Trump Amerika’ya Çok Yakışıyor!
ABD’de başkan seçilmesiyle birlikte icraatlarıyla dünyanın bir numaralı gündem maddesi haline gelen Donald Trump tüm dünya halklarına aslında ABD’nin maskesiz halini müşahede fırsatı sunuyor!
Donald Trump ABD başkanlık seçimlerinde adaylığıyla birlikte tüm dünyada en çok konuşulan kişi oldu. Neredeyse her şeyiyle, saç kesiminden yüz hatlarına, konuşmalarından kadrosuna kadar her yönüyle erdemli ve adil bir dünya özlemi duyan herkes için alabildiğine tedirginlik, hatta düpedüz tiksinti verici bir tip olarak sahneye çıktı ve maalesef yarışı kazandı. Trump’ın başarısı sürpriz olarak görülmeli miydi, tartışılabilir ama halkın halen sokaklarda tepki gösteren bir kesiminin aksine Amerikan seçmeninin en az yarısının duygularına, kaygılarına ve gelecek tahayyülüne hitap ettiği de açık.
Ortada can sıkıcı bir gerçek var. Irkçılık, İslam düşmanlığı, kendini dünyanın merkezine oturtma nobranlığı ve daha bunlara benzeyen bir dizi kirli, kötücül yaklaşım Amerikan seçmeninden vize almış durumda. Ve bu durum tüm çirkinliğine ve rahatsız ediciliğine karşın ne yazık ki ABD ile de sınırlı değil. Avrupa’da yükselen yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı ile birebir paralellik arzediyor. Ki aynı ruh halini örneğin Rusya devlet televizyonunda hava durumunu sunan spikerin havaların Suriye’de rahatlıkla bombardıman yapmaya müsait oluşu ‘esprisi’ yaparken yüzüne yansıyan çirkin gülümsemede görmek de mümkün!
Evet, Trump ahlak ve erdem yoksunu bir tip ve açıkçası diktatörlere has bir manyaklık seviyesinde birisi. Ama tek değil! Kimi ‘Müslüman’ ülke vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklaması türünden uçuk sayılabilecek icraatlarının dahi aslında Batı kamuoyunda ciddi bir destekçi kitleye sahip olduğu bilinmekte. Bu yüzden taktik olarak ırkçı-ayrımcı zihniyeti marjinalleştirme politikasının, çabasının bir ürünü olarak Trumpgillerin bu tür icraatlarına tepki vermek gerekli ama son kertede ortada marjinal bir tutumdan ziyade artık anaakım siyasete dönüşmüş bir zihniyetle karşı karşıya olunduğu da görülmeli.
Dolayısıyla Müslümanlar açısından sorun Trump olmadığı gibi, Trump’a karşı mücadele basitliğine de indirgenemez. Sorun başta Kudüs olmak üzere İslam Ümmetinin hürmetlerine savaş açmış, Suriye’den Yemen’e, Afganistan’dan Irak’a Ümmet coğrafyasının her bölgesine her gün, her saat bomba yağdıran, katliam yapan bir güç olarak ABD’nin kendisidir, Müslüman halkların iradesini tahakküm altına almaya çalışan Amerikan emperyalizminin varlığıdır.
Bu arada, Trump’ın Türkiye için bir avantaj oluşturabileceği beklentisi içerisine girenleri görmekten ötürü duyduğumuz şaşkınlığa da değinmeden geçmeyelim. Ne gariptir ki, tanımlama düzeyinde milliyetçiliği kesinlikle reddetmelerine rağmen hakiki manasıyla milliyetçi-devletçi bir savruluşla son dönemde her şeye devletin âli menfaatleri perspektifinden bakmaya başlayan bir zihniyet ve tutumun izleriyle giderek daha fazla karşılaşır olduk. Türkiye’nin menfaatine olabilecek birtakım politikalar izleyebileceği ümidiyle Trump’ı bile hoş karşılamaya meyyal bu anlayışın iktidar merkezli düşünme yaklaşımının insanları nerelere sürükleyebileceğinin bir örneği olarak okunması gerektiği kanaatindeyiz.
Sonuç olarak ABD ile Trump ilişkisini, tencere ve kapak bağlantısıyla izah etmenin mümkün olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu noktada Trump’ın kendilerinin başkanı olmadığı, kendilerini temsil etmediği şiarıyla sokaklara çıkan Amerikalı onurlu kitlelerin eylemlerini elbette küçümseyemeyiz. Sonuçta adaletten yana tavır almak, zalime karşı çıkmak sonuç getirip getirmeyeceğinden bağımsız olarak erdemli ve takdir edilmeyi hak eden bir tutumdur. Ama herhalde üzerimize aralıksız bomba yağarken, katliam emrinin Obama mı, Trump mı yoksa bir başkası tarafından mı verildiği üzerinde bizim açımızdan çok fazla kafa yormanın gerekmediği de herkes için anlaşılabilir bir şey olsa gerek!
YAZIYA YORUM KAT