Tesettürün Yeni ‘Rehberi’ Âlâ Dergisi
Batı tarzı yaşamın tüm toplumlara hızla sirayet etmesi ile değerlerin sekülerleştiği bir çağdan geçiyoruz. Bir kaos içinde anlamdan uzak değişim izleği ve destekleyici unsurları ile yaşam alanlarımızı kuşatmış durumda.
Modern ve seküler sistemlerin hepsi haz merkezli olduğundan insanı sürekli olarak tüketmeye ve zamanla insanın da tüketim nesnesi haline gelmesine sebep oluyor. Bir çekişme ve yarış halinde dayatılan bu sistemler köklerini, kimliksizleşen topluluklarda güçlendirme fırsatı buluyorlar. Bu tüketim furyasına kayıtsız kalamayan toplulukların da gittikçe benzeşim alanları kurarak bu form ile bütünleştiği görülüyor.
İnsanı, fıtri kodlarından uzaklaştıran seküler yaşam formları kendini, bireyin hazzı, tüketim, bir kaos içerisinde sunulan şahsiyetten uzak kimlikler üzerinden var ediyor. Tüketim üzerinden işlev gören moda algısı, zihinlerin ve bedenlerin apolitikleşmesi ile bir düzen halinde sürdürülüyor. Üretilen örnek modeller yoluyla oluşturulan ‘kendinden memnuniyetsizlik’ hali, zamanla bireyin ihtiyaç dürtüsünü ölçüsüzleştiren bir hal alıyor.
Modernizmin dayattığı sınırsız yaşam tarzının birincil aşaması olan tüketimde kadın, nesneleşmiş şekilde vitrin görevini üstlenir. Moda alanı cinsellikle taban bulmuş bir alandır. İnsanın ve özelde kadının kamusal alandaki varlığının bedeni ile denetlendiği bir çağda müslüman kimliğin idame ettirilmesi, şahsiyet halini alması elbette kolay olmayacaktır. Özeleştirel bir söylemle müslümanlar olarak sorgulayıp, mücadele etmemiz gereken birçok konunun gerisine düştüğümüz ve bu duruma alışmış ve ayak uydurmuş hali gerçeğini gözönünde tutmamız gerekli. İslami kimliğin ve tesettürün vahiyden kopup, yetkinleşemediği, anlam ve ilke kaymasına uğradığı bu düzen dahilinde müslümanlara sunulan yaşam formlarının kuşatıcılığı kaçınmaz hal alıyor.
Kültürel İslamın dokusuna işlenen kapitalist dürtüler ile metalaştırılmaya çalışılan müslümanlar, vahyi öğretiden çok uzak alternatif üretme çabasına giriyorlar. ‘Batılı güzel kadın’ kalıbına sığdırılmaya çalışılan müslüman kadınlarda oluşturulan derin zaafiyetlerin yansımasını hazırlanıp sunulan tüm imajlarda okuyabiliyoruz. İlerlemek olarak algılanan imajın, geride kalmadık iddiası ile ne pahasına olursa olsun sürüklediği değişim yozlaşan kimlikler olarak karşımıza çıkıyor.
Kapitalist dürtüler ile imaj algısının alternatifleşmesinin bir örneğini “güzel yaşam tarzı dergisi” başlığı ile öne çıkan Âlâ Dergisi’nde görüyoruz. Bu sürece pratik hayatta hazır hale getirilen müslüman genç kızların son zamanlarda yeni ‘rehberi’ olan Âlâ Dergisi, örtüyü ‘çekici’ hale getirdiği iddiası ile karşımıza çıkıyor. Dergi, kadını zamanın ritmine uyarlayan modanın islam kimliğine bulaşmasını bir şölen halinde önümüze sunuyor. Bir jelatin parlaklığından uzak takva ve haya temeli üzerine bina edilen İslami kimliğin ‘statikliği’, çağdaş imajların çarkını rahatsız ediyor olsa gerek. Yeni ve daha somut bir stil rehberi oluşturma ihtiyacının gerekliliğini büyük bir iştahla anlatan dergi tasarımcıları, batının dayattığı metalaşan kadın algısının çirkinliği ile mücadelelerini ‘kendi tarzını yansıt’ cümlesi ile ironikleştiriyorlar!
