“Teşekkürler Türkiye”
Medine’ye geldik. Dünyada ilk toplumsal sözleşmenin yapıldığı şehre. Herkes inandığı gibi yaşayacaktı ve herkesin malları, canları, namusları, akılları, inançları ve nesilleri koruma altında olacaktı..
Bedevi bir toplum böylece medeni bir topluma geçişte ilk adımı atıyor, temel haklar üzerine kurulu, adaleti önceleyen, barışı korumaya çalışan bir hukuk düzeni oluşturuluyordu..
Batılıların “city” ya da eskilerin “polis” dedikleri şey işte böyle bir şeydi.. Dünyadaki polis teşkilatı da adını buradan alıyor, şehir sözleşmesine dayalı olarak şehirdeki düzeni sağlamakla görevli memura onun için “polis” denir.. Polis’e Siyasi jargonda “polis devleti” demek, etimolojik olarak “şehir devleti” demektir.. Polis’in bir diğer yazım şekli “police” ya da “Politia”dır.. “Politika” da buradan gelir.. Politika “şehir yönetim sanatı”dır. Yani Politika ve Medine aynı kökten gelen, farklı dillerdeki kelimelerdir..
Gaye olarak aslında bana politikanın karşılığı olarak siyaset değil de, Maslahat daha sıcak gelir.. Sulhetmek, barıştırmak, uygun hale getirmek, denge sağlamak gibi bir anlam yüklü Maslahat da.. Bu kavram, barış ve adaletle ilişkilendirilebilir.. “Siyaset” zorlama ve yöneten-yönetilen ilişkisinde, “kutsal devlet” anlayışına daha yakın. Yöneticiyi üstün tutan, yücelten, kişiyi, ferdi yöneticinin mürebbiyeliğine bırakan bir anlayış daha ağır basıyor siyasette.. Bizde de maslahatın içi boşaltılmış, Arapça bir kelime olduğu için siyaset Politikadan daha çok tercih edilmiştir..
Medine’yi Medine yapan şey, “Hukuk”tu. Hukuk, hak ve adaletten yana, barışı korumayı gaye edinen bir düzen kurulmasına zemin hazırlamıştı.. Medine’nin bir diğer karakteristik kurumu piyasa - bazar’dır.. Tarım, hayvancılık, zanaat ve emeğin hakkının korunması, rekabetin örgütlenmesi, mal ve sermayenin korunması ile oluşan ticari hareketlilik beraberinde multi kültürel, kozmopolit bir şehir hayatını da beraberinde getiriyordu.. “Kozmopolit” de aslında anlam kırılmasına uğramış bir kelime.. Kosmos / Evren ve şehir.. Aslında tam anlamı ile metropol, her din, ırk, kültüren insanların bir arada yaşadığı evrensel bir şehir/devlet söz konusu burada..
Medine’yi ayakta turan sadece hukuk ve piyasa mı?
Hayır. Onun bu dinamizminin arkasında, iman, ahlâk, yardımlaşma ve ilim var, tefekkür var.. “Ehli suffe” ilk dönem alimlerinin kurdukları özgür ve evrensel mektepti.. Her dilden insanlar vardı ve her din, her düşünceden insanlar sorularını, sorunlarını buraya getiriyor ve burada o konuda istişareler yapılıyordu.. Kelami bir şekilde başlayan ilk medreseler, zaman içinde değişik coğrafyalardan gelen insanların tıp, matematik ve astronomiye ilişkin soruları ve sorunlarının müzakere edildiği, tecrübi ilimlere doğru genişlemiştir.. Bu da beraberinde farklı düşünce grublarının, mezhep ve tarikatların doğmasına sebeb olmuştur.. Ve tabi muhteşem bir sanat aynı zamanda muhteşem bir sabrı da beraberinde getiriyordu.. Böyle bir medeniyetti, ancak, sevgisi nefretine, merhameti gazabına galip gelen insanlar başarabilirdi zaten..
Bugünkü Medine’de bu soylu geçmişe dair fazla bir şey yok.. Burada sadece hayâlleriniz ve ritüellerle başbaşasınız.. Ve bir de ve her şeyden önce tabiî Allah ve Rasûlü ile, meleklerle.. Bir gün ırmağın yatağına döneceğine, tarihin uyanacağına, paranın satın aldığı şeylerden ibaret bir dünyanın aşılacağına ve modern bedevilikten kurtulacağımıza, yeniden ilim ve hikmete, sanata yöneleceğimize, o zaman bugünkü hırs ve öfke dolu ideolojik ve politik kaygıların yön verdiği, din aromalı, yapmacık sığ tartışmalardan kurtulacağımıza inanıyorum..
Medine sokaklarında dolaşırken, aslında bütün sıfatlardan soyup, adeta bedeniniz de olmasa, ruhunuzun çırılçıplak ve sessizce ortalıkta dolaşacağı bir mekânda, ırk ve cinsiyetin bile önemini yitirdiği ve sadece yalın bir şekilde “insan” olarak yürürken arkanızdan bir ses duyuyorsunuz: “Teşekkürler Türkiye”. Size Türkçe seslenen ses, tanımadığınız biri.. Yüzü gülen bir insan. “Gazze, Kudüs, Filistin” diyor.. Bu kelimeler meramını hatırlatıyor.. Kadınlar bölümünde, Rasûlullah’ın kabrine giden kadınların arasında Türkiye’den gelenlerin önünde yollar açılıyor.. Eba Eyyüb el Ensari’den selam getiren de var, Selahaddini Eyyubi’nin şehrinden gelen de..
- Teşekkürler Türkiye!
Türkiye’den yola çıkmadan önce Lübnan’da Hizbullah ve diğer Müslüman kuruluşların düzenledikleri gıyabi cenaze namazında sembolik tabutların üzerinde Türk bayrakları örtülü idi..
Türkiye’den bugünlerde Suriye’ye, Ürdün’e, Lübnan’a en çok ihraç edilen şeylerden biri de ne biliyor musunuz?..
- Türk bayrağı.. Türkiye’de ne kadar çok Filistin bayrağı varsa, Arap dünyasında da o kadar çok Türk bayrağı var artık.. Türkiye’de Müslümanlar nasıl Filistin bayrağını Arapların, bir başka ülkenin bayrağı gibi görmüyorsa, Türk bayrağı da artık başkalarının bayrağı değil.. Aslında İslâm ümmetinin kucaklaşmasını ifade ediyor..
Medine’deyim.. Ata ocağında, anne kucağındayım.
Peygamber eşleri, ümmetin annesidir..
Mahşer günü annesini arayan bir çocuk gibiyim.. Kalabalıklar içinde yalnız.. Eşim, kızım ve kardeşlerimle birlikte.
Gerçeklerin acılığını hayâllerimle dindirmeye çalışıyorum. Dualarımla sorumluluklarımı emziriyorum.
Bana dua edin, ben de sizlere dua ediyorum.. İktidar sahibi kardeşlerim ve muhalefetteki siyaset erbabı kardeşlerim için akıl, cesaret, dürüstlük, merhamet ve vahdet temenni ediyorum, diğer kardeşlerimle birlikte..
Selam ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT