Toplumsal Yozlaşma Olgusu ve Ahlaki Tavır
Abdurrahman Dilipak, Hülya Şekerci ve Sıddık Beyazyüz'ün konuşmacı olduğu panelde sosyal medyadan günlük hayata birçok alanda yozlaşma ve ahlaki tavır konuları irdelendi.
HAKSÖZ-HABER
Özgür-Der’in 2018-2019 dönemindeki 4. aylık panelinde Yeni Akit Gazetesi Yazarı Abdurrahman Dilipak ve Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Hülya Şekerci'nin katkılarıyla “Toplumsal Yozlaşma Olgusu ve Ahlaki Tavır” konusu ele alındı.
Fatih - Ali Emiri Kültür Merkezi’nde Sıddık Beyazyüz'ün yöneticiliği ile Cumartesi akşamı yapılan panelde toplumsal yozlaşma olgusu, yozlaşmanın niteliği, yozlaşmanın had safhaya çıktığı mecralar, yozlaşmaya yol açan unsurlar ve bunlara önlem olabilecek ahlaki tavrın nasıllığı konuşuldu.
Yozlaşmanın tarih boyunca var olduğunu belirten konuşmacılar, buna karşı ortam gözetmeksizin karşı çıkılması gerektiğine dikkati çektiler.
Sosyal medya üzerinde duran konuşmacılar, teşhirciliğin artması ile birlikte mahremiyetin azaldığını ifade ettiler.
Müslümanların yozlaşmadan beri olmadığı vurgulanan programda, sekülerleşmenin toplumun her kesiminde olduğu ve dindarlığın azaldığı belirtildi.
Yozlaşmaya kapı aralayan özellikler
Yozlaşmanın yapının bozulması anlamına geldiğini belirten Hülya Şekerci, toplumun sürekli olarak daha kötüye gittiğini söylemenin ilerlemeci tarih anlayışıyla aynı olduğunu ifade ederek, “Kuranî açıdan baktığımızda toplumlar zaman zaman madden ve ahlaken yükseliyor ve bazen de düşüyor, buna da yozlaşma deniyor.” dedi.
Şekerci, yozlaşmanın insanlık tarihi boyunca imtihan olarak önümüzde durduğunu hatırlatarak, Gılgamış’ın da Desvartes’ın da gençleri eleştirdiğini, şu an eleştirilen gençlerin de kendilerinden sonrakileri eleştireceğini kaydetti.
“Toplumu tanımamız ve hangi özelliklerin yozlaşmaya kapı araladığını irdelememiz gerekiyor.” ifadelerini kullanan Şekerci, son dönemde teşhirci bir vitrin toplumu oluştuğunu, mahremiyet olgusunun zayıfladığı bir durum yaşandığını bildirerek, mahremiyetle birlikte dindarlığın da azaldığını söyledi.
Sosyal medya mahremiyeti zedeliyor
Sosyal medyada yüz binlere hatta milyonlara varan takipçilere ulaşan insanların ailelerini, hayatlarını, yediklerini/içtiklerini paylaştığını hatırlatan Şekerci, sözün değerini yitirdiğini ve imajın değerli hale geldiğini belirtti.
“İngilizce’de sinsice izlemek anlamına gelen ‘Stalk’ dediğimiz bir hadise var, insanlar başkalarının sosyal medya hesaplarında, amel defteri okur gibi, onların ne yaptığını, ne söylediğini, ne yiyip içtiğini gizlice araştırıyorlar.” ifadelerini kullanan Şekerci toplumun her alanında insanların aynileştiğini söyledi.
Müslüman camianın yaptığı paylaşımların da mahremiyetin zedelendiğini ifade eden Şekerci, sosyal medyada her şeyin normalleştiğini belirtti.
Şekerci, “Birçok deney göstermiştir ki insanlar diğerlerinin yaptığı şeyleri yapma eğilimindedir. Müslümanlar da bundan beri değil. Geçmişe göre baktığımızda başörtülerimiz, okuduklarımız, ideallerimiz, sohbetlerimiz değişti, bazıları sadece farklılaştı ancak bazıları yozlaştı.” diye konuşarak, birisi sınırları ihlal edince diğerlerinin onu takip ettiğine ve toplumun aynileştiğine dikkati çekti.
Yozlaşmayı kadın üzerinden değerlendirmek doğru değil
Yozlaşmanın sadece kadın ve tesettür üzerinden değerlendirilmesinin doğru olmadığını da söyleyen Şekerci, kadın kıyafetinin inceleme açısından önemli olduğunu ancak Müslümanların ideal, hedef, yaşantı gibi birçok sorunu olduğunu, tesettür sorunu düzeldiği taktirde diğer sorunları çözmeyeceğini belirtti.
Kadının evlerden uzaklaştığı konusuna da değinen Şekerci, kadınların çalışmasının çoğunlukla zaruret hali olduğunu, öte yandan evlerde de yozlaşmaya yol açacak televizyon programları gibi unsurların söz konusu olduğunu kaydetti.
Şekerci, çocukların sosyalleşme alanının kalmadığını, çekirdek aileler içerisinde çocukların yalnız kaldığını vurgulayarak, insanların istemese de kreşlere başvurduğunu söyledi.
Yozlaşmaya karşı alışkanlıklarımızı zorda olsa değiştirmemiz gerektiğini ifade eden Şekerci, “Televizyonları kapatıp topluca kitap okuyalım, sabırlı olabilirsek yozlaşmanın önünde set olabilir, topluma örnek olabiliriz.” dedi.
