1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Tomris Özden ve Güldal Mumcu!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Tomris Özden ve Güldal Mumcu!

29 Kasım 2008 Cumartesi 13:28A+A-

Şimdi DTP'lilere sormak gerek, PKK'nın bir kısmı Ergenekoncu ise, DTP'de Ergenekoncuların uzantısı kim? Aranızdaki ÇETO kim?
Soruyu değiştireyim.. Mumcu'yu “derin devlet” öldürdü ise, (Devlet öldürünce “şehid” olmuyor?!) karısı Güldal Mumcu'nun “Ergenekon'un avukatlığı”na soyunan bir partide işi ne? Ya da kardeşi Ceyhan Mumcu, Ergenekon sanığı bir genel başkanın partisinde ne yapıyor?
Tomris Özden'i biraz tanırım. Kendini cesareti ve sabrından dolayı kutluyorum..
Şehid cenaze töreninin ardından elinde Türk Bayrağı ve yakasında Atatürk rozeti ile PKK'ya lanet okuyarak yürüseydi, “Şehidler ölmez, Vatan bölünmez!” diye sloganlar atsaydı, bugün ortaya çıkan gerçeklerin hiç birinin farkına varamayacaktık..
Türkiye, Tomris Özden'e çok şey borçlu. Birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor.. Cumhuriyet'i kimlerin bombaladığı, Danıştay saldırısının iç yüzünü biliyoruz artık.. Gerçek, Tansel Çölaşan'ın gösterdiği yönde değildi, onu da biliyoruz.. Peçelenen kameralar, oynanan oyun, başörtüsü ve Vakit'le ilişkilendirilme çabalarının ardındaki karanlık ve kirli hesaplar da çıktı ortaya..
Herkesin bildiği bir şeyi TSK, MİT, Emniyet İstihbaratı bilmiyor olabilir mi?
Peki neden susuyorlar? İşte asıl mesele bu..
Mardin'de alnının ortasından vurularak öldürülen Albay Rıdvan Özden'in eşi, karanlık cinayet ve Ergenekon bağlantısı ile ilgili çok konuşulacak iddialarda bulundu geçen gün. PKK ile girdiği çatışmada öldürüldüğünün açıklanmasından bu yana, konu kapanmadı. Kışlanın dışında, Kanas silahla alnının ortasından vurulduğu söylenen Albay Özden'in eşi Tomris Özden, kocasının cenazesini almaya gittiği andan itibaren yapılan tüm açıklamalara karşı çıkarak yetkilileri “gerçeği açığa çıkarmaya” çağırdı.
13 YILDIR BEKLİYORDU. Hatta ona “Sen PKK'ya mı çalışıyorsun” bile dediler. Ama yılmadı. Kendisinin deyişiyle “inatçı bir kadın.” Oysa kocasının ardından annesini, onun ardından iki kardeşini kaybeden Özden, yaşadığı stres ve üzüntü sonucu dört yıl da hastalıklarla uğraştı.
İşin ilginç yanı Tuncay Güney bu işle de ilgili.. Oğuztan da.. Eşinin odasından çıkan hatıra defterinin bazı sayfalarını daha sonra bir gazi getirmiş kendine. Daha önce kendisine yardım etmeye çalıştığını zannettiği, ama sonra kendisini tehdit eden üsteğmen hakkında da suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Tomris Özden, Albay Rıdvan Özden'in postası olan Erhan'ın ise konuştuğu için öldürüldüğünü iddia ediyor. Özden, bir polis memurunun bir gösteri sırasında yanına geldiğini ve Erhan'ın dayısı olduğunu ve Erhan'ın öldüğünü söylediğini aktardı: “Erhan bize, 'Rıdvan Albay'a PKK ölüsü gibi davrandılar, soydular, son kuruşuna kadar aldılar. Anıları, defterleri her şeyi' dedi. Bu konuşmadan sonraydı. O polis memuru Erhan ile iki arkadaşını bir otomobilin biçtiğini ve sonra da kaçtığını söyledi. Olayın kaza olduğuna inanmadığını da ekledi.” Şimdi Erhan'ın dayısı da ortaya çıkıp konuşmalı.. Özden'i yalnız bırakmamalı kurtlar sofrasında.. Bir kadının yiğit direnişine karşı “erkekliğe sığar mı” bu!
İşin daha da berbat yanı eşinin cenazesini almak üzere Mardin'e gittiğinde, kendisini hastaneye, havaalanına götürüp getirmesi için yanına verilen kişinin kimliğini yıllar sonra öğrenen Tomris Özden, bu kişinin 'Zeki' kod adlı İ.Y. olduğunu, itirafçılar Murat İpek ve Murat Demir'den öğrendiğini belirterek, yaşadıklarına ilişkin çarpıcı bilgiler aktarıyor. “Yanımda dolaşan, sözüm ona beni sağa sola götürsün diye verdikleri bir adam vardı. Ben de eşimin vurulduğunda üstünde olan eşyalarını araştırıyorum. Bu adam bana, 'Onların hepsi yakıldı, boş ver bacım. Onlar kötü anılar. Al işte yenilerden. Hadi bacım hadi...' diyordu.” Bu olayda acınacak durumda olan sadece Özden ailesi değil, o adamı, öldürdüğü kişinin karısına koruma yapan, korumayı yaptıran kişi de acınacak durumda. Ve asıl acınacak duruma düşürülen koca bir hükümet ve millet. Lanetli bir olay bu! Kanlı cinayetlerini hamasi nutuklar ve görkemli törenlerle gizliyorlar.. Gözyaşları, miras için annesini öldüren adamın cenazedeki gözyaşlarına benziyor! Güldal hanımın gözleri TBMM kürsüsünde otururken, basın locasında kocasını arıyor mu bazen merak ediyorum.. Böyle vatan müdafası olmaz! Böyle “Kuvayı Milliye”cilik olmaz!
Tomris Özden, İ.Y'yi eşinin yardımcısı Binbaşı C.K'nın tetikçi olarak kullandığını öne sürerek gerekçelerine ilişkin de şunları anlattı: “Benim eşim dürüst ve savaşa karşı bir insandı, ancak eşimin yardımcısı olan C.K. haraç ve uyuşturucu gibi kirli işlere karışıyordu. Eşim bu kirli işleri öğrenince C.K., sürekli yanında bulunan İ.Y. isimli tetikçiye eşimi öldürttü. İ.Y'nin Mardin'de askerlik yaparken dört kişiyi daha öldürdüğünü de öğrendim. Bendeki bu bilgileri, kısa bir süre önce basına açıklamalar yapan PKK itirafçısı Murat İpek de yüz yüze görüşmemiz sırasında doğruladı.” Şimdi dava Ergenekon kapsamına alınıyor..
Bu işleri böyle yaptılar. “2. Sovyet” yakıştırması boşuna değil bu işler için..
Baykal bu işlerin avukatlığından vazgeçmediği sürece, iki örtülü kadının yakasına CHP rozeti takarak ancak Mediaya malzeme olur.. En büyük yolsuzluk, en büyük hukuksuzluk bu.
Yolsuzluk ihbar siteleri kurarak, buradan hedefteki isimleri yıpratmaya dönük kampanyalara bel bağlayanlar, önce bu en büyük yolsuzluğun üzerine gitmek zorundalar. Yıkılmasın diye gecekondusunun tepesine Atatürk büstü koyup, bayrak dikenler ne yapıyorlarsa, “ulusalcı” geçinen çeteciler de ellerindeki bayraklar ve pankartlarla aslında bu kanlı cinayeti peçelemeye çalışıyorlar sanki.. Terör, Laiklik, İrtica, Atatürk sloganları ile ortalığı birbirine katanların asıl maksatları da bu. Bakın, bir kişiye yönelik bir haksızlık, bütün bir topluma yöneltilmiş bir tehdittir..
Bana kalırsa hep birlikte Tomris Özden'in gerçeği arama mücadelesine destek vermeliyiz ve bu gerçek karşısında susan herkesi bu cinayetlere ortak olmakla suçlamalıyız..
TBMM İnsan Hakları Komisyonu, Milli Savunma Komisyonu, Adalet Komisyonu, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, Adalet Bakanlığı Tomris Özden'i davet edip dinlemeliler.. MİT ve Emniyet bu konudaki bilgileri yargıya aktarmalı.. Yargı aşamasındaki bir olaya müdahale değil bu.. Konuya gösterilen ilgi ve hassasiyet, gerçeğin ortaya çıkması konusunda herkesin üzerine düşeni yapması konusunda bir sorumluluktur. Tabii bu konuda TSK'nın da bir açıklama yapması gerek.. Haksızlıklar karşısında susanlar cinayete ortaklık etmiş olurlar..
Keşke Mumcu ailesi Özden'i örnek alsa! Mumcu olayı çözülürse birçok cinayet kendiliğinden çözülür.. Onun için Mumcu ailesine büyük bir sorumluluk düşüyor.. Mumcu ailesi hâlâ CHP, Cumhuriyet, İP labirentlerinde dolaşıyor. Bu şuna benziyor: Ol mahiler ki, derya içre yüzerler de deryayı bilmezler! Türkiye'nin derin gerçeği bu kan deryasında gizli.. Ve burada herkes var! Media, Mafia, Müftü, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi... Yargıçları, Sanatçısı, STK'cısı.. Olmayan yok ki!
Tomris Özden konusunda İnsan Hakları dernekleri ve basın da bu işin takipçisi olmalı.. En önemlisi, o gün bu olaya tanık olanlar bugüne kadar sussalar da bugün ellerindeki bilgi ve belgeleri yargıya vermeliler. Tanık oldukları, duydukları, bildikleri şeyleri yazıp ilgili adreslere göndermeliler.. Belki kendileri için önemsiz gibi gözüken bu küçük bilgi kırıntılarını bir araya getirip, asıl gerçeğin ortaya çıkmasına katkı sağlamış olurlar..
Özden'in söyledikleri kuşkusuz doğrulanması gereken şeyler. Özden sonuçta ne bir yargıç ve ne de bir istihbarat ajanı. Eşini kaybetmiş, tehdide maruz kalmış, eşinin suikasta kurban gitmesinin sonucu olarak psikolojik bir travma geçiren bir kadının ağır baskılar altında her zaman olayları doğru okuyamamış olması da mümkün. Ama anlatılanlar, aşinası olduğumuz bu alemde hiç de “olamaz canım” denilecek cinsten şeyler değil.. Bazı iddiaların gerçek olmaması bile ortadaki dramı ve gerçekleri görmemize engel değil.. En azından kamu vicdanının tatmin edilmesi için gerçeğin soruşturulması, üstünün örtülmemesi gerek.. Dilerim bir gün, Mumcu, Üçok, Aksoy, Hablemitoğlu, Ersever, Bitlis cinayeti de aydınlatılır, Garih, Sabancı cinayeti de..
Özden'in başına gelen ilk değildi. Eğer bu olayı çözmeyecek olursak bu son da olmayacak..
Neden korkuyorsunuz! Ahiret gününe inanmıyor musunuz? Allah'tan korkun!.
Baykal'ın bir özür borcu var: Ergenekon'un avukatlığı görevini sürdürüyor musunuz? Cevabınız “evet” ise, ağzınızla kuş tutsanız çare yok, bu seçimi kaybedeceksiniz! Ha! Küçük bir hatırlatma, dikkat edin, “çarşaf, istismarcısının ayağına dolanır..” Bir not daha: Ben insan hakları mücadelesinde yanımda, yakasında Baykal'ın taktığı CHP rozeti taşıyan bir kadından çok, başı açık bir hanım olan, zalimler ve haksızlıklar karşısında susmayan, mazlumiyetini zillete dönüştürmeyen Özden'in olmasını yeğ tutarım.. Keşke Güldal Mumcu da Tomris Özden olabilseydi! İkisini el ele gerçeği arama yolculuğunda birlikte görebilseydim. Selâm ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT