TOBB ve darbeler
"Balyoz darbesi"ni planlayanlar hedeflerine ulaşabilseydi, kuracakları "milli mutabakat hükümeti"ni de tespit etmişlerdi. İsimler tanıdık. Bazı üyeler darbe hükümetine pek yakışmış. Ancak başbakan olarak düşünülen Rifat Hisarcıklıoğlu, açıkça kendisi için uygun görülen koltuğa uymuyor. Bu, onun başbakanlığa ehliyetli ve liyakatli olmamasından değil, darbecilerin atamasıyla o koltuğa getirilmek istenmesi dolayısıyla öyledir.
Rjfat Hisarcıklıoğlu'nun isminin geçmiş olması iki açıdan 'iyi' oldu: İlki, darbecilere göre başbakan atanabilir bir figürdür sadece, darbeciler onu bir emir geri gibi kullanırlar, bunu da kendisi için bir "lütuf" sayarlar. İkincisi, kamuoyu Hisarcıklıoğlu'nun nasıl bir tepki vereceğini merak etti. TOBB Başkanı son derece açık bir dille "darbe yapmayı vatana ihanet kabul ettiğini, ihanete teşebbüs edenlerin yanında yer almayacağını" belirtti. Bu önemliydi.
Biliyoruz ki, kendi güçleriyle siyaset merdivenlerinde basamak tırmanamayan muhterisler ve kendi asli performanslarıyla ülkenin sosyal ve ekonomik hayatına değer katmayanlar askeri ve askeri rejimleri etkili bir enstrüman olarak kullanıyorlar; onlar için ara askeri rejimler bulunmaz fırsatlar sunar kendilerine, bu dönemlerde boşalmış kasalarını doldururlar.
Hisarcıklıoğlu'nun başında bulunduğu TOBB, Anadolu'nun beşeri ve iktisadi enerjisini, gücünü ve ileriye dönük performansını temsil eder. Üyeleri, asli ana gövdeleriyle 1929'dan beri CHP'nin 6 ok'undan biri "devletçilik" ilkesinin arkasına gizlenerek devletten beslenmiyorlar. Osmanlı'dan önceki Selçuklulara kadar uzanan Anadolu coğrafyasının doğu ve orta bölgelerinde ortaya çıkan iktisadi ve dini hareketin günümüzdeki izdüşümleri bu sivil çatı altında toplanmıştır. Osmanlı, bir ölçüde bu iktisadi hareketliliği zayıflatmış, bu yüzden Anadolu'yu iktisadi bakımdan güçten düşürmüştü. 1970'lerden başlamak üzere, Anadolu yeniden bir hareketliliğe geçti. Yeni bir enerji topluyor ve bu enerjinin meşru/kanuni siyaset yoluyla merkezde temsil edilmesini, devletçe desteklenen zengin zümre karşısında serbestleşmeyi ve küresel sürece katılmak için önünün açılmasını istiyor. Bu yüzden Hisarcıklıoğlu'nun ve üyelerinin ara askeri rejimlere ihtiyaçları yok. Onlar enerjilerini kendileri biriktiriyorlar, dış dünyaya açıktırlar, rekabet edebilme gücünü kendilerinde görebiliyorlar ve dini-tarihsel değerlere saygılıdırlar.
Devlet serasının zenginleri ise bürokrasinin halktan topladığı kaynakların kendilerine transfer edilmesini istiyorlar, küresel süreci "önlerine koyduklarını yerine getirilecek ferman" olarak görüyor ve hiçbir şekilde sahici rekabete girip Türkiye'nin gerçek maddi ve ekonomik çıkarlarını koruma misyonunu üstlenmiyorlar. Bu yüzden bu devlet zenginleri, kanlı darbe planlarını görmezlikten, duymazlıktan geliyorlar; sanki her şey komşu bir ülkede cereyan ediyormuş gibi, bir TV dizisi seyreder gibi seyretmekle yetiniyorlar.
Acı verici bir nokta daha var: Balyoz darbesinin deşifre olmasıyla dindar-muhafazakar kitlenin nasıl büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu bir kere daha gördük, herkesin verilecek sadakası varmış. Bu süreçte TÜSİAD'a perspektif yoksunluğu dolayısıyla ve farkında olmaksızın önce form, arkasından normlar seviyesinde benzeşmeye başlayan MÜSİAD Türkiye'nin içine girdiği zamanın ruhunu temsil etmekten uzağa düşüyor. Yaşadığımız büyük politik ve fikri değişimin iktisadi boyutunu ne TÜSİAD ne onu taklit eden MÜSİAD doğru okuyor. Anadolu iktisadi alanda da kendi mecrasını bulacaktır.
Ben Kürt Açılımı gündeme geldiğinde, bu işi İçişleri Bakanlığı ve bir Polis Akademisi'nde başlatmanın yanlış olduğuna değinmiş, böylesine köklü açılım ve demokratik hamlelerin TOBB gibi sivil kuruluşların ev sahipliği yapmaları gerektiğini söylemiştim. Ne inisiyatifi kimseye bırakmak istemeyenler buna yanaştı ne TOBB buna talip oldu. Son darbe teşebbüsü dolayısıyla TOBB'un işe karıştırılmış olması ve Hisarcıklıoğlu'nun verdiği demokratik tepki bu açıdan önemlidir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT