Terör Saldırısı Kılıfı Darbecileri Paklamaya Yeter mi?
15 Temmuz Darbesinin kovuşturma aşaması olan yargılama süreci başladığı günden bugüne duruşma salonlarında yaşananlar, Türkiye’nin gündem listesinde ilk sıralarda yer alıyor. Zira 15 Temmuz yargılamalarında sanıkların duruşmalarda verdikleri akıl ve mantık kuralları ile alay eden ifadeler Türkiye kamuoyunda ciddi biçimde tartışılıyor. Örgüt üyelerinin söz birliği etmişçesine Türkiye’nin her yanında süren darbe davalarında savunma olarak kullandığı;
“Kolluk kuvvetlerine polis veya jandarmaya yardıma gittikleri”,
“Türkiye genelinde büyük terör saldırısı olacağını sandıkları”,
“İşgal edilen kurumda yalnızca emniyetinin sağlanacağını sandıkları”,
“Tatbikat yapıldığını sandıkları”,
yönündeki iddialara kuşkusuz hiçbir biçimde itibar edilmeyecektir.
Kuşkusuz yalan, tedbir, hile ve manipülasyon taktikleri FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü elemanları için yeni değil. Örgüt elemanları adeta karakterlerinin bütünleyici bir parçası haline gelen bu taktikleri halen devam eden darbe duruşmalarında da kullanmaktan çekinmiyor. Şüphesiz pek çok örgüt davasında görebileceğimiz “inkar” stratejisini FETÖ bir merhale daha ileri taşımıştır.
Sanıkların kullandığı ana argümanlar: “Kolluk Kuvvetlerini Toplumsal Olaylarda Destekleme (KOKTOD), ülke genelinde terör saldırısı olacağı ihbarı, önemli kurum ve kuruluşlarının güvenliğini sağlama, kolluk kuvvetlerine destek kapsamında kışla dışına çıkıldığı” yönünde. Tüm dosyalarda sanıkların aşağı yukarı aynı ifadeleri vermeleri, bu savunma biçiminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün darbe öncesinde yapılan toplantılarda gerçekleştirdikleri kanlı darbe girişimine adeta kanuni bir kılıf bulma çabasının neticesinde ortaya çıktığını göstermektedir.
Nitekim darbe teşebbüsü kapsamında Cumhurbaşkanı’na Marmaris’te tatil yaptığı Turban Oteli’nde suikast girişiminde bulunulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalanmış, Cumhurbaşkanlığı külliyesi helikopterlerle ateş altına alınmış, pek çok kurum ve kuruluş F-16’lar marifetiyle bombalanmış, Millî İstihbarat Teşkilatı helikopterlerle ateş altına alınmış, pek çok üst düzey komutan derdest edilmek suretiyle kaçırılmış, direnişin simgesi haline gelen Şehitler Köprüsü de dahil olmak üzere hain darbe girişimine karşı direnişe geçen insanlar katledilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından gerçekleştirilen bu katliamlar KOKTOD kapsamında mı gerçekleştirilmiştir? Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, MİT ve diğer sayısız kurum KOKTOD, terör saldırısı ihbarı, güvenlik alma kapsamında mı bombalanmıştır?
KOKTOD Yalanı Nereden Çıktı?
Gizlilik, yalan, manipülasyon aracı olarak KOKTOD’un, FETÖ’nün örgütsel bir savunma taktiği olduğunu, örgütün kışladan çıkışları yasal bir kılıfa büründürme çabasının baş argümanı olduğunu bir kez daha yineleyebiliriz. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kapsamda görevlendirilebilmesi için 14 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanan resmî gazetedeki değişiklikten evvel hükümetin talimat vermesi ve onun üzerine mülki idare amiri olan valiliğin de askerleri göreve çağırması gerekirdi.
14 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanan ve o dönem “EMASYA geri dönüyor!” eleştirilerine konu olan “Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” gereğince; "Genel kolluk kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerini aşan durumlarda terörle mücadele için gerekli olması veya terör eylemlerinin kamu düzenini ciddi şekilde bozması hâlinde, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri görevlendirilebilir."
Oysa darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı, kışladan çıkışlarını da KOKTOD kapsamına dâhil ederek; ülke genelinde öldürdükleri vatandaşları da terörist ilan ederek yaptıklarını meşru kılacaklarını, adalet ve halk nezdinde amiyane tabirle yırtacaklarını düşünen aklı evvel darbeciler; başta Cumhurbaşkanı ve tüm siyasilerin darbe karşıtı söylemlerine rağmen girişimlerinden vazgeçmeksizin eylemlerine devam ettiler, genel bir terör tehdidi varmışçasına 15 Temmuz gecesi Türkiye sathında KOKTOD tatbikatı yaptıklarını iddia ettiler.
14 Temmuz 2016 tarihli mevzuat değişikliği ve halihazırda TSK teamülleri gereğince; sanıklarında başlı başına KOKTOD tatbikatı yapıldığını iddia etmeleri bile suç işlediklerinin açık delili; suçun ikrarı anlamında değerlendirilmelidir.
TSK Bünyesinde Yapılacak Tatbikatlarda Usul ve Esaslar
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/103566 Sayılı Soruşturma dosyası kapsamında; Genelkurmay Başkanlığı’nda görev yapan Tuğgeneral Nerim BİTLİSOĞLU, Hava Pilot Kurmay Albay Oğuz OKUYUCU ve Hava Personel Albay Orhan GÜRDAL tarafından hazırlanan bilirkişi raporu içeriğindeki tespit ve değerlendirmeler tatbikat yalanına sarılan sanıkların savunmalarının itibar edilemez olduğunun açık delilini teşkil etmektedir.
Anılan Bilirkişi Raporu’nda:
Tatbikat eğitimlerinin TSK içerisinde sürekli icra edilen rutin faaliyetlerden olduğu, tüm eğitim faaliyetleri gibi tatbikatların da önceden belirlenmiş bir Eğitim Faaliyet Takvimine dayalı olarak planlandığı ve icra edildiği, tatbikatlar icra edilmeden önce tamamlayıcı mahiyette bazı alt eğitimlerin tamamlanmış olması gerektiği belirtilmiştir. Yine aynı raporda tatbikatların çapına göre bölük, tabur, alay, tugay veya daha üst seviyedeki birlikler tarafından ve birlik bütünlüğü muhafaza edilerek icra edildiği, tatbikatların mutlaka birliğin plan görevlerine yönelik önceden belirlenmiş bir senaryo dâhilinde; dost kuvvet, karşıt kuvvet, hakem heyeti gibi uygun bir teşkilatlanmaya geçilerek gerçekleştirildiği, dolayısıyla tatbikatları icra edecek birliğin seviyesine göre haftalar veya aylar önceden hazırlık yapılmasını gerektiren faaliyetlerden olduğu vurgulanmıştır.
Teamül gereği, TSK'da bütün tatbikatlar eğitim yılı başında planlanır ve en geç 15 Haziran tarihi itibariyle tamamlanmış olur. TSK’de hangi seviyede olursa olsun alarm veya tatbikatlar esnasında gerçek mermi kullanılması ancak bu maksat için özel olarak belirlenmiş, atış sahalarında ve son derece detaylı emniyet tedbirleri alınmak suretiyle mümkündür. Bu atış alanları meskûn mahallerden özellikle şehirlerden kilometrelerce uzakta yerlerdir. Buna rağmen atış alanına yakın köylerdeki yaşayan halka, muhtarlara imza karşılığı tebligat yapılması suretiyle haber verilir ve bu husus tutanakla kayıt altına alınır.
Atış alanlarının emniyet krokileri hazırlanır ve herhangi bir müessif olaya meydan vermemek maksadıyla bir atış emniyet ekibi oluşturularak atış yapılan bölgeye giriş çıkışlar kontrollü bir şekilde icra edilir. Atış eğitimleri de dâhil olmak üzere hiçbir şekilde mühimmat kışlada personele veya araçlara dağıtılmaz. Mühimmat uzman ve yetkili personel vasıtasıyla emniyet tedbirleri alınarak topluca atış alanına taşınır ve atış yapmadan çok kısa bir süre önce kayıt altına alınmak suretiyle dağıtılır.
Anılan Bilirkişi Raporu’nda dikkate değer diğer başlık ise “15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan olayların TSK’de icra edilen alarm ve tatbikatlar açısından değerlendirilmesi” bölümüdür:
"...TSK'da yapılan her türlü faaliyet birlik bütünlüğü içerisinde yapılır. Her personel kendi ait olduğu birlikle hareket eder ve o birliğe ait teçhizat ve malzemeyi kullanır. Örnek olarak bir birliğe ait bir tanka veya zırhlı araca o birliğin mensubu olmayan bir personel binemez veya kullanamaz. A bölüğünün tankını, zırhlı aracını, o aracın zimmetli olduğu personel kullanır, B bölüğündeki personel kullanılamaz. 15 Temmuz günü başka şehirlerde başka birliklerde görevli personelin kendi birliğinden farklı birliklere giderek o birliğin personeliymiş gibi hareket ettiği tespit edilmiştir.
Bilirkişi raporundan edinilen bu bilgiler bilinçli olarak darbeye iştirak edildiği hususunu izahtan vareste bir gerçek olarak karşımıza çıkarır.
15 Temmuz gecesi yaşananlarla ilgili önemli hususlardan birisi de TSK'nın toplumsal olaylarda kullanılmasıdır. Böyle bir durum ancak bulunulan yerdeki en yüksek mülki amirin talebi üzerine yeniden teşkilatlanarak ve diğer kolluk kuvvetleriyle planlama ve koordinasyonu müteakip gerçekleşebilir. 15 Temmuz tarihinde olduğu gibi hafta sonu tatilinin başladığı, gecenin ilerleyen saatlerinde, önceden herhangi bir toplumsal eylem ikaz ve haberi olmadan, aniden çağrılarak emir komuta ve birlik bütünlüğü olmaksızın rastgele kuvvetler şeklinde silahlı eylem gerçekleştirilmesi toplumsal olaylara müdahale kavramıyla bağdaştırılamaz.
Bilirkişi raporunda; hangi faaliyet olursa olsun ve ne maksatla icra edilirse edilsin, TSK'ya ait harp silah ve araçları ile sivil halka zarar verebilecek bir faaliyet icra edilemez. Aniden birliğine çağrılan bir personelin, zırhlı araca, helikoptere veya uçağa binerek başka bir birliğe baskın düzenlemesi, bir yolu kapatması, bir köprüyü kesmesi veya bir havaalanı, medya kuruluşları, telekomünikasyon tesisleri gibi yerleri işgal etmesi, meclisi, kamuya ait bina ve tesisleri ateş altına alması, halka ateş etmesi, ancak darbeye iştirak etmek maksadıyla açıklanabilir. Bu faaliyetler içerisinde yer almak, yardım etmek, destek olmak veya kolaylaştırmak hiçbir surette eğitim, alarm veya tatbikat gibi kavramlarla açıklanamayacağı yönünde tespitte bulunulmuştur.
Bilirkişi raporundan alıntılanan hususlardan anlaşılacağı üzere görülmekte olan pek çok darbe davasında;
- Olay mahallerinde emir komutayı elinde tutan rütbelilerin teamüllere hiç uygun olmamasına rağmen başka bir birliğe giderek oranın askerleri ile birlikte hareket etmeleri,
- Birlik bütünlüğü ve askeri hiyerarşiye tabi olmaksızın bütünüyle düzensiz kuvvetler şeklinde hareket etmeleri,
- Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait harp silah ve araçları ile sivil halka zarar verebilecek faaliyette bulundukları,
- Alarm ve tatbikatlarda icra edilen rutin faaliyetlerin tam aksine olacak şekilde, yoklama alınmadan, birlik bütünlüğü oluşturulmadan, gerçek mühimmat alarak birliğin planlı görevleriyle uyuşmayan sivil veya askeri yerlere intikal etmesi ve o mahallerde silahsız insanlara dahi ateş açacak şekilde davranmış bulundukları,
Anılan bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere; hukuka aykırı biçimde tatbikat yalanına sarılanların bizzat darbe kastıyla hareket etmiş oldukları ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin teamüllerine de aykırı davrandıkları kuşkusuzdur.
YAZIYA YORUM KAT