‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ Tartışması ve Müslümanlar
Özgür-Der Kocaeli Temsilciliğinin aylık müzakereli seminerlerinin ikincisi Esra Saraç Ay’ın konuşmacı, Büşra Övün ve Kibar Elaslan’ın müzakereci olarak katıldıkları “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” başlığı altında gerçekleştirildi.
İzmit Fuarı Sivil Toplum Kuruluşları Merkezi'nde gerçekleştirilen programda kadına yönelik şiddet ve istismarın tarihi sürecini ele alarak konuşmasına başlayan Esra Saraç Ay, Aydınlanma ve Modernleşmeyle birlikte bir tepki olarak Feminizmin ortaya çıkışını anlattı. Feminizmin ise batılı toplumların gelişim sürecine bağlı olarak farklı aşamalardan geçtiğini ifade etti.
Bu bağlamda Feminist söylemin batılı paradigma içi bir arayışın ürünü olduğuna ve kadın sorununa seküler-laik temelde tanım ve çözüm getirme çabasını yansıttığına dikkatleri çeken Esra Saraç Ay, toplumsal cinsiyet ve eşitlik gibi mesele ve projelere yaklaşırken bu “paradigma içi çözüm arayışı” özelliğine dikkat etmek gerektiğini belirterek bu projeleri belirli mihraklarca doğrudan doğruya Müslümanları dönüştürmek için üretilmiş komplolar olarak okumanın tepkisellik ve yüzeyselliğe yol açtığını belirtti.
Feminizmin tarihi gelişimiyle ilgili bilgilendirmelerde bulunan Esra Saraç Ay, 1. Dalga Feminizmin siyasal hakları, 2. Dalga Feminizmin sosyal-kişisel hakları elde etmeyi amaçladığını ancak 90’lardan itibaren Postmodernist bir söylem olan 3. Dalga Feminizmin önceki söylemlerden temelde ayrıştığını, ölçüsüz ve sınırsız bir özgürlük anlayışıyla her şeyi tartışmaya açtığını belirtti. Verili kültür ve toplumun kadınlığa ve erkekliğe yüklediği rolleri “toplumsal cinsiyet” kavramıyla aşağıladığını ve hem erkek hem de kadın cinsiyetlerini belirsizleştirerek “üçüncü cinsiyet” adı altında cinsiyeti değiştirilebilir ve tercih edilebilir bir hak olarak sunmaya matuf söylemler geliştirdiğini söyledi.
İnsan türünün kadın-erkek olarak yaratıldığını ve bu bağlamda cinsiyetlerin kesbi değil vehbi olduğunu hatırlatan Esra Saraç Ay, kadınlığa ve erkekliğe atfedilen bazı rollerin ise vehbi değil kesbi özellik taşıdığını ve bunların kültürden kültüre, toplumdan topluma, bölgeden bölgeye değişkenlik arz ettiğine dikkat çekti. Verili kültür, örf ve adet, dinsel gelenek vb. neşet eden bu rollerin dağılımı noktasında esas olanın cinsiyetlerin eşitliğinden öte adalet mefhumu olduğunu belirten konuşmacı, Kur’an’ın genel yaklaşımının emaneti yüklenenler olarak kadınıyla erkeğiyle insanların eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğu ve karşı cinsler arasında oluşacak ilişkilerin de ya ifsad ya da ıslahın değirmenine su taşıyacağı şeklinde olduğunu belirterek bazı ayetlere atıflarda bulundu.
Öte yandan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, “İstanbul Sözleşmesi”, “kadına yönelik şiddet” gibi konu ve düzenlemelere karşı İslami kesimlerin geliştirdiği yaklaşım ve tepkileri de değerlendiren Esra Saraç Ay, kavramların öncelikle içinde geliştiği sosyal-siyasal şartlarla birlikte düşünülmesi ve ait oldukları paradigma zemininde kavranmasının önemine dikkat çekti. Yaşadığımız toplumun ise durağan olmadığına, en az 100 yıldır zaten köklü bir değişim-dönüşüm süreci içerisinde olup gerek yukarıdan aşağıya doğru siyasal projelerle gerekse fikri-kültürel propaganda sonucunda çok fazla değişimlere maruz kaldığını ve bugün kadınların bu toplumda karşı karşıya bulunduğu sorunların hem geleneksel telakkilerden hem de modernleşmeden kaynaklı boyutları olduğunu ifade etti. Verili düzenin Türkiye toplumunda kadına ilişkin sorunları batılı paradigma içinde çözmeye çalışmasının da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ve “İstanbul Sözleşmesi” gibi söylem ve projelerin batılı karakter yansıtmasının da bir ölçüde kendi içerisinde tutarlı olabileceğini belirten Esra Saraç Ay, İslami kesimlerin hassasiyetlerinin ise anlaşılabilir olmakla birlikte genel olarak meseleye yaklaşımının tepkisel ve indirgemeci olduğunu vurguladı. Bu bağlamda “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”, “İstanbul Sözleşmesi” gibi söylem ve projelerden neyin anlaşıldığının tartışmalı olduğunu vurgulayan konuşmacı, İslami kesimlerin meseleye yaklaşımda düştüğü zaaflar üzerinde değerlendirmelerde bulundu. “Bebekle oynayan erkek çocuğu” gösterilerek “işte erkekleri kadınlaştırmaya çalışıyorlar” gibi söylemlere yaslanmanın da, tekil bazı örneklere yaslanarak konuyu salt “eşcinselliğin özendirilmesi”ne indirgemenin de meseleyi sulandırmak anlamına geldiğine dikkat çeken konuşmacı, adil bir yaklaşımın parametrelerinin ne olabileceğine dair analizlerde bulundu.
