Kur korumalı mevduat ve katılma hesapları üzerine tartışmalar
Hayrettin Karaman: "Zamanında alınan yerinde tedbir ile fiyatlar normalleşme yoluna girdi. Bu defa da devletin ödemesinin faiz olup olmadığı tartışması ortaya çıktı. Bazı hocalar, devletin ödemesinin faiz olduğu kanaatindeler. Ben bu kanaatte değilim."
Hayrettin Karaman'ın, Yeni Şafak gazetesinde "Azdırılan para piyasasına çare" başlığı ile yayınlanan yazısı tartışmalara yol açtı. Bu tartışma çoğunlukla devletin Türk lirası mevduat hesaplarına kur koruma desteği vermesini faiz olarak nitelendirenler ile hibe olarak görenler arasında yaşanıyor.
Devletin yükselen kurlara yönelik ortaya koyduğu yeni mevduat sistemi hali hazırda zaten minimum Merkez Bankası politika faizi kadar faiz içeriyor. Bu faizin yanında verilen kur koruma vaadiyle mevduat açıldığındaki gün olan döviz kuru ile mevduatın kapandığı günkü döviz kuru arasında mudi açısından bir zarar söz konusu olması durumunda devlet bu farkı Türk lirası cinsinden ödüyor.
Yazıda tartışılması gereken bir çok nokta var. Bu tartışmaların en başında mevduat hesaplarının zaten faiz içeriyor oluşu yer alıyor. Devletin desteği farklı isimlerle anılsa da bu desteğin faizli mevduat hesabı açmak için teşvik edici bir unsur olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Sadece döviz kuru düşüyor diye haram olan mefhumlar biz için normalleşmemeli...
Hayrettin Karaman'ın yazısı:
İçeriden ve dışarıdan Erdoğan’ı düşürmeyi dava edinmiş olanların oyunları yüzünden altın ve döviz fiyatları çok hızlı bir şekilde yükselmeye başlayınca o çevreler ellerini ovuşturmaya; bir kısmı iktidar, bir kısmı intikam bir kısmı da sömürü hesapları yapmaya koyuldular.
Alınan zamanında ve yerinde tedbir ile fiyatlar normalleşme yoluna girdi.
Bu defa da devletin ödemesinin faiz olup olmadığı tartışması ortaya çıktı.
Bazı hocalar, devletin ödemesinin faiz olduğu kanaatindeler. Ben bu kanaatte değilim, “devletin ödemesi hibedir” diyorum. Aynı kanaatte olan hocalardan bir kısmının yazdıklarını aşağıda kısmen vereceğim.
Orhan Çeker
Devletin hibede bulunması elbette caizdir, ona diyecek bir şey yok; fakat hibede döviz kurunun ölçü alınması sanki uygulaması çok zor veya mümkün değil gibi… Kanaatimce TEFE-TÜFE ortalaması ölçü alınmalıdır.
Faruk Beşer
Bu durum karşısında benim anladığım şudur:
1. Devlet buna mecbur gözüyor. Eğer öyleyse, akıllı diyemesek de rasyonel bir çözüm bulmuştur. Devlet adına bir zaruret vardır ve yapılanlara bu yönüyle bakmak gerekir.
2. Faize duyarlı müminler açısından bu uygulama bir faizden kurtuluş değildir. Faizli bankalar açısından düşünürsek, parası olan bankadan yüzde on faiz artı yüzde kırk kur farkı alacaktır. Ancak bankaya para yatıran fukara değil parası olanlardır. Onlar da yine sermayedarlar ve banka çevreleridir. Kaldı ki kur farkı hibe/atiyye sayılsa da işin bankayla olan yönü faizli bir işlemdir.
3. Bu işin katılım bankalarıyla olması halinde bizce uygulamanın bir engeli gözükmemektedir. Yüzde 10’a yakını (belirsiz bir miktarı) kâr payı, kur farkı ise devletin hibesi/atiyyesidir…
Mehmet Odabaşı
…mevcut karar bir yangın yerinde acilen alınması gereken bir tedbirdi ve elhamdülillah gördüğümüz kadarıyla başarılı oldu.
Devletin desteği kesinlikle faiz değildir. Ancak bu desteğin faizli muameleler için teşvik edici yönü bulunmaktadır, denebilir. Gerçi ister teşvik edici yönü olsun ister olmasın vatandaşın ezici bir çoğunluğu zaten bankalarla çalışıyor. Bir bahs-i diğer ve garip bir bela…
Devlet şu ana kadar kredi ayağında kredi kullananlara hayvancılık kredisi (sübvansiyonlu krediler) vererek destek sağladı. Ben mevduat tarafında ilk defa böyle bir destek görüyorum.
1. Devletin desteği faiz değildir. Üçüncü taraftır. Herkese değil bir kısmına bu desteği verme hakkı vardır. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in atiyye uygulamaları, Resulullah’ın savaşa katılmadıkları halde bazı sahabilere ganimetten pay vermesi, yine savaşta yararlılık gösterip düşmanı öldürenin üzerindekilere sahip olabileceği gibi uygulamalar maslahat esas olmakla birlikte bunun değişik şekillerde yapılabileceğini gösterir. Şu anın maslahatı da bunu gerektirmiştir.
2. Faizli bankaların bu tür mevduat hesabına uygulayacağı faiz oranının Merkez Bankası’nca belirlenen bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının altında olamayacağı hükmü zaten izahtan varestedir. Bu bankanın vatandaşa verdiği faizdir.
3. Katılma hesaplarına sağlanacak getirinin katılım bankalarının Merkez Bankası ile açık piyasa işlemleri kapsamında yaptıkları bir hafta vadeli repo işlemlerinde oluşan maliyetten düşük olması halinde aradaki farkı katılım bankası tek taraflı olarak karşılayacağı hükmü ise tartışma mevzuudur.
Odabaşı, bu tartışma konusunun da çözüm formüllerinden bahsediyor ve bunlardan biri şöyledir:
Katılım bankası ile hesap sahipleri arasında yatırım vekâleti ilişkisi tesis edilir. Bu ilişkide mutabık kalınan kâr oranı, katılım bankaları ile Merkez Bankası arasında gerçekleşen açık piyasa işlemlerine uygulanan oran olarak belirlenir. Buna muhalefet halinde katılım bankası vekil olarak şarta muhalefet ettiği için tazmin yükümlüsü olur.
Tebliğde
MADDE 5:
(1) Vade sonunda Türk lirası mevduat veya katılma hesabı sahibine anapara ile faiz veya kâr payı banka tarafından ödenir.
(2) Vade sonu kurunun dönüşüm kurundan yüksek olması ve kur farkı üzerinden hesaplanan tutarın banka tarafından ödenecek faiz veya kâr payından yüksek olması durumunda, kur farkı üzerinden hesaplanan tutardan faiz veya kâr payı düşülerek hesaplanan tutar Merkez Bankası’nca mevduat veya katılma hesabı sahibine ödenmek üzere ilgili bankaya aktarılır.
Deniyor.
(Merkez Bankası’nın ödediği) şartlı bağıştır. Bu bağışın herkese aynı seviyede olması şartı yoktur. Teşvik niteliği taşır. Kamu yararı vardır. Devletin böyle bir yetkisi vardır.
Ahmet Yaman
Kur korumalı TL vadeli mevduat hesabı ile ilgili olarak şu hususlar mütalaa olunmuştur:
1. Konvansiyonel bankalarda vadeli ya da vadesiz hesap açmak, bunların faiz esaslı kurumlar olması sebebiyle caiz değildir.
2. Caiz olmamakla birlikte konvansiyonel bankalarda açılan vadeli mevduat hesaplarına, ilgili vade sonunda “Merkez Bankası’nca belirlenen bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı” baz alınarak verilen faiz ile USD döviz kuru arasında döviz lehine bir fark meydana gelirse bu farkın devlet tarafından ödenmesi, İslâm hukukunun klasik faiz teorisine göre “faiz” olarak nitelendirilemez. Zira bu fazlalık mevduat hesabının tarafları dışında üçüncü bir kişi tarafından belli bir amaçla verilmektedir. Bu amaç da ülke ekonomisinin menfaatleri doğrultusunda, “birikimlerini Türk lirası mevduatı olarak değerlendiren vatandaşların kurlardaki oynaklık karşısında mağdur olmamasını” sağlamaktır. Devlet, gördüğü kamu menfaati ekseninde belli alanlara teşvik verebileceği gibi belli niteliği taşıyan kişilere Hazine’den fon transferi de yapabilir…
3. Bu yolun faizli mevduat hesabı açmayı teşvik edeceği öngörülebilir. Fakat zaten faiz esaslı bir ekonomik düzende bu hesaplar hem TL hem de döviz ya da kıymetli maden cinsleri ile açılabilmekte, buna engel bir durum bulunmamaktadır. Çıkarılan bu yeni ürün ile ehven-i şerrayn ihtiyar olunarak milli para TL’nin korunması umulmaktadır ki, bir devlet kendi halkını, ekonomisini ve parası dâhil millî varlıklarını meşru olan etkili ve verimli yollarla koruyabilmek için zor şartlarda kötü/gayrı meşru çözümler arasından en az zararlı olanı tercih edebilir.
4. Katılım bankalarındaki mudârebe esaslı TL hesaplarına benzer bir uygulamanın yapılması da mümkün ve caizdir. Zira devlet, reel ekonomiyi canlandırıp yatırımların artırılması için mudârebe yani emek-sermaye ortaklığını teşvik edebilir ve bu çerçevede söz konusu ortaklığın zarar ile sonuçlanması halinde bu zararı telafi edeceği vaadinde bulunabilir. Hatta sektörel bazda kâr tahmininde bulunup bu tahminlerin altında kalan kârları tamamlayacağını da beyan edebilir. Mudârebenin tarafları dışında üçüncü kişinin verdiği bir garanti olduğu için bu, ortaklığın baştan kâr garantisi taşıması anlamına gelmez.
TKBB DANIŞMA KURULU GÖRÜŞÜ
21 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 2021/14 sayılı Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ’in 4. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “… Katılma hesaplarına sağlanacak getirinin katılım bankalarının Merkez Bankası ile açık piyasa işlemleri kapsamında yaptıkları bir hafta vadeli repo işlemlerinde oluşan maliyetten düşük olması halinde aradaki farkı katılım bankası tek taraflı olarak karşılar” ifadesi, mudarebe akdi esası üzerine kurulu katılma hesaplarında kâr getirisinin baştan garanti edilemeyeceği ilkesine doğrudan aykırılık teşkil etmekte ve katılım bankacılığının esasını oluşturan faizsizlik ilkesi ile çelişmektedir.
Buna göre yukarıdaki maddede yer alan ifadenin şu şekilde değiştirilmesi önerilmektedir:
“Katılım bankalarının bu tebliğ kapsamında açacağı katılma hesaplarına vade sonunda dağıtacakları kâr payları, katılım bankacılığı ilke ve standartları doğrultusunda hesaplara tahakkuk ettirilecektir.”
(Hazine ve Maliye Bakanlığı 24 Aralık’ta şu açıklamayı yaptı: “…Bu maddede belirlenen uygulama esası Katılım Bankaları açısından katılım bankacılığı esasları çerçevesinde uygulanacaktır” Böylece problem çözülmüş oldu. H.K.)
Bununla birlikte katılım bankalarında açılacak kur korumalı mudarebe esaslı katılma hesaplarına ilgili vade sonunda tahakkuk edecek kâr payı ile USD döviz kuru arasında döviz lehine bir fark meydana gelirse bu farkın devlet tarafından ödenmesi, İslâm hukukunun klasik faiz teorisine göre “faiz” olarak nitelendirilemez. Zira bu fazlalık mevduat hesabının tarafları dışında üçüncü bir kişi tarafından belirli bir amaçla verilmekte olup, ortaklığın baştan kâr garantisi taşıması anlamına gelmez. Bu amaç da ülke ekonomisinin menfaatleri doğrultusunda, “birikimlerini Türk lirası (TL) olarak katılma hesaplarında değerlendiren vatandaşların kurlardaki oynaklık karşısında mağdur olmamasını” sağlamaktır. Devlet, gördüğü kamu menfaati ekseninde belirli alanlara teşvik verebileceği gibi belirli niteliği taşıyan kişilere Hazine’den fon transferi de yapabilir.
HABERE YORUM KAT