
Trump ve Netanyahu ittifakı Suriye konusunda ayrılıyor mu?
Yasin Aktay, ABD ve işgal rejimi arasındaki sarsılmaz ittifakın, Suriye konusunda yol ayrımına düştüğünü ve Trump'ın Türkiye'nin Suriye'deki varlığını kabullenmesinin etkilerini aktarıyor.
Yeni Şafak/Yasin Aktay
Trump İsrail’e makul olmayı öğretebilir mi?
Suriye’de 60 yılın ardından halkın iktidara geldiği bir devrimin gerçekleşmesi ve ülkede bir istikrar ihtimalinin oluşmasından İsrail bir tehdit algılıyor. Algıladığı bu tehditle deli boğalar gibi her hareketliliğe saldırmaya başladı, Suriye’de şimdiye kadar hiç algılamadığı silahları algıladı, hiç görmediği askeri bölgeleri gördü ve onlara saldırdı.
Çok açıkça ifade ediliyor. İstikrarlı bir Suriye, hele bir deh halkının yönettiği bir Suriye İsrail için tehdittir ve yapılan saldırılar bu algının doğal bir sonucu. İstikrarın ve halkın refah ve güvenliğinin bir tehdit oluşturması aslında şimdiye kadar Suriye’de devam etmiş olan yakın tarihin en kanlı, en acımasız katliamlarının da aslında İsrail güvenliğinin bir parçası olduğunu da gösteriyor.
Bir ülke düşünün, kendi refah ve güvenliği etrafındaki bütün ülkelerin yangın yeri olması sayesinde sağlanabiliyor. Tarihte bu konseptte güvenliğini temin etmiş bir başka ülke var mıdır acep? Tam da bu nedenden dolayıdır ki İsrail tarihte sapıklık derecesinde istisnai bir oluşumdur ve yine tam da bu nedenden dolayı uzun süre hayatta kalması mümkün olmayacaktır.
Suriye’de halk devriminin gerçekleştiği gün itibariyle İsrail önceden belirlenmiş bütün hedeflere saldırılara girişti ve bilhassa Suriye’de Türkiye’nin üs kurması muhtemel, zikredilmiş veya bir şekilde gündeme gelmiş bölgelerin tamamını bombaladı. Bu saldırılarının hepsinin Türkiye’ye mesaj yüklü olduğunu kendi basınına veya yetkili ağızlarına söylemeyi de ihmal etmedi.
Son zamanlarda biraz daha açık bir biçimde Türkiye’nin Suriye’de devrimle birlikte sağladığı nüfuzu bir tehdit olarak gördüğünü söyledi. Neden? Türkiye’nin İsrail’e tehdit oluşturması Türkiye’nin hareketlerinden, ifade edilmiş niyet veya planlarından kaynaklanmıyor. Türkiye hiçbir şey yapmasa da İsrail için bir tehlike ifade ediyor. Türkiye’nin tehlike olma keyfiyeti Suriye halkının kendiliğinden tehlike olma keyfiyetinden farksız. Bu elbette İsrail’in hiçbir makuliyeti olmayan, tamamen paranoyadan ve özde düşmanlığından kaynaklanan bir tehdit ve tehlike algısı.
Bu vesileyle artık iyice açığa çıkan bir şey var. İsrail şimdiye kadar Suriye topraklarını fiilen kendine ait sayıyordu. Çünkü Suriye’de kendi halkını katleden Esed rejimi, arkasına İran’ı almış da olsa İsrail’in güdümünden çıkmıyor, ona tabi bir yönetim sergiliyordu. Katlettiği her Suriye vatandaşı İsrail düşmanlarından birinin eksilmesi anlamına geliyordu. O yüzden Esed’e sözümona “direniş ekseni” adına ağıt yakanların gözlerini açıp bu yaşananları yeniden okumalarında fayda var.
