Trablus'taki Mülteci Kampları
Siru'd-Dimniye adı verilen yaylada, dağ yamaçlarında bulunan otele kadar ulaşmak epey zamanımızı aldığından otele ulaştığımızda sabah namazına da fazla vakit kalmamıştı.
O saatte uyuduğumuzda namaza uyanmakta zorlanabileceğimizi düşünerek sabah namazını kılıp da istirahata çekilmeyi tercih ettik. O gün (Cumartesi) herhangi bir program olmadığından istirahattan sonraki vaktimizi Trablus'ta bazı yerleri ziyaret etmekle değerlendirdik. Bunlar içinde zikre değer olanı ise Filistinli mültecilerin kaldığı Nehru'l-Bârid ve Beddavi mülteci kamplarına yaptığımız ziyaretlerdir. Beyrut'ta vaktimizi daha verimli değerlendirme imkânı olacaktı.
Nehru'l-Bârid'in, kendini Fethu'l-İslâm olarak adlandıran bir örgütün mensuplarının içine sığındığı gerekçesiyle yıkılması hakkındaki tahlil dosyamız olayların sıcaklığında Vakit'te yayınlanmıştı. “Nehru'l-Bârid'e Sinyora Komplosu” başlıklı bu dosyamızı Web sitemizde (www.vahdet.com.tr) bulabilirsiniz. Benim buraya en son yaptığım ziyarette kampın yeniden inşa edilip edilmeyeceği, sâkinlerinin dönmelerine izin verilip verilmeyeceği hakkında tereddütler ve farklı söylentiler vardı. Bu gidişimizde kampın önemli bir kısmının yeniden inşa edildiğini ve sâkinlerinin yarıya yakın kısmının dönüş yaptığını öğrendik. Fakat giriş çıkışların sıkı bir asker denetiminde gerçekleştiğine şahit olduk. Kapılardaki denetimlerden geçebilmek için özel “giriş belgesi” veriyorlarmış. Bize de bu belgeyi sordular. Basın mensubu olduğumuzu ve içerdeki durumu öğrenmek için girmek istediğimizi söyleyince de bir başka kapıya gönderdiler. Rehberlik eden Lübnanlı arkadaşlar diğer kapıda da zorluk yaşayabileceğimizi, giriş izni alsak dahi içerde sıkıntı çekebileceğimizi, hatta çıkışta zorlukla karşılaşabileceğimizi söylediler biz de ısrar etmedik. Kampı sadece dışından gözlemleyip son durumu hakkında fikir edinmekle yetindik. Bazı binalar yeniden inşa edilmiş, bazıları yıkık haldeydi. Bazılarının duvarlarında da ordunun attığı mermilerin açtığı delikler resmî terörün hatırası olarak korunuyordu.
Nehru'l-Bârid'i dıştan müşahede etmekle ve giren çıkanların tabi olduğu uygulamaları görmekle yetinip Trablus'taki Filistinli mültecilerin kaldığı ikinci yerleşim yeri olan Beddavi mülteci kampına gittik. Burası aynı zamanda Nehru'l-Bârid'in yıkılmasından sonra oranın sâkinlerinin önemli bir kısmını barındıran yer olmuştu. Ben daha önce bu kampta İHH'nın medya ekibinin düzenlediği canlı yayın programına da katılmış ve o tarihte kamptaki şartları yakından görme imkânı bulmuştum. Normalde zaten daracık evlerde kalabalık ailelerle ikamet eden kamp sâkinleri söz konusu olaylar sebebiyle en az 15 bin misafiri aralarına alıp barındırmak zorunda kalmışlardı. Çünkü Fethu'l-İslâm olayını bahane ederek Nehru'l-Bârid'i yıkan devlet güçleri evsiz, barınaksız kalan 35 bin insana da sahip çıkmamış, onlara “başınızın çaresine bakın” demişti. Dolayısıyla o insanların yarıya yakın bir kısmını aynı şehirde, yakın bir mıntıkada bulunan ikinci mülteci kampı misafir etmek zorunda kalmıştı. O yüzden normalde bir aileye bile yetmeyen evlerde iki aile birlikte ikamet etmeye, kampın okul, idare merkezi gibi hizmet binaları da misafirlerin ikameti için kullanılmaya başlanmıştı.
Bu gidişimizde Beddavi mülteci kampındaki ilave yükün artık kaldırıldığını gördük. Bir kısmı yeniden eski mekânlarına dönmüş, kalan kısmı da farklı yerleşim alanlarına dağıtılmışlardı.
Bu sefer Beddavi kampındaki gezintimiz de biraz hızlı ve kuş bakışı oldu. Kamptaki hayat şartları hakkında ayrıntılı bilgi edinmeye yetecek kadar olmadı. Bunun da sebebi önceden haber vererek ve referanslı bir şekilde değil de sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmemizdi.
Trablus'taki mülteci kamplarının şartlarının Beyrut'taki kamplara nispetle biraz daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Bunun da bizim gördüğümüz kadarıyla iki önemli sebebi var. Birincisi buradaki kamp sayısının ve sâkinlerinin sayısının daha az olmasıdır. Sayı azlığı yerli halkın onlara destek ve sahip çıkma konusundaki yükünü de hafifletiyor. İkincisi ise Trablus halkı arasında İslâmî duyarlılığın ve Filistin bilincinin daha geniş bir kitleye yayılmış olmasıdır.
Ama her ne şekilde olursa olsun mülteciler sonuçta kendilerinin asıl yurtlarından uzakta, iğreti bir hayata mahkûm edilmiş durumdadır. Fakat asıl vatanlarından, yurda dönüş haklarından kesinlikle vazgeçmiş değiller. Onların yurtlarını gasp edenlerin sürdürdüğü işgal de iğretidir. Yurtları gasp edilen insanlara yurda dönüş hakları verilmeden Filistin meselesine kalıcı çözüm bulunabileceğini düşünenler de yanılgı içindedir.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT