TMK: 'Paralel bir özel ceza kanunu'
Terörle Mücadele Kanunu'nu gözden geçirmeye devam ediyoruz.
Dünkü yazıda açıklamaya çalışmıştım; Kanunun "Terör Tanımı" getiren 1. maddesinde sıralanan eylemlerin çok azı "terör-terörizm" olarak adlandırılacak cinstendi. "Terör tanımı"nın kolay bir şey olmadığını hatırlatmış, ancak bu kadarının da görülmemiş bir şey olduğunu belirtmiştim.
Bu kanunun 3 ve 4. maddeleri gözden geçirilmesi sonrasında akla gelen ilk tespit, TMK'nın Türk Ceza Kanunu'ndan devşirilmiş olduğudur. Kanunun 3. maddesinde "terör suçları" olarak sıralanan TCK'nın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 320. maddelerinde yazılı suçlar otomatik olarak "terör suçu"na dönüştürülmüştür. TCK'nın bu "300'lü" maddelerinin özellikle TMK'nın 1. maddesinde sıralanan devlete, yasama organına, hükümete vs karşı suçlardan oluştuğu biliniyor olmalı. Yani kanunun 3. maddesi asıl olarak kanunun 1. maddesinde sıralanan suçların TCK'daki yerlerine-numaralarına işaret ediyor.
Kanunun 4. maddesi de TCK'ya atıfta bulunularak kaleme alınmış. Ama bu kez sıralanan TCK maddelerinde yazılı suçların "1. Maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde" işlenmesi durumunda "terör suçu" sayılacağı belirtilerek. Yani özet olarak önümüzdeki kanun, TCK'den kopyalanan maddelerin, kanunun son derece müphem 1. maddesindeki suçlarla ilişkilendirilmesi yöntemi ile oluşturulmuş. Bir kanun için son derece problemli olan bu manzarayı Ümit Kardaş, bir yazısında şöyle değerlendiriyordu:
"TMK, iç güvenlik birimlerince terör eylemlerinin önlenmesine ve suçlularının izlenip etkisiz hale getirilmelerine yönelik bir anti-terör kanunu değildir. Aksine bu kanun tamamıyla ceza hukuku, ceza yargılaması hukuku ve infaz hukuku alanlarında özel düzenlemeler getirmiştir. Bu kanun, söz konusu özel düzenlemelerle "kanun önünde eşitlik", "tabii hâkim" ve "adil yargılanma hakkı" ilkelerine aykırılık oluşturmakta, Türk Ceza Kanunu'nun içini boşaltarak ceza hukuku sistematiğini bozmaktadır. Bu kanun ile yeni suç tipleri yaratılmamış, önemli cezalar içeren birçok suç TCK'dan aynen, sadece madde numarası belirtilerek alınmıştır. TMK'nun 3. maddesiyle "Devlet Güvenliğine Karşı Suçlar" ile "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" TCK'dan aynen madde numaraları ile alınarak doğrudan 'terör suçu' kabul edilmiştir. Yine TMK'nun 4. maddesinin (a) bendi ile TCK'da yer alan 50 kadar suç da aynen madde numaraları belirtilerek kanun kapsamına alınmış, ancak bu suçların 1. maddede gösterilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulan bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde terör suçu sayılacakları belirtilmiştir."
Bu "tam isabet" önemli eleştiriden kısa bir alıntı daha yapmak istiyorum: "TMK'nun 1. maddesindeki terör tanımı içinde öngörülen tüm hukuki çıkarları TCK zaten korumaktadır. Üstelik bu suçların çoğu TCK'daki cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis olup, bir kısmı ise uzun süreli hapistir. O halde TCK'daki bu suçları hiçbir değişiklik yapmadan başka bir kanunun içine aynen aktararak özel bir ceza kanunu yaratmanın hukuki, bilimsel ve mantıki bir gerekçesi olabilir mi? Olamaz. Peki, bir amacı olabilir mi? Kuşkusuz var olduğu anlaşılmaktadır.
TMK'nun 5. maddesi ile bu amaç ortaya çıkmaktadır."
Kanunun 5. Maddesi, yani "Cezaların Artırılması" maddesi...
Söylediğim gibi, TMK'nın 4. maddesinde sıralanan onlarca TCK maddesinde yazılı suçlar kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçlar doğrultusunda işlendiği takdirde "terör suçu"na dönüşüyordu.
Peki bu maddelerin işaret ettiği suçlar ne tür suçlar ve bu suçların "terör suçu"na dönüşebileceğinden söz etmek ne derece mantıklı. Birkaç örnek vermek istiyorum:
Atıfta bulunulan maddeler içinde yer ala 79. madde, "göçmen kaçakçılığı"na ilişkin. Mutlaka ağır biçimde cezalandırılması gereken bu suçun TMK'nın 1. maddesinde "tanımı" yapılan –devlet, millet, cumhuriyet merkezli- terör eylemleriyle nasıl bir ilgisi olabilir? Üstelik atıfta bulunulan bir başka TCK maddesi (80) de 79. maddeyi hatırlatan biçimde "insan ticareti"ni cezalandırmaya yönelik.
Benzer bir durum yine atıfta bulunulan 84. maddede karşımıza çıkıyor. TCK'nın bu maddesi "intihar" başlığını taşıyor ve intihara "azmettirme, teşvik etme" suçlarını cezalandırıyor. O halde biraz önceki sorumuzu tekrar edelim: TCK 84. maddenin TMK'nın 1. maddesinde "tanımı" yapılan "terör suçu" ile nasıl bir ilişkisi olabilir?
Bu fasılda adı geçen "Kasten adam öldürme", "Eziyet", "Tehdit", "Şantaj" gibi suçlara ilişkin maddeler hakkında da benzer bir sorgulamayı yapabiliriz. Bu suçlara biçilmiş cezaların "suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesi" dışında işlendiği takdirde niçin caydırıcılıktan uzak hallerini korudukları sorgulanabilir pekâla...
TMK 4. Maddenin sıraladığı TCK maddeleri içinde 115. madde de yer alıyor. "İnanç, düşünce, kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme" suçu yani. İş bu maddeye gelince, insan ister istemez "terör" sınıflamaları yapılırken bazen adı geçen "devlet terörü"nü hatırlamamak mümkün mü? Çünkü biliyoruz ki, bu suç eğer "terör suçu" ise, bu suçu dünyada en çok devletler işliyor. Vardır belki de ben bilmiyorum; ancak bildiğim kadarıyla TCK 115. maddede tarif edilen suçu işleyen bir terör örgütü ile karşılaşmadım ben bugüne kadar. "
TMK 4. maddeyi geçmeden Ümit Kardaş'ın maddeye ilişkin şu önemli tespitini de aktarayım:
"TMK 4. maddesindeki 'terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde' ibaresi tam bir muğlaklık ifade etmektedir. Faaliyet çerçevesinde suç işlenmesinin kriteri nedir? Terör örgütünün faaliyeti nasıl ve nerede başlar, nerede biter? Kanunilik ve tipiklik ilkelerinin göz ardı edildiği açıkça görülmektedir. Ayrıca bir suçun nerede soruşturulup kovuşturulacağı, güvenlik güçlerinin tutumuna ve algısına göre değişebilmektedir."
TMK'yı "Türkiye'nin İkinci Anayasası"na dönüştüren en önemli nedenlerden birisi işte bu "muğlaklık"tır. TMK'nın "emniyet zinciri" içine almaya çalıştığı ifade özgürlüğü bu "muğlaklık" yüzünden "terör suçu" ile aynı kefeye konuluyor. TMK, "terör örgütlerinin propagandası" ana başlığı altında bu en önemli özgürlük alanında da sınırlamalar getiriyor, kanunun el attığı alanlarda terörizmin aktörleri ile onun "propaganda"sının aynı tabiatla suçlar olduğu yanılgısı yerleşiyor. Yazıyı İspanya Yüksek Mahkemesi'nden (hem de "terörizm"i bilen bir ülkede) 2002'de çıkan bir kararı hatırlatarak bitireceğim. Mahkeme, bu kararı ile terörizm ile terörizm övgüsünü birbirinden ayırıyor, terörist eylemler ile bunların açıkça övülmesini ya da onlara ilişkin ideolojik ve moral bir dayanışmanın dile getirilmesinin birbirine karıştırılmaması gerektiğini hükme bağlıyordu. Bu karar da bize, yani "terör propagandası suçu" söz konusu olduğunda sürekli fikir değiştiren (en başta "Sayın" hitabının başına gelenler olmak üzere) Türkiye'ye ders olsun! Bu sözlerin içimizden bazılarının itirazına neden olacağını biliyorum. Biliyorum ama çare yok, madem ki "demokrasi"de karar kıldık, bu yönetim sisteminin hiç de tam olarak "güven verici" olmadığını, tam tersine "risklerle dolu" olduğunu unutmayacağız.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT