Tokat’ta Nükleer Protestosu
TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği), Tokat’ta Yer Altı Çarşısı üzerinde düzenlediği bir eylemle nükleer santral yapımını protesto etti.
TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği), Tokat’ta Yer Altı Çarşısı üzerinde düzenlediği bir eylemle nükleer santral yapımını protesto etti.
Eylem başlangıcında konuşan TOKAD yönetim kurulundan Ahmet Örs, dünyanın kapitalistler eliyle büyük yıkım ve felaketlerle karşı karşıya bırakıldığını, sınırsız yağma ve talan doğrultusunda ilerleyen neoliberal politikaların ve tüketim tapıcılığının bir sonucu olarak nükleer santrallerinin öne çıktığını söyledi. “Daha fazla üretim”in daha çok mutluluk getireceği iddialarının koca bir yalan olduğunu ifade eden Örs, “Eğer dedikleri doğru olsaydı bugün dünyada 1 milyardan fazla insan açlık sınırının altında yaşamaz, ülkemizde de milyonlarca insan asgari ücretlerde köleliğe mahkûm olmazdı. Kendi zenginlik ve sömürülerinin artması için çalışan kapitalistler halklara da enerji ihtiyaçlarının her geçen gün arttığı düşüncesini kabul ettirmeye çalışıyorlar. Müslümanlar olarak bu kandırmacayı ifşa etmek ve ifsada karşı çıkmak zorundayız.” dedi.
Eylemciler adına basın açıklamasını ise Nursena Gürer okudu. Açıklamasına “Bugün Allah’ın bize bahşettiği yeryüzünün, kapitalist hırslarla ifsat edilmesine dur demek için buradayız. Geride binlerce ölü, sakat doğan çocuklar bırakan, ölüm reaktörleri istemiyoruz.” diye başlayan Gürer, nükleer santrallerin Çernobil ve Fukuşima örneklerinde olduğu gibi insanlığa felaketlerden başak bir şey getirmediğini söyledi. Patlayan santraller nedeniyle yüzbinlerce insanın kanser riski ile yaşadığını, çok sayıda insanın yaşamını yitirdiğini, çevre tahribatının korkunç boyutlara vardığını belirten Gürer, nükleer santralleri isteyenlerle ilgili olarak da “Birileri artan enerji ihtiyacından mı bahsediyor? Kimin enerji ihtiyacı artıyor? Bizim yok. Halkın, kendi katline, tabiatın yağmalanmasına, dünyanın hunharca katledilmesine sebep olan enerjiye ihtiyacı yok. Enerjiye ihtiyacı olanlar globalleşen dünyanın devleri; yani milyonlarca insanın emeğini alın terini sömüren fabrikalar, kapitalist şirketler, onların yerli uzantıları ve bu ölüm makinelerini Akkuyu’ya dikmeye çalışanlardır. Çünkü kapitalist düzen insanı ve emeği sömürerek kazanır. Bunu yapması için serbest piyasacı talan düzeniyle yeni pazarlar yani tüketim merkezleri açmaya mahkûmdur. Ve asgari ücretli köleler üreten fabrikalar… Elbette tüm bunlar için enerjiye ihtiyaç duyacaklar. Ve bunu yaparken de sadece insanı değil tüm doğayı zehirleyecekler.” değerlendirmelerinde bulundu.
“Ucuz enerji” söyleminin sömürüyü gizlemek için üretilmiş bir yalan olduğunu vurgulayan Gürer, açıklamasını “Müslümanlar olarak herkesi temel ihtiyaçlarımızı karşılayan, tabiatı ve insanı yağmalayıp ifsad etmeyen, hırslarımıza gem vurabilecek bir yaşam tarzına çağırıyoruz.” sözleriyle tamamladı.
“Nükleer Santral=Ölüm, Hırslarınız yeryüzünü ifsat etti” pankart ve “Hırslarınız yeryüzünü ifsat etti, Kapitalizme kul olma, enerji ihtiyacı kapitalistler için artıyor” gibi dövizlerinin açıldığı eylem boyunca “nükleer santral istemiyoruz, Akkuyu Çernobil olmayacak, kapitalist yağmaya geçit yok, nükleer santral ölüm demektir” sloganları atıldı, tekbir getirildi. Ayrıca Fukuşima, Çernobil ve Akkuyu reaktörlerini simgeleyen silindirlerden felaket sızıntısı canlandırıldı.
Eylemde okunan basın açıklamasının tam metni şu şekilde:
NÜKLEERSİZ BİR YAŞAM, SÖMÜRÜSÜZ BİR DÜNYA!
Bugün Allah’ın bize bahşettiği yeryüzünün, kapitalist hırslarla ifsad edilmesine dur demek için buradayız. Geride binlerce ölü, sakat doğan çocuklar bırakan, ölüm reaktörleri istemiyoruz.
Nükleer santral, yüksek ileri teknoloji gerektiren, dışa bağımlı, pahalı, atık sorunu halen çözülmemiş ve en önemlisi çok yüksek risk içeren yöntemlerle enerji üreten bir sistemdir. Ki bu sistem öncelikle “kaynakların insan ve toplum yararına optimum kullanılması” ilkesine aykırıdır.