Bu tarz kavramların ait oldukları paradigma ve sosyoloji içinde kavranması gerektiğini sözlerine ekleyen Esra Saraç Ay, bununla birlikte kadına şiddet olgusunun yakıcı ve reel bir sorun olduğunun görülmesi ve dolayısıyla bu bağlamdaki sorunların hayalci söylemlerle değil pratik önerilerle çözülebileceğini kaydetti. Meseleye yaklaşımda Müslümanların bazı zaaflarının öne çıktığını belirten konuşmacı bunlardan bir kısmını şöyle özetledi: Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek; (Ne anlama geldiği soyut olan) Kültür ve değerlere dönme çağrısı; Körü körüne Batı düşmanlığı ve manipülasyon; Şiddete ve haksızlıklara maruz kalan kadınlara (fiili ve yaptırımı olan bir çözüm arayışı yerine söylem düzeyinde) sabır, şiddet uygulayan erkeklere merhamet tavsiye etmek… Bu meyanda muhafazakar-dindar ve bir kısım İslamcı kişi-kesimin geliştirdiği tepkinin ve dillendirdiği “İslami aile”, “çocuk eğiticiliği”, “anne” kavram ve modelleri başta olmak üzere kadın-erkek ilişkileri ve kadınlığa-erkekliğe yükledikleri anlam ve rollerin de İslami açıdan son derece tartışmaya açık olduğunun görülmesi gerektiğini söyledi. Genel anlamda kadın meselesine bakışta çağdaş ıslah ekolleri ve öncüsü şahsiyetlerin olumlu yönde açılımlarda bulunduğunu belirten konuşmacı, ıslah ehli Müslümanların zaten meseleye aslında uzak olmadıklarını kaydetti. Bu bağlamda Hasan Turabi’nin “Kadınları İslami mücadeleden dışlarsanız toplumun yarısını dışarıya atmış olursunuz… Kadın meselesi itikadi bir meseledir” sözlerini hatırlatan konuşmacı, kadın sosyal-siyasal hayat ve İslami mücadeledeki konumuna ilişkin ıslah ekolleri ve öncüsü şahsiyetlerin genel anlamdaki açılımlarının önemli olmakla birlikte toplumun geneli baz alındığında mevcut realiteyi gözeterek kadın ve erkekliğe yüklenen anlam ve roller, ev hanımı ve çalışma hayatındaki aktif olarak rol alan kadınların karşılaştıkları sorunlar, genel anlamda kadınların maruz kaldığı şiddet ve istismar sorunu, çekirdek ve geniş aile modelleri, çocuk ve eğitim vb. hususlardaki anlayışlarımızın pratik ihtiyaçlar uyarınca yenilenmesi ve güncel bir ilmihal veya fıkıh üretilmesinin temel bir ihtiyaç olduğunu söyledi. Esra Saraç Ay tam da bu noktada ıslah ehli Müslümanların sadece modernist akım ve etkisindeki unsurlarla değil aynı zamanda “Toplumsal Cinsiyet” gibi konulara son derece tepkili olan Gelenekçi ve Selefi kesimlerle de aynı tanım ve zeminde buluşmasının çok da kolay olmadığının göz önünde bulundurulması gerektiğini vurguladı. Modernist gelişmelere karşı tavır belirlerken insanları geleneğin hayali dünyasına çekmenin de muhal bir çaba olduğunu; muhafazakar-gelenekçilerin de aslında üretim, tüketim başta olmak üzere birçok alanda son derece modernleşmiş olduğunu belirten konuşmacı, gelenekçiliğin de modernizmin de temelde ifsat açısını besleyen boyutları olduğunu ve reel zeminde imtihanımızı verirken insanları ne geleneksel ne de modern cahiliyelerin cehennemine çekmenin bir anlamı olmadığını; kadınıyla erkeğiyle mümin insanlar olarak inanç, aile, ahlak, sosyal ilişkiler vd. düzlemlerde elimizden geldiğince bir iman müdafaası bilinci içerisinde diğer insanlar için de cazibe merkezine dönüşecek örneklikler oluşturma ve ifsadın açısını daraltarak ıslah çabasını kavileştirmeye azmetmemiz gerektiğini söyledi.
Program Esra Saraç Ay’ın konuşması çerçevesinde Büşra Övün ve Kibar Elaslan’ın yaptığı kısa müzakerelerin ardından sona erdi.
HABERE YORUM KAT