1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Trump-Netanyahu ‘düşünülemezi’ gerçekleşmek üzere mi?
Trump-Netanyahu ‘düşünülemezi’ gerçekleşmek üzere mi?

Trump-Netanyahu ‘düşünülemezi’ gerçekleşmek üzere mi?

ABD'nin Gazze'deki savaşı, Gazze'yi Yemen, Lübnan ve İran'la ilişkilendiren daha geniş bir stratejinin parçası olarak sona erdirme niyetinde olduğunu gösteriyor.

17 Nisan 2025 Perşembe 21:00A+A-

Ramzy Baroud'un MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.

 

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Washington'a yaptığı son ziyaret sıradan bir ziyaret değildi. İsrailli analistler arasındaki fikir birliği, birkaç sadık kişi dışında, Netanyahu'nun “davet edilmediği”; ABD Başkanı Donald Trump tarafından “getirtildiği” yönünde.

Tüm kanıtlar bu iddiayı destekliyor. Netanyahu ABD'ye nadiren İsrail medyasının yoğun tantanası olmadan seyahat eder ve çeşitli ABD yönetimleriyle kurduğu ilişkileri İsrail'in güçlü adamı imajını pekiştirmek için bir “hasbara” fırsatı olarak kullanır. (Hasbara: İsrail’in politikalarını ve eylemlerini dünya kamuoyuna meşru ve haklı göstermek amacıyla yapılan iletişim faaliyetlerine verilen isimdir.)

Bu sefer böyle bir propagandaya yer yoktu.

Netanyahu, Trump'ın çağrısından Macaristan'a resmi bir ziyarette bulunduğu sırada haberdar edildi ve Macaristan Cumhurbaşkanı Viktor Orban tarafından abartılı diplomatik övgülerle karşılandı. Bu, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan bir savaş suçlusu olduğu iddia edilen Netanyahu'nun uluslararası alanda kınanmasına karşı bir meydan okuma işaretiydi. Orban'ın kollarını açarak karşılanması, onu giderek parya haline gelen bir devletin izole edilmiş liderinden başka bir şey olarak gösteriyordu.

Netanyahu'nun kısa süren Macaristan zafer turunun zirvesi, Orban'ın Macaristan'ın UCM'den çekildiğini açıklaması oldu ki bu son derece rahatsız edici sonuçları olan bir hamleydi.

Netanyahu'nun Washington ziyaretini dikkatleri Gazze'deki başarısız savaştan ve İsrail'deki iç çekişmelerden başka yöne çekmek için kullanması uygun olurdu. Ancak, bir Arap atasözünün dediği gibi, “Rüzgar çoğu zaman geminin arzularının tersine eser.”

Netanyahu'nun Trump tarafından davet edilmek yerine çağrıldığı düşüncesi, İsrail medyasında yer alan Netanyahu'nun çeşitli bahanelerle ziyareti ertelemeye çalıştığına dair haberlerle de destekleniyor. Netanyahu başarısız oldu ve Beyaz Saray tarafından belirlenen tarihte Washington'a uçtu. Başlangıçta, Netanyahu'nun Washington'un askeri eylemlerine verdiği sarsılmaz desteği ve iki ülke arasındaki “özel ilişkiyi” açıklamak için bir platformdan mahrum bırakılarak basın toplantısı düzenlenmeyeceğine dair haberler yayıldı.

Bir basın toplantısı düzenlendi ancak bu toplantıya büyük ölçüde Trump'ın çelişkili mesajları ve tipik retoriği hâkim oldu. Netanyahu kısa bir konuşma yaptı ve bir önceki Washington ziyaretinde gözlemlenen kendinden emin vücut dilini yansıtmaya çalıştı; bacaklarını açarak dik oturmuş ve sanki etrafındaki her şeye hâkimmiş gibi davrandı.

Ancak bu kez Netanyahu'nun beden dili ona ihanet etti.

Gözleri gergin bir şekilde yer değiştirdi ve özellikle Trump, ABD ve İran'ın Umman'da doğrudan görüşmelere başlamak üzere olduğunu açıkladığında kaskatı ve şaşkın görünüyordu.

