‘Teşbih’in Kodları ve Kanlı Musluk Göstergesi
Siyah zemin üzerine kan kırmızı renkle yazılan “Farkında mısınız?” sorusuna eşlik eden “Sahip çıkmazsanız uzak değil” ikazı meğer herhangi bir şantaj veya korku salma unsurunu ihtiva etmiyormuş. HDP’li Van Belediye’sinin “Su Kültürünü Geliştirme Projesi” bağlamında toplumda bilinç ve farkındalık oluşturmak üzere giriştiği bir sosyal sorumluluk çalışması gereksiz bir paniğe sebep olmuş.
Neyse ki VASKİ yaptığı bir basın açıklamasıyla “projenin basit siyasi hesaplara alet edilemeyecek kadar değerli” olduğunu cümle âleme hatırlatmış. Bir de içinden geçmekte olduğumuz süreçte hem siyasilerin hem de basın yayın mensuplarının insanlık adına hassas olması gerektiği hatırlatılmış. Lakin yine de şehrin her köşesinde boy gösteren kanlı musluklara eşlik eden hafif örtük tehdit mesajlarıyla donatılan billboardlarını daha fazla yanlış anlamalara sebebiyet vermemek üzere kaldırmayı ihmal etmemiş Van Belediyesi.
Şantajı Görme, Polemik Olmasın!
Kanlı musluk metaforuna eşlik eden tehditkâr sloganları reklam tasarımcıları tarafından hazırlanamayacak kadar korku ve baskı içeriyor. Su kültürünü değil ama mesajlar örgüt kültürünü geliştirme ve derinleştirmeyi ihtiva ediyor. Bu mesajların örgütün dağ kadrosundan gelen talimatlar doğrultusunda kamuoyuna en uygun formda sunmak üzere şehirdeki polit büro ekibi tarafından hazırlandığı besbelli.
HDP seçim çalışmalarını PKK’nın silahlı gücüne yaslanarak, şiddet ve provokasyonla toplum üzerinde tahakküm kurarak zafere eriştirmek istiyor. Çünkü Kürt halkının iradesini (şantaj ve baskıyla) ipotek altında tutmayı kendileri için bir hak hatta sorumluluk olarak görüyorlar. Kanlı musluk görsellerine eşlik eden metinler Kürt halkına yönelik PKK ve HDP üzerinden kurulan temsiliyet ve özdeşlik söyleminin ne kadar boş ve temelsiz bir propaganda olduğunu teyit eden göstergelerden sadece birisidir.
Enteresan olan Kürt ulusalcıları tarafından baskın bir biçimde öne çıkarılan kanlı musluk metaforunun ne Türk ulusalcıları tarafından ne de seçim güvenliği ve halkın özgür iradesi gibi meselelerde son derece hassas olan liberal çevrelerde neredeyse hiçbir rahatsızlığa vesile olmamasıdır. İlaveten Hükümet kanadından kanlı musluk afişlerine yönelik gösterilen tepkilerin Doğan medya grubunda ‘polemik’ olarak tasvir edilmesi su kültürü projesi adına tahkim edilen barajın su tutması için kimlerin seferber olduğunu da gösteriyor.
Çözüm sürecinin toplumu silahla terbiye etme, kanla hizaya sokma bataklığından kurtarmak yerine PKK-HDP eliyle toplumu büsbütün tasallut altında tutmak üzere kullanılıyor olduğu bir vaka. Daha birkaç gün önce Siirt’in Bağgözü köyü muhtarı Mustafa Turhan’ın infaz edilmesi bu silahlı tasallut göstergelerinden sadece biri. Muhtarlar seçimlerde HDP adına seçmenlerin fire vermemesi adına, korucular derhal silah bırakıp PKK veya HDP saflarına katılmak üzere kendilerine verilen mühletlerle muhataplar.
Sekülerizmin Kâbe ve Kudüs Teşbihi
Hali hazırda dağa kaçırılan 13-15 yaşlarındaki kız-erkek çocuklar meselesi kanayan bir yara. Aileler tedirgin ve korku içinde aracılar bulmaya, kesilen haraç meblağlarını toplamaya koyulmuşlar. Fakat herkesin bildiği sırları söylemek polemik sayılıyor, milliyetçi tabana mesaj vermek olarak çarpıtılıyor. İstenen şey açık: Şantajı, baskıyı, çocuk kaçırmayı, örgütün çadır mahkemelerini, vergi salma adıyla kesilen haraçları, infazları ve afişlere kadar uzanana tehditleri görmeyin ki polemik olmasın, seçim güvenliğine gölge düşmesin.
“Teşbihte hata olmaz” deyip her türlü yanlış kıyasın, saçma ve ahlaksız benzetmenin önünü açmak moda oldu. Teşbihi, teşbih olmaktan çıkartan, temsili anlatımı değil bir taraftan İslam’ın şiarlarına saygısızlık yapmayı diğer taraftan da bölgesel-küresel müttefiklere selam durmayı simgeleyen bir parola gibi kullanmak pek revaçta. Mesela bu bağlamda İsrail’i meşru otorite ilan eden söylemle Esed rejimin katliamlarından kaçan Suriyeli muhacirlere yapılan yardım bedelinden işsizlere, emeklilere kaynak oluşturmayı vadeden söylem özde kardeştir.
1 Mayıs’ta Taksim’in gösterilere açılması sebebiyle HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın sarf ettiği cümleler de yersiz, kaba ve son derece çirkin temsiller/benzetmeler de teşbihin neden hata/kusur kabul etmez bir anlatım biçimi olduğunu gözler önüne seriyor. 1 Mayıs’ı ve 1 Mayıs gösterileri için Taksim’in yerini, önemini vurgulamak üzere cümleler kurmadan önce yapacağı gafın, devireceği çamların izah sadedinde şöyle diyor Demirtaş: “Abartılı bir örnek olarak algılanmasın yapacağım karşılaştırma, birebir örnekmiş gibi algılanmasın ama…”
Demirtaş’ın sözlerinin devamı şöyle: "Taksim'i yasaklamak 1 Mayıs'ı yasaklamaktır. Müslümanlar Kabe'ye giderler hacı olmak için, Museviler Kudüs'e giderler. Dini inançların merkezleri mabetleri vardır. Onun dışında hiçbir yerde onu yapamazsanız. Dini bir inanç açısından söylemiyorum ama işçi açısından da Taksim olmazsa olmaz bir yerdir."
Türk-Kürt ulusolcu cephe açısından Taksim’i kutsama girişimi, 1977’de Taksim gösterilerinde zirve yapan sol içi şiddeti ölümcül düşmanlara hamlederek başladı. Kâbe’yle kıyaslanan ve İsrail işgali altındaki Kudüs’ü Musevilerin şiarına dönüştürülen Taksim de, Taksim için verilen mücadele de bambaşka bir siyasi çizgidir nihayetinde. Taksim, Kâbe ve Kudüs üzerinden girilen benzetme ve kıyasın kodları özetle Türk ulusalcılığı kadar Kürt ulusalcılığının da İslami değerler ve Müslüman toplum karşısındaki varoluşsal düşmanlık pozisyonunu işaretlemektedir.
YAZIYA YORUM KAT