Siyonist soykırımcı İsrail’in başbakanı Netanyahu’nun kısa bir aralıkla ABD’yi ikinci ziyaretinin en önemli gündemi de Gazze’den önce Suriye oldu. Kaybetmiş olduğu Suriye’yi bir de daha esaslı bir düşman olarak gördüğü Türkiye’ye kaptırmış olduğu gerçeğinden hareket ederek Trump’a şekvada ve ondan istianede bulundu. Trump’ın Suriye konusunda baştan beri sergilediği tutumda bir süreklilik ve tutarlılık olduğu bu vesileyle ortaya koyduğu tavırla iyice pekişmiş oldu. Trump’ın Suriye’den askerlerini çekme yönünde birinci döneminden beri sergilediği tutum İsrail’in Suriye politikasıyla hiç bağdaşmıyor.
Bu konuda aralarında ciddi bir ayrılık olduğu gözlerden kaçmıyordu, ama birinci döneminde Trump’ın bu yöndeki iradesi Pentagon ve CIA direnişine, hatta Cumhuriyetçi Parti içinden bazı kesimlerin itirazlarına takılmış yeterince ilerleyememişti. Bu itirazlarsa Suriye’de İsrail’in güvenliğinden başka bir neden ileri süremiyordu. Oysa ikinci döneminde de Trump’ın diğer bütün taraflara rağmen, hatta İsrail’e rağmen bu tutumunda ısrar ettiği görülüyor. Netanyahu’nun Türkiye’ye karşı Trump’tan istediği yardıma karşılık Trump’ın verdiği cevap hiç kuşkusuz artık iyice belirginleşmeye başlamış olan Trumpizm’in parametrelerine dair yeni ve güçlü bir ipucu oluşturuyor.
Trump Suriye’deki devrimi açıkça Türkiye’nin ve bilhassa Erdoğan’ın hanesine yazıyor ve onu öylece de bir hak olarak kabul ediyor. Netanyahu ile basın toplantısında Suriye’de 2000 bin yıldır yapılamayanı yapan bir lider olarak Erdoğan’a yönelik takdirkar ifadeleri aynı zamanda İsrail’e ve soykırımcı başbakanına ayağını denk almaya yönelik bir uyarı ve ayar olarak okundu. Erdoğan ile Netanyahu arasında bir arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu söylerken bunun için Netanyahu’nun da biraz makul olması gerektiğini söyledi. Bu ifadeleri ABD siyasetinin körü körüne İsrail’in peşine takılması yönündeki müzmin ve mutat İsrail talebine verilmiş ilk büyük ABD itirazı olarak görülebilir.
Trump’ın yeni gümrük vergilerini ilan ettiği basın toplantısında yaptıklarının “ABD’nin bağımsızlığı” için verdiği bir mücadele olarak görülmesini istemesi belki ağır bir ironi taşıyor. Ancak aslında bir gerçeği de görünür hale getiriyor. O da dış politikada bütün gücüne rağmen hiçbir devletin mutlak bağımsız ve mutlak bir güç de olamadığı gerçeğidir. Trump dünyanın süper gücü olarak görülen ABD’nin şimdi altının nasıl oyulmuş olduğunu görüyor ve bunun tedbirlerini en makul çerçevede almaya çalışıyor. ABD’nin havuzlarını boşaltan delikleri kapatmaya çalışıyor. Bunun için yeni ittifaklar ve yeni husumetler belirliyor. Bu noktada Türkiye’yi yeni ve güçlü bir müttefik olarak gördüğü anlaşılıyor. O yüzden Netanyahu’nun tehdit algısı onu çok da ilgilendirmiyor. Onun için asıl ABD’ye fayda veya zararın kimden geldiği önemli.
Umarız bu yakınlaşma vesilesiyle Türkiye Gazze meselesinde de İsrail’in makul olmaktan ne kadar uzak olduğunu gösterme fırsatı bulur.
Çok mu iyimser bir temenni bu? Trump Suriye konusunda olduğu gibi Gazze konusunda da İsrail’e de makul olmayı öğretebilir mi? Öğretse İsrail diye bir şey kalır mı geriye? İsrail tam da bu akıl-dışılığın adı değil midir?
HABERE YORUM KAT