Toplumsal bozulmanın kabahatlileri
Hamza Türkmen, toplumsal bozulmanın sorumluları ve boyutlarına dikkati çektiği yazısında, kendimizi ve ehlimizi koruma mesuliyetinin neler gerektirdiğini analiz ediyor.
Toplumsal bozulmanın kabahatlileri - 1 -
HAMZA TÜRKMEN / HAKSÖZ-HABER
İnsanlara hidayet yolunu gösteren vahy-i ilahi, dareyn mutluluğu sağlayacak olan hayattaki temel helal ve haram ölçülerini de bildirmiştir. Zira “Allah, rızasını gözeteni onunla (Kur'an’la) esenlik yollarına ulaştırır; onları buyruğu gereği karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları doğru yola ulaştırır.” (Maide, 5/16)
Hayattaki temel imtihanımız, Yaratıcımızın Resulü aracılığı ile insanlığa ilettiği vahye göre bir inancı, dünya görüşünü ve hayat tarzının ölçülerini kavrayıp fıkıh edebilmek ve kavradığımız hakikatlere göre ilmihalimizi oluşturup hayatlaştırabilmekle alakalıdır. Mükellefiyet yükleyen bu alaka, Allah’ın Elçisi Muhammed Aleyhisselam’ın mü’bin ve rehber olan Kur’an vahyinin zamanı aşkın hükümleriyle ilgili uygulamalarını/Sünnetini örnek alarak kendimizi yenileme sorumluluğunu da beraberinde taşımaktadır.
Tarihi sürecimizde çözümlemelerimizin tutarlılığı açısından bireysel fetvalardan çok şûrâ içtihatlarına muhtaçtık (Şûrâ, 42/38; Âl-i İmran, 3/159; Nisa, 5/59, 83). Ama büyük fıkıh mekteplerinin taklitçiliğe sıkışmasıyla yönetimde ve ilmi arayışlarda bağlayıcı şûrâ nimetinden uzaklaşarak nimeti kaybetmeye (Enfal, 8/53) başladık. Hakikat telakkilerinde gayba taş atmak konumuna düşen (Sebe, 34/53; Kehf, 18/22) keşifçi ve ilhamcı zannî, şek ve şüpheci veya reyb’e meyleden telakkilerle kimliklerine kir sıçrayan Müslümanlar, süreç içinde güçlerini kaybettiler ve rüzgârları (Enfal, 8/46) kesildi. Endülüs, Bağdat ve Sicilya medreselerinde yükselen ilmi çalışmalardaki hesapla, teknikle ilgili maharetler, sevk ve idaredeki hatalara ve enaniyetlere bağlı olarak süreç içinde Avrupa üniversitelerine kaydı. Sonunda evrensel birikime dayanan teknik bulgularımızı seküler amaçları doğrultusunda kullanan Batılı dünya görüşü hakimiyetini, dünyevileşmeyi teşvik eden “ilerlemeci/lineer” bir iddia ile egemen kıldı.
Batılı paradigma, önce uluslaşmayı uydurulmuş kutsallarla Batı-dışı toplumlara ihraç etmeye; peşinden de iletişim çağının tekniğini ve önünü açtığı ifsad edici kültürünü küreselleştirmeye başladı.