Terörle mücadele için TCK yetmez mi?
Ne zaman, Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılması talebi yükselse, malum ikilem çıkarılıyor karşımıza: Özgürlük-güvenlik ikilemi. Kırk katır mı, kırk satır mı gibi bir şey...
Ya özgürlüğünden vazgeçeceksin ya da güvenliğinden...
Gerçekte olmayan bir ikilem bu.
Kimileri, özgürlükleri savunanların bir ilke uğruna hem kendilerinin hem de ülkenin güvenliğinden vazgeçtiklerini, güvenliklerini umursamadıklarını ya da böyle bir tehlikeyi göremeyecek kadar gaflet içinde olduklarını sanıyor.
Oysa ilkeler sırf ilke oldukları için savunulmazlar. Pratikte zararlı ama kendisi doğru bir ilke olamaz. İlke dediğimiz şey zaten yüzlerce yıllık insanlık pratiğinin içinden süzülüp gelmiş, her tecrübeyle bir kez daha doğrulanmış, bu yüzden de "ilke", yani doğru davranış kuralı olarak kabul edilmiştir.
Özgürlükle güvenliğin esasta çelişmediği, tam tersine demokrasinin ve özgürlüklerin, kitlelerin büyük çoğunluğunun çıkarlarına ters akımlarla mücadelede en önemli silah olduğu da böyle bir ilkedir, insanlık tarihinin bize defalarca gösterdiği bir genel doğrudur. O yüzden ayakları havada değildir, pratiktir. Nitekim Terörle Mücadele Yasası'nın pratiği de bize bunu gösterir. 1991'den beri var olan bu yasanın en acımasızca uygulandığı dönemler aynı zamanda PKK'nın kitle desteğinin en güçlü olduğu günlerdir. Olağanüstü Hal'in en baskıcı dönemleri, "Kürt" lafını ağza almanın bile yasak olduğu, Kürt kimliği ile ilgili en ufak bir talebin hapisle cezalandırıldığı o günler, aynı zamanda köylerden gençlerin akın akın dağlara çıkıp PKK'ya iltihak ettiği günlerdir. Böyle bir yasa terörü önlemeye çare olsaydı, sonuç böyle mi olurdu?
X x x
Gerçekte şiddetin her türlüsünü cezalandırmak için gereken bütün maddeler Türk Ceza Kanunumuz'da mevcut. Yani, Terörle Mücadele Yasası diye özel bir yasa olmasa, cezasız kalacak bir suç yok. Dolayısıyla böyle bir yasaya gerek yok. Bizde de yok, İngiltere'de de yok, ABD'de de yok.
Ayrıca şiddetin bir türünü, diğer bütün türlerinden ayırıp cezasını ağırlaştırmanın ve yargılama usulü açısından farklı muamele yapmanın yargıda birlik ve yasalar önünde eşitlik açısından savunulabilirliği de yok.
Örneğin, örgüt yöneticisini "hoş göstermeye" yönelik yayına şu kadar değil de bu kadar ceza verilsin. İyi de, neden töre için cinayet işlemiş adamı "hoş göstermeye" yönelik yayının cezası, örgüt için cinayet işlemiş adamı "hoş göstermeye" yönelik yayının cezasından farklı olsun?
Neden "devleti herhangi bir işlem yapmaya zorlamak için" adam kaçıran, fidye isteyen, şantaj yapan suçluyla, zengin bir adamın çocuğunu kaçırıp fidye isteyen, şantaj yapan suçlu farklı muamele görsün?
Türk Ceza Kanunu'nda suç olan fiili övmek diye bir suç tanımı zaten varken, neden "terör örgütü propagandası" diye ayrı bir suç tanımı yapılsın?
Yok iki kişi bir araya gelince terör örgütü sayılsın, yok üç kişi bir araya gelince terör örgütü sayılsın. Nedir kıstas? Ben de kalkıp ille de beş desem, kim ne diyecek? Böyle bir tartışmanın herhangi bir mantıki, hukuki temeli olabilir mi?
Bu öylesine sübjektif bir tartışmadır ki, böyle bir tartışmanın sonucunu hukuk belirlemez, sadece güç ilişkileri belirler. Zaten 1991'den beri olan da bu. TMY etrafında, bir hukuk tartışması değil, güç mücadelesi sürüyor.
Terör için özel bir yasa isteyenler bunu adaletin daha mükemmel tecellisi için değil, kendi güçlerini pekiştirmek için istiyor.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT