'Terör'den mi yoksa 'darbe'den mi?
Eruygur ve Tolon'un tutuklanmasına ilişkin kararın cumartesi günü milleti uykusuz bıraktığını söyleyebiliriz. Pazar gününün ilk saatlerinde tutuklanma kararının medyaya düşmesiyle milletçe yataklarımıza çekilebildik ancak.
Böylece, birkaç gündür tekrarlanan “ülke tarihinde emekli de olsa iki orgeneralin gözaltına alınmasıyla ilk kez karşılaşıyor” şeklindeki şaşkınlık ve “sivil sevinçle” karışık tespit de yerini “ülke tarihinde emekli de olsa iki orgeneralin tutuklanmasıyla ilk kez karşılaşılıyor” gibi çok daha şaşkınlık yaratan bir başka gerçeğe bıraktı.
Bakalım arkası nasıl gelecek. Bakalım bizi daha da şaşıracağımız, hatta şaşkınlıktan dilimizi yutacağımız başka ne tür gerçekler-gelişmeler bekliyor.
Emekli orgenerallerin “Ergenekon terör örgütü kurucusu olmak” ve “Zorla hükümetin görevini yapmasını engellemeye çalışmak” (bu sonuncu iddianın -bana daha açık seçik gelen- farklı bir versiyonu da şöyle: “T.C. Hükümeti'ne karşı silahlı isyanı kışkırtmak.”)
Yani özetle birinci suçlama “terör” ile, ikincisi ise “darbe” ile ilgili.
Bu iki suçlamaya ilişkin görüşümü önceki yazılarda şöyle toparlamaya çalışmıştım:
Gelişmelerin bir kanadını oluşturan “darbeye teşebbüs”, benim açımdan -ortada “Sarıkız”, “Ayışığı”, “Günlükler”, Ankaralı kimi gazetecilerin hatırladığı olaylar gibi birçok deliran delil olmasına rağmen- üzerine gidilmesi gereken asıl fasıl değildir. Ortaya konan delillerin gerçekliğine ilişkin kuşku taşıdığımı söylemiyorum, anlatılanlar -büyük ihtimalle- doğru olabilir. Ama dikkat ederseniz, söz konusu delillerde de zaten, hangi tank birliğinin nerede konuşlanacağı, hava kuvvetlerinin hangi filosunun nerede görev yapacağı gibi bugüne kadarki darbe öncesi hazırlıklarda karşımıza çıkan bir plan-planlama yerine adına doğrudan “terörist eylemler” diyebileceğimiz hazırlıklardan söz edilmektedir. Ayrıca hepimizin bildiği gibi, bu “darbe teşebbüsleri”nden söz edilirken “Artık eski türden darbelerin imkansızlığından dolayı yeni türün 'sivil toplum'u harekete geçirecek, onu kışkırtacak eylemleri esas almaktadır” yorumu tekrarlanmaktadır.
Demek ki, eğer ortada dolaşan bilgiler doğru ise, emekli orgenerallere yöneltilen suçlamanın “darbeye teşebbüs” değil, doğrudan “terör eylemleri”ni tasarlamak faslından yapılması gerekmektedir.
Bu hususu özellikle niçin hatırlattığımı da söyleyeyim:
Bizde hükümetin ya da devletin işini yapmayı engellemek, anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlamak, nedense, en ağır suçu oluşturuyor. Oysa bunun yanında sivillere yönelik bir terör eylemi, ne kadar cana mal olmuş olursa olsun, tek başına ciddi bir “insanlığa karşı suç” olarak değerlendirilip sadece bu açıdan cezalandırılmıyor. Eğer bu terör eyleminin en ağır biçimde cezalandırılmasına karar verilmiş ise, bu da dönüp dolaşıp “anayasal düzeni şiddet kullanarak değiştirmek” filan gibi -“en büyük”- suç dairesi içine sokuşturuluyor. Yani özetle, “devlete karşı suçlar” bir yolunu bulup “topluma-insanlığa-insana karşı suçlar”ın önüne geçiveriyor.
Bu konuda “klasik” sayılabilecek bir örnek verirsem, derdimi belki daha iyi anlatabilirim:
“Madımak vahşeti”ni hatırlayın. Yakın tarihimizin bu utanç sayfasını yazanlar, Madımak Oteli'ni kuşatıp oteli ateşe vererek 35 kişiyi gözler önünde öldürenler de “devlete karşı” işlenmiş bir suçtan yargılanıp hüküm giymişlerdi. Oysa -o zamanda söylemiştim- oteli ateşe vererek içeridekilerin çıkmasına engel olanlar -ve de dolaylı olarak, dışarıda onlara slogan atarak destek verenler- “devlete karşı” değil insanlığa-insanoğluna karşı en büyük suçlardan birisini işlemekteydiler. Dolayısıyla haklarındaki iddianame bu açıdan hazırlanmalı, bu açıdan yargılanmalı ve hüküm giymeliydiler.
Devletin bugüne kadar, ateşe verilen ve kuşatılan bir otelde dumandan zehirlendiğini hatırlayanımız var mı aramızda?
O halde, Ergenekon davasından tutuklu bulunan zanlılar bu iki emekli generalin de aralarında bulunduğu “kurucular”ın emri altında haberlerde önümüze gelen terör eylemlerine yönelmiş ya da yönelmeyi tasarlamışlar ise, “darbeye teşebbüs” suçunun öne çıkarak yargılamanın “devlete-hükümete karşı suç” faslından yürütülmesi ne derece doğrudur?
Tutukluların önemli bir bölümünün Hrant hakkında yaptıkları açıklamaları ve yayınları hatırlayın. Ve diyelim ki (velev ki) bu cinayetin tasarlanması da “Ergenekon” dosyasında yer alıyor. Ne diyeceğiz o zaman? Bu cinayeti de mi “darbeye teşebbüs”ün bir sayfası olarak anlayacağız-okuyacağız? Ne mümkün... Bu cinayet “darbeye teşebbüs” gibi soğuk ve cılız bir teşebbüs ile anlatılabilir mi, ona sığabilir mi?
Yeni Şafak Gazetesi
YAZIYA YORUM KAT