Ödünç alınan ve taklit edilen biçimler ile marjinalleşen müslüman gençlerin, marjinalleştikçe aynılaştığı gerçeği alternatif üretme gafletine sürüklüyor. Allah’ın emri olan ve müslümanların sosyal yaşamlarını düzene ve bir ölçüye koyan tesettür, sunulan model imajlarla çürütülmeye çalışılıyor. Derginin giriş yazısında yer alan şu cümleler yozlaşmanın tanığı olacak nitelikte: “… Kısacası Âlâ dergi, tesettüre uygun giyinmek isteyen tüm hanımefendiler ile Âlâ diyebileceğimiz güzellikleri buluşturmayı hedefliyor.”
Dergi, ilk sayfasından itibaren markalar geçidini sunuyor. Albenili cümleler ile altı doldurulan çekici başlıklar tüm mahremiyeti yerle bir ediyor. Sayfaları çevirdikçe, oluşturulan bu suni ve talepkar dünyaya ait birçok unsur karşımıza çıkıyor. Stil ve modaya dair anlık gelişmeleri takip edebileceğiniz bir yığın site reklamı,’kendinizi bulduğunuz mekanların’ reklamları, karşı karşıya kaldığımız bu sahnenin vehametini gözler önüne seriyor. Bir kadının yaşamı boyunca geçtiği tüm aşamaları mahrem ayırt etmeksizin vitrinlere taşıyan dergi bizi ‘keyif dolu bir keşfin kapılarını aralamaya’ davet ediyor! Derginin şehvet kokan sayfaları arasında ilerlerken Âlâ Cadde başlığı ile yaratılan tektip genç kız kıyafetlerinin sunumunu izliyoruz. 16-21 yaş arası çoğu öğrenci ‘tesettürlü genç kızların’ kıyafetlerinin markalarını okuyoruz. Caddede bulunan diğer insanlardan tek farkı başlarına aksesuar havasında gelişigüzel atılmış örtüleri olan bu stillerin markalarına bakıyoruz. En azı, bir ailenin geçimini sağlayacak asgari ücrete sahip olan bu kıyafetleri hangi müslümanlar ve hangi öğrenciler giyiyor diye sorgulamadan edemiyor insan. Verilen bu örnek tarzların bir arka sayfasında karşılaştığımız röportaj tamamlanamamış kimliklerin ve şahsiyetlerin çelişiğini gözler önüne seriyor. Tekbir’in Londra’da moda eğitimi almış ve kendisini moda tasarımına adamış bu bayanın sözlerinden aparılmış spot cümleler toplumun ve müslümanların gidişatına karşı duyduğumuz kaygıyı arttırmaya yetiyor. Bu yazının gerekliliğini ve duyulan kaygıların şiddetini görmek adına genç tasarımcının şu cümlelerine bakmakta fayda var: “ Tesettürlü bayanların dikkat etmeleri gereken en önemli husus, çok dar kıyafetlerden kaçınmak olmalı. Tesettürlü bayanların baştan aşağı kapalı oldukları için her zaman abartıdan kaçınmalı ve sadeliği tercih etmeliler. Unutmayın ki kıyafetiniz sizin kimliğinizdir!” ve devamlayan soru ve cevapların mahiyeti üzerine bir örnek:
Âlâ: Moda değişken bir kavram. İnsandan insana hatta kısa süreler içinde zihinlerde de değişebiliyor. Tekbir Giyim’in bu değişkenliğe ayak uydurmak gibi bir amacı var mı? Yani tasarımlarınız statik mi, dinamik mi?
Tasarımcı: Tasarımlarımız her zaman dinamik. Ancak sektörümüzü yozlaştıran ‘tesettür’ adı altında fakat hiç tesettür olmayan tarza karşı da her zaman dirençli ve bilinçli.
Âlâ Dergisi, vahiyden dolayısıyla fıtrattan uzak şekilde kurulan yaşamların içinde bulunduğu derin zaaflara ve çöküşlere sadece bir örnek niteliğinde. Modern-seküler dünyanın tırpanlayıp geçtiği, insanı insan yapan ahlak ve şahsiyet gelişimini çürüten ve bir hastalık gibi bulaşan tüm yozlaşmalara ve dayatmalara karşı insanı dik ve diri tutan vahyi yeniden ve sürekli olarak diriltmenin gereğini için çalışmak lazım. Dayatılan herkes ya da hiç kimse olma halinden ancak ve ancak Kur-an çerçevesinde fıtratımıza uygun çizilen profilleri benimsemekle başlayabiliriz. Merhametten ve adaletten ve ölçüden çok uzak bu yaşam tarzlarının suniliği ve insanı çürüten diktelerinden Allah’ın örneklediği eğitim metodlarını iman ve eyleme dönüştürerek kurtulabiliriz.
YAZIYA YORUM KAT