Teknoloji sınırları kaldırıyor
İnsanların eskiden dini merkezli düzenlemelerle yaşadığını belirten Abdurrahman Dilipak Vestfalyan anlaşması sonrası ulus devletlerin kurulması ile düzenlemelerin farklılaştığını söyledi.
“Batı bize bir toplum düzeni sundu ve bu düzen çöktü,” diyen Dilipak, başkalarınına benzememe, arzu ettiği her şeyi yapma özellikleri taşıyan bir “liberty” durumunun ortaya çıktığını ifade etti.
Sanal toplumların oluştuğu bir ortamda toplumu tanımlamanın giderek zorlaştığına değinen Dilipak, teknolojinin hayatları değiştirerek sınırları kaldırdığını ve düzenin hızla değiştiğini vurguladı.
Herkes kendi tarikatına cemaat diyor
İctimai hayatın ortak alanda herkesle yaşanan bölgeyi ifade ettiğini bildiren Dilipak, toplumun giderek seküler, politik, determinist ve pragmatik hale geldiğini öne sürdü.
İnsanların nimet ve külfet temelinde ittifak ve itilaf çabası olmadığına dikkati çeken Dilipak, dinin birleştirici özelliğinin yitirildiğini ve başka bir dinin icat edildiğini kaydetti.
“Bugün cemaat kavramı kalmadı, herkes kendi tarikatına cemaat diyor, oysa biz Müslümanlardanız.” diyen Dilipak, geleneğin sürdürülmesinin dede ve nine ile mümkün olduğunu ve çekirdek ailenin bunu öldürdüğünü belirtti.
Eşrefi Mahlukat - Belhum Adal
Dilipak, sanal gerçekliğin, gerçeğin yerini aldığını ifade ederek, kapalı ve akılcı bir toplumun oluştuğunu, sezginin, diğerkamlığın, empatinin ortadan kalktığını söyledi.
“Hz. Hacer Firavun’un hizmetkarı idi, Hz. Musa ve Hz. Yusuf sarayda büyüdü, öte yandan Hz. Yakup’un oğulları birleşip Hz. Yusuf’u kuyuya attı, Hz. Ali’nin Hz. Osman’ın Hz Muhammed’in cenaze namazı topluca kılınamadı.” ifadelerini kullanan Dilipak, ortamın tek başına anlam ihtiva etmediğine değinerek, Hz. İbrahim gibi hiç mümin olmasa bile tek başına mücadele etmenin gerektiğini vurguladı.
Hz. İbrahim’in ahlakı, kötü insanların yaptıklarının aksini yaparak öğrendiğini hatırlatan Dilipak, “İlahi sorumluluklarımızın bizi yönlendirdiği bir davranış biçimi, şahitlik etmek, hakkın ve halkın gören gözü işiten kulağı haykıran sesi olmak gerekiyor.” dedi.
Dilipak, aklın ruh ile işbirliği yaptığında “eşrefi mahlukat” nefis ile işbirliği yaptığında “belhum adal” olduğunu belirterek, “Bunlar kendi içimizde bir çatışma olduğunu gösteriyor, insan kendini tek kişi olarak tahayyül etmesin, içimizde ve dışımızda bize mesajlar geliyor, biz bunları gözetirsek ahlaklı olabiliriz.” şeklinde konuştu.
Hurafeler sürüyorken sahih gelenekten kopuldu
Haksızlıklar karşısında susmanın dilsiz şeytanlık ve hakkı söylemenin erdem olduğunu hatırlatan Dilipak, kültürel hayatın insanların seküler hale gelmesine sebep olduğunu, Müslümanların da bundan beri olmadığını belirtti.
Hurafelerin mevcudiyetini sürdürdüğünü lakin sahih gelenekten kopulduğunu anlatan Dilipak, “Kuran’ın manasını okuyan insanların oranı yüzde 5’i geçmiyor, Çalıkuşu romanı kadar değeri yok hayatımızda.” ifadelerini kullandı.
Yolsuzluklara, yanlışlıklara kimsenin ses çıkarmadığını, herkesin bulunduğu yeri koruduğunu ve kariyer peşinde olduğunu anlatan Dilipak, din yerine vicdanın oturduğunu, insanların yardımlarını bile vicdan için yaptığını söyledi.
Kendi kavram ve kurumlarımızı kullanmadan hayal ettiğimiz düzene ulaşamayacağımızı belirten Dilipak, bunların farkında olmadığımızı bildirdi.
Öfkeli tepkilerin yeterli olmadığını da hatırlatan Dilipak, yanlış adamlara karşı çıkılması, doğru tavrın ortaya konması gerektiğini kaydetti.
İlkesel bakmak zorundayız
"Müslüman olmak bir iddia sahibi olmak demektir," diyen Sıddık Beyazyüz, ideal anlamında düşündüğümüzde İslam'ın sınırları çizdiği bir ahlaki tutum kapsamında bakılınca mevcut durumun iç açıcı olmadığını belirtti.
Müslümanların doğru şekilde davranması gerektiğini kaydeden Beyazyüz, ilkesel bakmak zorunda olduğumuzu hatırlattı.
Beyazyüz, eleştirilerimizi daha derinlikli ortaya koymamız gerektiğine de dikkati çekerek, kimseyi kayırmak gibi bir durumun söz konusu olmadığının altını çizdi.
HABERE YORUM KAT