Trump Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi gerektiğinden de bahsetti ancak İran açıklaması Netanyahu'yu açıkça şoke etti. Muammer Kaddafi yönetimindeki Libya'nın silahsızlanmasına atıfta bulunarak çaresizce söylemini Trump'ınkiyle uyumlu hale getirmeye çalıştı. Ancak bu hiçbir zaman İsrail'in resmi bölgesel planının bir parçası olmadı. İsrail, böyle bir savaşın tüm bölgeyi istikrarsızlaştıracağı ve ABD'yi 2003'teki Irak işgalinden çok daha uzun süreli ve yıkıcı bir çatışmanın içine çekeceği kesin olmasına rağmen, ABD'nin İran'a karşı askeri müdahalesini sürekli olarak savundu.

ABD'nin, İsrail'in sürekli savaş, toprak genişlemesi ve jeopolitik hakimiyet üzerine kurulu bölgesel emellerinden farklı düşündüğünün bir başka kanıtı da Trump yönetimindeki kilit siyasi ve entelektüel figürlerin bu tür çatışmaların beyhudeliğini kabul etmelerinde yatıyor. Şifreli mesajlaşma platformu “Signal'de” sızdırılan yazışmalarda Başkan Yardımcısı JD Vance, Yemen'deki savaşı tırmandırmanın ABD'ye değil, ABD'nin ticaret savaşına girmese bile giderek ayrıştığı bir kıta olan Avrupa'ya fayda sağladığını protesto etti.

Yemen savaşı, İran'la olası bir çatışma gibi, İsrail'in lehine yürütülüyormuş gibi algılanıyor.

Önde gelen yorumculardan Tucker Carlson gibi isimler, ABD'deki sağcı entelektüeller arasında artan hayal kırıklığını dile getirerek “İran'la çatışmayı savunan herkes ABD'nin müttefiki değil, düşmanıdır” şeklinde bir tweet attı.

Trump'ın, Netanyahu'nun politikalarına açıkça meydan okuma konusundaki istekliliği belirsizliğini koruyor. Gazze savaşının sona erdirilmesi çağrısında bulunurken aynı zamanda Filistinlilerin sınır dışı edilmesini savunması gibi çelişkili ifadeleri de belirsizliği arttırıyor. Ancak son haberler, ABD'nin Gazze'deki savaşı, Gazze'yi Yemen, Lübnan ve İran'la ilişkilendiren daha geniş bir stratejinin parçası olarak sona erdirme niyetinde olduğunu gösteriyor. Bu durum, Çin'le rekabette yeni bir aşamaya hazırlanan Washington'un bölgede istikrarı sağlama ihtiyacıyla örtüşüyor ve kapsamlı bir ekonomik, siyasi ve askeri hazırlık gerektiriyor.

Trump başkalarının yapamadığını yapabilirse, Netanyahu sonunda Amerikan baskısına boyun eğecek mi?

İsrailli lider 2015 yılında Kongre'nin her iki kanadına da hitap ederek İsrail'in ABD dış ve iç politikası üzerindeki benzersiz etkisini ortaya koydu. Birkaç önemsiz protestoya rağmen Cumhuriyetçi ve Demokrat politika yapıcılar, Netanyahu'nun toplantıya katılmayan ve kendi siyasi sınıfı tarafından izole edilmiş gibi görünen dönemin Başkanı Barack Obama'yı eleştirmesini coşkuyla alkışlamıştı.

Ancak Netanyahu o anı tekrarlayabileceğine inanıyorsa yanılıyor. O yıllar çoktan geride kaldı. Trump, Kongre'deki siyasi dengelere bağlı olmayan popülist bir lider. Şimdi ikinci ve son döneminde, teorik olarak, Amerika'nın İsrail'in onayına ve Washington'daki agresif bir şekilde etkili lobisine olan kökleşmiş güvenini terk edebilir.

Üstelik Netanyahu'nun siyasi itibarı da azalmış durumda. Başarısız bir siyasi lider ve askeri stratejist olarak algılanıyor, kesin zaferler elde edemiyor ya da rakiplerinden siyasi tavizler koparamıyor. Net bir planı olmayan, seleflerinin karşılaşmadığı bir meşruiyet kriziyle boğuşan bir lider.

Nihayetinde sonuç Trump'ın Netanyahu ile yüzleşmeye istekli olup olmamasına bağlı. Eğer bunu yapar ve baskıyı sürdürürse, Netanyahu kendisini modern tarihte ABD'nin şartları dikte ettiği ve İsrail'in dinlediği nadir bir örnek olarak imrenilmeyecek bir konumda bulabilir. Akla hayale gelmeyecek bir şey mi olmak üzere? Bekleyelim ve görelim.

 

* Ramzy Baroud, gazeteci ve Palestine Chronicle'ın editörüdür.

HABERE YORUM KAT