1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Trump ve küresel değerler erozyonu
Trump ve küresel değerler erozyonu

Trump ve küresel değerler erozyonu

"Trump, ABD’nin baş masrafçısı olduğu, gövdesiyle girdiği bir savaşa itiraz ediyordu. Onun istediği, küresel savaşlar için en müsâit vasatı doğuracak ,ekonomik bir çölleşmeyi başlatmak; ABD’yi de bu savaşların baş tedarikçisi hâline getirmek."

07 Nisan 2025 Pazartesi 14:30A+A-

Trump  ve savaş

Süleyman Seyfi Öğün / Yenişafak

***

Hakiki bir küresel değerler erozyonu yaşıyoruz. İnsanlık târihinin ahlâkî karnesi kırıklarla doludur. Geleneksel , kadim târihler de sütten çıkmış ak kaşık değil; ama bilhassa modern târihler ahlâk karnesini daha da bozuk hâle getirdi. Bu durumu telâfi etmek için , ahlâkî değerlerin hayâta geçeceğine dâir beklenti ve ümitleri de her defâsında daha da yükseltmeyi elden bırakmadık. Modern târihlere ütopik düşüncelerin eşlik etmesini buna yormak icap eder. Yüksek dereceli beklentilerin diyalektik karşılığı yüksek dereceli düş bozumlarıdır. Görece barışın hüküm sürdüğü zamanları abartmak çok kolaydır. Ama bu güzel zamanları nedense büyük felâketler tâkip etmiştir. Meselâ 1870-1914 arası yaşanmış, savaşsız güzel zamanlar Avrupa’daki kamuoylarına Aydınlanmanın “Ebedî Barış” idealinin artık başarılmış olduğunu düşündürüyordu. 1914’de , dört sene devâm edecek ve savaş târihinin en yüksek kitlesel ölümlerine sebebiyet veren bir felâket geldi. 1918’de sona eren bu toplu tüfekli kasırganın yaraları daha doğru düzgün sarılmadan evvela 1929 Dünyâ ekonomik krizi ve bir on sene kadar sonra, ilkini mumla aratan ve 60 milyon insanın ölümüne yol açan II.Umûmî Harp patladı. Bu rakam ilkinin neredeyse altı katı kadardı. Güzel Zaman (Belle Epoque) ile iki Umûmî Harbin arasındaki derin çelişki basit olarak bir yol kazâsı olarak geçiştirilemezdi. Modern târihlerin derinlerinde , en baştan yanlış iliklenmiş düğmelerin olup olmadığı , ahlâk felsefesi tarafından derin bir şekilde sorgulanmaya başladı. 1950’lerden 1970’lere, ahlâk yüklü bu düşünüş grafiğinin tam bir azalan verimlilik eğrisi çizdiğini söyleyebiliriz. Karşı kültür hareketleri veyâ 68’lilerin teşebbüsleri, mevziî tesirleri ihmâl edilirse, ahlâkî bir dünyânın kurulma arzularının dramatik olarak sönümlenmesini ifâde eder. (Kimse, saf saf Vietnam savaşını 68 Protestoları ve kampanyaları bitirdi diye düşünmesin isterim). Diğer taraftan sosyalist hareketler dinamizmini kaybetmişti.Bürokratik , resmî bir mâhiyet kazanan Sovyet reel sosyalizmi, bilhassa Stanilizm, sosyalist doktrinin ahlâkî iddialarını berhava etmişti. Batı kampında ise bu hareketler tamâmen işçi sınıflarını depolitze eden ve refahtan daha fazla pay almaya şartlandıran konformist bir çizgiye sokmuştu.

Aslında gömlek yine yanlış ilikleniyordu. II.Umûmî Harp sona ermişti ermesine. Lâkin bu başarının (?) bedeli, insanlığın topyekûn yok oluşu riskini taşıyan II.Umûmî Harp riskiydi.. Ahlâkî değerleri önceleyen ve onun kılavuzluğuna başvuran endişelerin yerini pratik endişeler dolduruyordu. II.Umûmî Harp sonrasında, tekmil tarafların müşterek arzusu, ahlâktan değil, mecbûriyettelerden neşet eden reelpolitik hesaplarla , yeni bir felâketin yaşanmaması için uluslararası kurum ve kuruluşlarını devreye sokarak târihe bir sigorta sistemi kazandırmaktı. Buna rağmen kısa zamanda zarfında , bu sigorta sisteminin sâdece merkez dünyânın (Atlantik kampı ) içinde ve onunla yarı merkez dünyâ (Sovyet kampı) arasındaki muhtemel savaş ihtimâlini topraklamak üzere döşenmiş olduğunu gördük. (Kissenger’ın o mâhut denge sistemi tam da bunu anlatıyordu). Değilse savaş , kenar dünyada bütün hızıyla devâm ettirilmekteydi. O kadar ki, II.Umûmî Harp sonrasında, 1945-2000 arasında yaşanmış olan savaş ve iç savaşlarda ölenlerin sayısı yaklaşık 50 Milyon olarak veriliyor. Demek ki, 20.Asır küresel olarak barış asrı olmanın çok dışındadır.

Bugün yaşadıklarımız bunun çok fevkinde cereyan ediyor. 1945’de kurulan ve 1989’da Duvar’ın yıkılmasıyla biten 20.Asır, Homo Sapiens(Düşünen ,bilge İnsan) için köprüden evvelki son çıkıştı. Çünkü Homo Sapiens (Bilge İnsan) esâsen Homo Faber(Üretici İnsan) veyâ Homo Artifex’in bağrından çıkar. 20.Asır bu insan modellemelerinin tedâvülde olduğu; lâkin o derecede de baskılanıp örselendiği tuhaf ve güdük bir asırdı. Buna mukâbil, alabildiğine sıskalaşmış olsa da hâlâ bir ütopyamız vardı. Bugün ise elimizde ,beğen beğen al kabilinden, sâdece heterotopik kırılmalardan süzülen distopyalarımız var. Şimdi buna bakalım.

1970’lerden başlayarak sermâyenin merkezkaç bir hareketle , üretimin pahalılandığı Batı’dan, üretime aç ve maliyetlerin son derecede düşük olduğu Doğu’ya kayması en kritik gelişmeydi. Küreselleşme diye anlatılan, ekonomizm ve liberalleşme olarak vaftiz edilen anarşizan bir süreçti bu. Bu sûretle sermâye kendi asimptotunda lâ’yüsel hâle geliyor, kârını maksimize etmesine çelme takan tekmil yapıyı bypass ediyordu. Vergi verdiği devlet, kendisini ücretleri arttırma husûsunda baskılayan parti ve sendikalardan kurtuluyordu. Yeniden bölüşümün olmadığı dünyâda eşitsizliklerin derinleşmesi de kaçınılmaz olacaktı. Bu riski geniş çaplı bir finansallaşma ve borçlanma ekonomisi üzerinden telâfi ettiler. Finansal dünyâda zâten sıskalaşmış olan, lâkin şöyle böyle de olsa varlığını devâm ettiren ütopyalar yaşamaz. Bunun yerini çok defâ karşılığı olmayan bireysel kurtuluş, zenginleşme fantezileri alır. Ya o, ya bu’dan hem o hem bu’ya geçildiği hetero âlemde Homo Faber veyâ Homo Artifex toplumsal tutarlılığını kaybeder ve çözülür. Hızla bireyselleşir ve seçkinleşir. Kitleler, ister Mavi Yakalı, ister Beyaz Yakalı olsun üretkenlik vasıflarını kaybedip Homo Consumens (Tüketen İnsan) hâline gelirken , Homo Artifex çok az sayıda dâhi girişimci (start up) arasında fildişi kulesine çekilir ve yeni bir oligarşiyi doğurur.

Batı, ekonomilerini Doğu’ya kaydırırken ,Batılı kibirden ve özgüvenden olacak, Doğu’nun Doğu olarak kalacağından kendisi için en fazla bir by pass işlevi göreceğinden emindi. Ama öyle olmadı. Başta Çin olmak üzere yarı merkez dünyâ Batı’nın her nev’i tekelini ele geçirdi. 2000-2020 arasında yaşandı herşey. Çin artık, hem ekonomik hem de teknolojik olarak, Avrupa ve Pasifik ekonomilerini katlamış, ABD’ye ise çok yaklaşmış bir dev. ABD’yi geçmesi için az bir zamân var.

Trump’ın, bir zamanlar ABD’nin zenginliğini var eden süreçlerin ABD’ye karşı işleyen süreçlere dönüştüğü bir dünyânın hediyesidir. Utanıp sıkılmadan ABD’yi bir dünyâ patronu hâline getiren süreçleri lânetliyor. Yaşanan hâdise , herkesin ABD’ye borçlu olduğu dünyâda ABD’nin en büyük borçlu hâline gelmesi gibi akıl almaz bir mâhiyette. Trump Amerikan Rüyâsını var eden Avrupa ve Pasifik’deki dostlarını cezâlandırıyor. NATO’yu canlandıran ve düpedüz, açıkça savaşı başlatan Biden’a göre barışçı bir söylemle kazandı. Yanıltıcı olan da bu. Aralarındaki fark, Biden’ın savaş çıkarmadaki başarısızlığıydı. Trump, ABD’nin baş masrafçısı olduğu, gövdesiyle girdiği bir savaşa itiraz ediyordu. Onun istediği, küresel savaşlar için en müsâit vasatı doğuracak ,ekonomik bir çölleşmeyi başlatmak; ABD’yi de bu savaşların baş tedarikçisi hâline getirmek. Artık her zaman olduğundan daha fazla savaşacak bir dünyânın eşiğindeyiz. Ahlâkî endişeleri zayıflamış, ütopyası olmayan bu dünyâda savaş her zaman olduğundan daha kolay.

HABERE YORUM KAT