İnsanlar ekmek yediği, yaşadığı toprağı, suyu, havayı her geçen gün daha da hoyrat ve acımasız kullanıyor. Çünkü derelere, dağlara, havzalara yalnızca enerji üretilebilecek fabrikalar olarak bakılıyor, yani sömürülecek alanlar…
Hepimizin şahit olduğu 1986’da Rusya’da meydana gelen Çernobil faciasının üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen etkisi devam ediyor. Çevre örgütleri Çernobil felaketi sonrası sadece kanser nedeniyle ölenlerin sayısının 93 bin civarında olabileceğini bildiriyor. Dünya Sağlık Örgütü ise Çernobil’deki nükleer facianın Avrupa’da şu ana kadar 16 bin kanser vakasını tetiklemiş olabileceğini, tüm Avrupa’da az dozda da olsa radyasyon almış 7 bin kişinin önümüzdeki yıllarda kansere yakalanabileceğini belirtiyor.
En son 11 Mart‘ta Japonya’da yaşanan depremin ardından Fukuşima’daki nükleer sızıntıyla küresel bir facianın eşiğine geldik. Binlerce masumun zarar görmesine sebep olan bu sızıntıyla "Japonya bir deprem ülkesi ve enerjisinin yüzde 55‘ini nükleerden sağlıyor", "Güvenlik önlemleri o kadar iyi ki depremlerin tamamında nükleer santraller sınavı başarıyla geçti" diyenlere işin aslında öyle olmadığını göstermiştir. O sıkı güvenlik önlemleri alıyor dediğimiz Japonya’da sonuç bu kadar acıyken Başbakan Erdoğan’ın “Şimdi riski var patlayabilir, diye biz tüpgaz kullanmayacak mıyız? Riski var diye arabaya binmeyecek miyiz? Riski var diye İstanbul'un Boğaz Köprüsü'nün üzerinden geçmeyecek miyiz?” açıklaması gerçeği sulandırmaktan başka bir şey değildir.
Almanya’nın, nükleer tesislerini kapatacağını açıkladığı, nükleer santrallerin güvenli olup olmadığı konusunda dünyanın diğer ülkeleri ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın toplantılar yaptığı bir dönemdeyiz. Durum böyleyken AKP iktidarı, hukuksuz ve usulsüz olarak, hem de Çernobil kazasının tarihsel aktörü Rusya Federasyonu ile Mersin Akkuyu’ya, Sinop’a bu ölüm ve yıkım reaktörlerinden kurmak üzere ikili anlaşma yapmıştır.
Peki, ekonomik kalkınma aldatmacasıyla yapılan bu anlaşma neye sebep olacak? Rusya‘ya petrolde, %66; doğalgazda, %33 olan enerji bağımlılığımız, nükleer enerji ile de, %10 artarak, toplamda yaklaşık; %80 civarında olacaktır. Yani Nükleer santral enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmayacak arttıracaktır.
Birileri artan enerji ihtiyacından mı bahsediyor? Kimin enerji ihtiyacı artıyor? Bizim yok. Halkın, kendi katline, tabiatın yağmalanmasına, dünyanın hunharca katledilmesine sebep olan enerjiye ihtiyacı yok. Enerjiye ihtiyacı olanlar globalleşen dünyanın devleri; yani milyonlarca insanın emeğini alın terini sömüren fabrikalar, kapitalist şirketler, onların yerli uzantıları ve bu ölüm makinelerini Akkuyu’ya dikmeye çalışanlardır.
Çünkü kapitalist düzen insanı ve emeği sömürerek kazanır. Bunu yapması için serbest piyasacı talan düzeniyle yeni pazarlar yani tüketim merkezleri açmaya mahkûmdur. Ve asgari ücretli köleler üreten fabrikalar… Elbette tüm bunlar için enerjiye ihtiyaç duyacaklar. Ve bunu yaparken de sadece insanı değil tüm doğayı zehirleyecekler.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye kara sularında avlanan toplam balık miktarı 518 bin ton ve diğer deniz ürünleri ise 70 bin tondur. Akkuyu ve Sinop‘ta kurulacak Nükleer Enerji Santralleri ilk 10 yıl içinde bu kıyılardaki balık neslini ve doğal yaşamı nasıl yok edeceğini açıkça görüyoruz. Yani Nükleer santral Karadeniz‘de ve Akdeniz‘de balıkçılıktan geçimlerini sağlayan binlerce ailenin ekmeklerinin elinden alınması anlamına gelmektedir.
Ucuz enerji mi dediniz? Evet, gerçekten çok ucuz çünkü sadece insan hayatıyla ödüyoruz... Evet, çok ucuz yeşil alanlarımızla, ormanlarımızla ödüyoruz… Yeryüzünde açlık sınırının altında bir hayata mahkûm ettikleri 1 milyar insanın ucuz hayatlarıyla ödenen çılgın yağma düzeninin sahipleri için ne önemi var ki…
Akkuyu‘da kurulmak istenen nükleer santral, Ecemiş Fay Hattı‘na 25–30 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Sinop‘ta deprem tehlikesinin yok olduğu söyleniyorsa da Türkiye‘de en çok deprem olan Kuzey Anadolu Fay hattına sadece 55–95 km uzaklıktadır. Bunun dışında bu bölgede birçok sayıda fay sistemi olduğu biliniyor.
Deprem kuşağında olan bu bölgeye nükleer santral kurulamayacağına ilişkin bugüne kadar yapılan uyarılar tabi ki dinlenmemiştir.
Bir Çernobil daha istemiyoruz!
Bir Fukuşima daha istemiyoruz!
Yaşamı yok eden enerji kaynağı istemiyoruz!
Sermayedarların ceplerinin dolması için nükleer katliamlar istemiyoruz!
Nükleersiz bir yaşam istiyoruz!
Müslümanlar olarak herkesi temel ihtiyaçlarımızı karşılayan, tabiatı ve insanı yağmalayıp ifsad etmeyen, hırslarımıza gem vurabilecek bir yaşam tarzına çağırıyoruz.
TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği)
Nursena GÜRER
HABERE YORUM KAT