Toplumsal irademiz teröre teslim olmamalı
Bireysel, toplumsal ve kurumsal aklımız, bazı olaylar karşısında rengi önceden belli refleksler göstermeye şartlı. Böyle kabul ediliyor.
Böyle düşünen “derin mihraklar”, toplumun normal şartlarda kabûl etmeyeceği toplumsal mühendislik projelerini, “tepkiye teşne toplumsal dürtüleri” galeyana getirerek hayata geçirirler.
Bunda şaşılacak bir durum yok.
Zira, reflekslerimizin hangi tür olaylar karşısında nasıl tepki vereceğini önceden çalışmış, farklı zaman dilimlerinde farklı olaylar üzerinden bunu kurgulayıp yöneterek defaatle tecrübe etmiş “karanlık derinlerimiz”in varlığı bir sır değil. Millî iradenin aleyhine kurdukları düzenleri sarsılmaya başladığında “tepkiye hazır toplumsal hafızayı” içerik olarak biri diğerinin aynı olan senaryolarla tahrik etmişlerdir hep.
Darbeler tarihimiz aynı senaryonun farklı aktörler eliyle tekrar tekrar sahnelendiğinin en bâriz örneğini ortaya koymaktadır meselâ.
6-7 Eylül 1955'te Atatürk'ün Selanik'teki evinin bizzat devletin karanlık merkezi tarafından bombalanıp, sonra da halkı "Rumlar Atatürk'ün Selanik'teki evini bombaladı" diye Rum vatandaşlar aleyhine kışkırtıp ev ve dükkanlarını yağmalatması, PKK terörünün bitirilmesi için başlatılan inisiyatife kezzap dökmek üzere “33 er”in pusuya düşürülmesi yine hep bu kabildendir.
Artık derin mihraklarla terör örgütlerinin ilişkisi bugün bilinmektedir. Bizzat terör örgütlerini kurar ve eylem yaptırır, toplumsal huzuru cehenneme çevirirler. Halkı, ölümü gösterip sıtmaya razı ederler. Millî irade böylece kafese alınır, oligarşik sistem varlığını korku üzerinden sürdürür.
Statükoyu böyle tahkim ettiklerinden böylece de devam edeceğine inanmaktalar...
Bugün bir daha mekanik toplum algısına şartlanmış “derinler” defaatle sonuç almış olmanın verdiği bir eminlikle aynı senaryoyu hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bu anlamda birden fazla kurumu harekete geçirmiş durumdalar.
Başbakan Erdoğan’ın Amerika gezisi sırasında tertiplenen Tokat Reşadiye baskını, Ak Parti hakkında kapatma dâvası açılacağına dair birtakım merkezlerin hareketlenmesi, muhalafet partisi liderlerinin ülkedeki tansiyonu yükseltmek için toplumsal sinir uçlarına yüklenmeleri...
CHP lideri Deniz Baykal’ın; "Açılıma devam etmek, bilinmelidir ki artık gaflet, dalalet olmaktan -Mustafa Kemal'in Nutuk'unda söylediği gibi- çıkmakta ve bir hıyanete dönüşmek üzeredir. Nasıl kuvvet komutanları savcının önüne çıkıp hesap veriyorsa, inşallah başbakanların da savcıların önüne çıkıp hesap vereceği günlerin özlemi içindeyiz" diyerek barış içerikli cümlelerden değil, “Dersim’de analar ağlamadı mı?” nârası atan Öymen’in kanlı söyleminden medet umması...
MHP lideri Bahçeli’nin, "PKK'nın 25 yıldır yapamadığını AKP yaptı" diyerek yaptığı kışkırtma, “Demokratik Açılım” projesini "bölücülükle, hainlikle, işbirlikçilikle" yaftalaması ve toplumsal gerilimi tırmandıracak bir siyaset tercih etmesi..
DTP’nin Kürt halkının geleceğini Öcalan’ın geleceğine endeksleme aymazlığı, sanki ortada başlatılmış bir barış süreci yokmuş gibi Apo’nun cezaevi şartlarını iyileştirmek bahanesiyle Kürt halkının geleceğini ateşe atması, çocukları sokağa dökerek masum insanlar üzerinde terör estirmesi ve partiyi kapatanlara istenilen gerekçeleri sunması..
Doğan grubu medyasının uluslararası ilişkilerini kullanarak Türkiye’nin İslâmlaştığı yolunda uluslararası etkin medyada kara propaganda yaptırması, Türkiye’nin ekseninin değiştiğini neocon ittifakının yardımıyla küresel güç merkezlerinin gündemine sokması, ve en son Başbakan Erdoğan’ı Washington’daki Türkiye destekli neocon lobiler vasıtasıyla kuşatmaya çalışması...
Bütün bunlar “iyi saatte olsunlar”ın çanağında toplanıyor. Amaç, hükümeti düşürmek, millî iradenin önünü kesmek ve statükonun devamını sağlamak...
Ellerindeki tek güç, korku. Korkuyla toplumsal bilinci esir almak niyetindeler. Yoksa Koç Müzesi’nde çocukları öldürmeyi niye planlasınlar ki?..
Toplumsal olayların doğa olaylarında olduğu gibi sebep sonuç silsilesi içinde cereyan ettiğine inanan derin terör üretim merkezleri, aynı sebeple aynı sonucu alacağından eminler.
Ülkedeki sosyal dengeleri belirleyen toplumsal zihin yapısının reflekslerinin de mekanik olduğu önkabûlüyle; “Terör yap, insanları hayatından bezdir ki, halk bir kurtarıcı arasın” anlayışıyla hareket ediyorlar.
Bir delikten iki kere ısırılmamak esastır. Biz daha kaç kez ısırılacağız?
Bir daha ısırılmamak için ne yapmak lâzım?
Aslında çözüm basit.
Bin yıldır kader birliği etmiş insanımızın bu fâsid daireden kurtulması için yapması gereken öncelikli şey, terörle alınmak istenen tepkiyi vermemek.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT