'Teyp Sülo' ve biz sosyalistler...
Süleyman, Elazığ ve çevresinde bizim hareketin (Aydınlık) 12 Eylül öncesi en etkili ismiydi. Dersimli bir Kürt ailenin çocuğuydu. Liseyi bitirmeden sosyalist harekete katılmış ve okulu ‘devrim’ için terk etmişti. Kıvrak bir zekâya, kuvvetli bir hafızaya sahipti.
O zamanlar, sol hareketlerin temsilcileri kasabalarda, köylerde birbirleriyle tartışırlar, halk da onları dinler ve ona göre örgütlerden birisini tercih ederdi. Âşıkların atışması gibiydi solcu gençlerin tartışması.
Tabii Lenin’den, Marks’tan, Stalin’den, Mao’dan alıntı yapmak âdettendi. Diyelim ki, Türkiye’de devrim nasıl bir yol izleyecekti? En güzel örnek Mao’nun kitaplarından yapılacak bir alıntı olabilirdi. “Milli demokratik devrim mi, sosyalist devrim mi” sorusu içinse Lenin’in ‘İki Taktik’ kitabına başvurulabilirdi...
Süleyman bu kitaplardaki ‘gerekli alıntılar’ı, sayfa numaralarıyla ezbere bilir, karşı örgütün temsilcisini çoğu kez alt ederdi. Bu yeteneği, bölgede çok sayıda gencin bizim saflarımıza katılmasını sağlamıştı. Süleyman’ın adı ‘Teyp Sülo’ya çıkmıştı.
Süleyman, 12 Eylül darbesinin ardından aranmaya başladı. Ailesinin bir bölümünün yaşadığı yurtdışına gitti. Orada liseyi bitirdi, tıp fakültesini kazandı. Almanya’nın önemli üniversitelerinden birinde profesör oldu. Şimdi dünya çapında bir bilim insanı. Kanserle ilgili çalışmalar nedeniyle ABD-Almanya arasında mekik dokuyor.
Teori, duygularımızın önüne geçti
‘Teyp Sülo’ örneği sosyalistlerin teoriyle ilişkilerine tipik bir örnek...
Bizim kuşak solculuğu benimserken, asıl etken adalet ve eşitlik özlemiydi. ABD’nin egemen olduğu kapitalist dünyaya direnen ve insanlığa eşitlik vaat eden bir sosyalizm seçeneği yaygınlaşıyordu. Vietnam, Laos ve Kamboçya halklarının direnişi, Küba devrimi, Çin devrimi yeni umutlar yaratmıştı. Nâzım Hikmet’i keşfediyorduk. Çevremizdeki haksızlık, eşitsizlik ve sömürü, sosyalist olmamıza yetti. Duygularımız ve genç vicdanlarımızın sesiyle sosyalist olduk.
Teori sonradan geldi...
Teorinin gelmesiyle ayrılıklar, kavgalar başladı. Kavga etmek istediğimiz için mi teoriye sarıldık, teoriye sarıldığımız için mi kavga ettik, bu tartışılabilir. Sonunda ayrılıklarımızı kitaplarla, makalelerle anlatmaya giriştik.
Hayatın sıcaklığı, teorinin soğuk yüzü
Çok teorik tartışma yaptık. Kavga ettik, birbirimizin toplantılarını bastık. (Teoriye bu kadar vurgu yapmamıza rağmen, teorik derinliğimiz yeterli düzeyde değildi.) Silahlar çektik. Başlangıçtaki ‘vicdan’, ‘adalet’ gibi kavramlar geri plana itildi, ‘bizim örgüt en devrimcidir’ bencilliği öne çıktı. Diğer örgütler ‘burjuvazinin ajanıydı’, bizler ‘işçi sınıfının temsilcileri’. Bölüne bölüne bir hal olduk. Ortada ne işçi sınıfı vardı, ne de devrimci durum. Örgütlerin kapalı dünyasında yaşamak, bir alışkanlığa, kültüre dönüşmekteydi.
İçe dönük tartışma alışkanlığı, dünya ve Türkiye’deki gelişmeleri doğru okumamıza engel oldu. Gerçeği algılamaktan uzaklaştığımız oranda, yenilgilerimiz ağırlaştı.
Ezberci ve milliyetçi genel okul eğitiminin üzerine eklediğimiz ezberci ve hayattan kopuk sosyalist teoriler, cehaletimizi körüklemekten, düşünce sistemimizi katılaştırmaktan başka bir sonuç vermedi.
İnsan odaklı; yaratıcılığımızı geliştirmenin mümkün olduğu bir yolculuk, içe kapanık ‘sosyalist teorik’ tartışmalarla tıkandı. Eğitim sistemindeki ‘devletçi’, ‘milliyetçi’, ‘ezberci’ mantıkla sosyalizmi harmanlayıp bir milliyetçi-devletçi-elitist sosyalizm yarattık... Başlarda halkçı bir çizgi izleyen, fabrika fabrika, köy köy dolaşan sol hareketin giderek halktan koptuğuna tanık olduk.
‘Öteki’ kavramıyla başlamıştık
Yola ‘öteki’ni, hakkı yeneni, ezileni savunmakla çıkmıştık. Şimdi başladığımız yere dönmenin zamanı geldi. ‘Öteki’nin hakkını savunan, işçinin, Kürt’ün, Alevi’nin, dindarın, gayrimüslimin, kadının, eşcinselin, köylünün, tüm ezilenlerin hakkını savunan, ‘ama’sız bir sosyalizm...
‘Teyp Sülo’yla karşılaştığımızda bunları konuşuyor, şimdi daha iyi anlaşıyoruz...
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT