararını AYİM ile aşma teşebbüsleri nihayet sonuçlandı. YAŞ ve AYİM, Türkiye’nin silah zoruyla alıştırıldığı askeri teamülleri devam ettirmenin mücadelesini verdi. Silahlı bürokrasi, hukuka, topluma ve siyasete açıkça meydan okuyarak tahakkümünü devam ettirmek istedi. Darbe suçuna, halka ve siyasete tuzak kurma hinliğine, fişleme yüzsüzlüğüne sürgit devam etmenin mümkün olmadığını daha iyi ve net anlatmanın mutlaka değişik yolları vardır.
AYİM, hükümetin açığa alma kararını geçersiz kılmak üzere üç generalin “yürütmenin durdurulması talebi”ni reddetmek zorunda kaldı. Hükümet kanadının ve kamuoyunun ortaya koyduğu ısrarlı itirazlar AYİM’in kararını etkilemiştir. Özellikle Başbakan’ın “emekliye sevk seçeneği” üzerinde durması TSK’nın teamülleri denilen hukuk tanımazlığı, bildiğini okuma siyasetini duvara toslatmıştır.
Bu süreç “bağımsız yargı” ve “yargıyı etkileme” isimli masalların bundan sonraki süreçte askerin suçlarını örtmekte fazla bir işe yaramayacağını teyit eden bir gelişme olmuştur. Darbeye teşebbüs eden, bunun için örgütlenen, planlar yapan, işbirlikçiler tayin eden cuntacıları bundan sonra daha zorlu süreçler bekliyor. AYİM’in istemeye istemeye aldığı bu kararda siyasetin ve kamuoyunun baskısı mutlak belirleyici olmuştur.
Bu durumda AYİM’in önünde iki yol vardı: Ya darbe geleneğinin taleplerine ya da hakkını, hukukunu müdafaa eden siyasi ve toplumsal taleplere uygun bir karar çıkaracaktı. AYİM’den çıkacak kararın teamüllere uygun çıkması demek, siyaset ve toplumun taleplerinin gayrı meşru, yani darbeyi hak eden bir durumda olması anlamına gelecekti. Ayrıca bu sonuç darbe örgütlenmelerine yasal açıdan onay vermek anlamına da gelirdi. AYİM, böyle bir karar çıkarmaya cesaret edememiştir kanaatimce. Zaten başka bir karar epeyce yıpranmış, itibarı düşmüş hatta alay konusu olmuş ‘askeri yargı’ isimli “adaleti kendinden menkul” müessesesinin intiharı olurdu.
Şimdi, TSK’nın siyasi, toplumsal, iktisadi, eğitim-öğretim, diplomatik hatta yargı alanında kendi uzman ve kurumlarıyla oluşturduğu tasallutu bir daha belini doğrultamayacak bir biçimde kırılmasının yollarını inşa etmenin tam zamanıdır. Çünkü Türkiye’de bütün bir toplumu tasallut altında tutan resmi ideoloji ve işleyişin kurucusu, koruyucusu ve kollayıcısı pozisyonundaki askeri bürokrasinin güç aldığı bütün imkânlardan mahrum bırakılması gerekir. Bu çerçevede Askeri Mahkeme, Askeri Yargıtay, Askeri Danıştay, Askeri İdare Mahkemesi vs gibi kurumlar sadece yargıda çift başlılığa sebep olmuyor. Bu kurum ve işleyişler aynı zamanda siyasete ve topluma karşı bir mevzi ve iktidar imkânı sağlıyor.
Askerin kendi ekonomisi, diplomasisi olamayacağı gibi kendi yargısı da olamaz ve olmamalıdır. Bireye ve topluma karşı açıkça, ısrarla ve örgütlü suçlar işlemiş askerlerin dokunulmazlığını temin anlamına gelen askeri yargı kurumları ortadan kaldırılmalıdır. Unutmayalım ki bu yargı kurumları aynı zamanda asker olmayan kişilerin de içine düşürüldüğü bir tuzağa dönüştü. Ordu mensuplarının siyaset ve toplumdan kendilerini azade kılmak üzere tesis ettiği bu yargı kurumları darbe dönemlerinin ürünüdürler. Bu türden askeri yargı kurumları ancak askeri diktatörlüklerde yer bulabilmektedirler.
Ordunun devleti, ordunun halkı, ordunun ülkesi türü zorbalıklara son vermek için bu çirkin işleyişin çarklarını birer birer kırmak gerekiyor. Laiklik ve Kemalizmi korumak üzere topluma ve siyasete karşı kendisini taraf olarak ikame eden TSK’nın bu iç düşman konseptine su taşıyan bütün ideolojik ve yasal yollar kapanmalıdır. TSK’nın her alanda öncü, örnek ve dokunulmaz olduğu yolundaki ezberin tekrarının sadece vesayet rejimini ve mantığını güçlendireceğini görmek gerekir. Bu mantık “ordu-asker toplumu terbiye eder” mantığıdır ki son derece yıkıcı ve çürütücüdür.
Siyasetin ve toplumun kararlı duruşu ile geri adım atan AYİM’in kararı üzerinden Balyoz Darbe Planı’nda adı geçen diğer 25 subay da derhal açığa alınmalı ve emekliye sevk edilmelidir. Darbe planına karışan subayların hepsi ağır ceza mahkemesinde yargılanmalıdır. Gerek TSK teamüllerinin gerekse askeri yargı kararlarının hiçbir bağlayıcılığının olamayacağı beyan edilip bireyin ve toplumun hakkı, hukuku teminat altına alınmalıdır.
Genelkurmay Başkanı dahil bir bütün olarak TSK, siyasetin ve toplumun “emir ve görüşlerine” hazırlıklı olmalıdır.
Not: Bu makale aynı zamanda 5 Aralık 2010 Pazar günlü Yeni Akit Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
YAZIYA YORUM KAT