Terör Finansmanı Yasası Soruşturması -3-
Islah Haber’in başlattığı “Terörün Finansmanını Önleme” yasası konulu röportajlar dizisi Rıdvan Kaya ile devam ediyor.
ISLAH HABER
Islah Haber’in başlattığı “Terörün Finansmanını Önleme” yasası konulu röportajlar dizisi devam ediyor.
Tartışma dosyasının üçüncü konuğu Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya oldu.
Konuyla ilgili Rıdvan Kaya’nın sorularımıza verdiği cevaplar:
***
“Terörün Finansmanını Engelleme tasarısı” jet hızıyla meclisten geçerek yasalaştı. Ayrıca yasa Cumhurbaşkanı tarafından da onaylandı. Bu gelişmeyle ilgili öncelikle genel bir değerlendirmenizi alabilir miyiz?
11 EYLÜL HUKUKUNUN TEZAHÜRÜ
Daha önce serbest faaliyet sürdürürken 11 Eylül İkiz Kule saldırısından sonra Almanya’da Aksa Vakfı’nın, HAMAS’ı yani onların deyimiyle “terör”ü destekliyor diye kapatılarak mallarına el konduğunu gördük.
Aksa Vakfı şehit ailelerin çocuklarına bakıyor, bu cümleden olarak onlara aylık eğitim yardımı yapıyordu. Orada Alman İçişleri Bakanlığı dedi ki; eğer siz “şehit çocukları” diye “teröre yardım eden insanlar”ın çocuklarına destek olursanız dolaylı olarak “terör”ü desteklemiş olursunuz.
Bu, bir nevi 11 Eylül hukukunun tezahürü gibiydi.
Belki buna benzer bir durum bugün için Türkiye’de yok ama yarın öbür gün konjonktürün değişmesi, şartların farklılaşmasıyla söz konusu olabilir. Öte yandan bu yasanın hükümetin değişmesiyle her an herkesin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya elverişli bir özelliği var.
Batılıların “terör” diye tanımladığı faaliyetlerin hangi yapılar olduğuna bakıldığında şunu görmek gerekiyor: İslam coğrafyasının neredeyse tamamında faaliyet gösteren yapılar, direniş grupları Batı tarafından “terör örgütü” olarak kabul ediliyor. Şimdi bununla alakalı olarak biz bir şekilde bu insanlarla dayanışma içerisinde olmayı görev algılayan Müslümanlar ya da İslami hareketler olarak ilgilenme gereği duyuyoruz ama Batılılar bunu “terör” faaliyetine destek sayıyor.
YASA MUTLAKA REDDEDİLMELİ
Bu mantık, yargı veya yöneticiler tarafından bu şekilde kabul edildiği andan itibaren burada faaliyet gösteren insanlar ve kuruluşlar ciddi bir baskı altına alınabilir. Her adımları bir pazarlık ya da kuşatma konusuna dönüşebilir.
Bu noktada zaten Türkiye’nin “terörle mücadele” yaklaşımı ve “terör” algısının sorunlu olduğu da unutulmamalı. Türkiye’de geçmişte olduğu gibi halen de birçok insan “terör” suçlamasıyla afakî ithamlara ve cezalara çarptırılabiliyor. Bu zemini daha da çoğaltmaya müsait, derinleştirmeye uygun bir gelişme bu.
Dolayısıyla bunu mutlaka reddetmek gerekiyor.
YASANIN DOĞURACAĞI SIKINTILARA KARŞI TETİKTE OLUNMALI
Bazı kimselerin Cumhurbaşkanının veto edeceği yönündeki beklentilerine rağmen yasa, sonuçta Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak çıktı maalesef. Uygulama aşamasına geçildiğinde bir takım sıkıntılarla karşılaşma ihtimali var. O noktada ben en azından Müslümanlar açısından şundan endişe ediyorum: Bu yasanın İslami anlamda ortaya konulan faaliyetlerle ilgili olarak kullanılmasına dönük herhangi bir dava açma, soruşturma yürütme ve buna benzer tavırlar söz konusu olduğunda çok ciddi ve yaygın bir tepki verilmeli ki, ancak bu şekilde sürecin önüne geçilebilir.
Eğer süreç bu anlamda karşılanmazsa ileriye dönük sürekli olarak İslami faaliyetler önünde bir engel ya da kuşatma aracı olarak konulabilir.
Herhangi bir direnç göstermeden hükümetin jet hızıyla tasarıyı yasalaştırması ilgi çekici… Mevcut hükümetin bizzat kendisinin de desteklediği HAMAS, Suriye direnişi vb. noktalarda ADB veya Batının “terörizm” yönlendirmesi karşısında hazırolda bir duruş sergileyeceğini söylemek elbette adil olmaz. Hükümetin bu yasayı onaylamaya ne tür saiklerin sürüklediğini düşünüyorsunuz?
HÜKÜMET, YASANIN DOĞURACAĞI SIKINTILARIN FARKINDA
Tabii sadece Amerika tarafından değil, BM tarafından gelen bir dayatma bu. Nitekim Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Türkiye’nin “Uluslararası bir camia var. Onunla ilişkileri de gözetmeliyiz.” vb. bir yargıyla bir anlamda kendisini bu yasayı onaylamaya mecbur hissettiği yönünde beyanlarda bulundu.
Bilemiyorum… İki senedir direniliyorsa demek bunun sıkıntılı bir süreç olacağını onlar da görüyorlar. Ama sonuçta bizim açımızdan bu yasanın çıkmış olması başlı başına bir yanlış olmuştur.
Hükümetin yasanın doğuracağı sıkıntıların farkında olduğunu ifade ettiniz. Buna rağmen Hükümet neye güvenerek bu adımı atmış olabilir?
Hükümet diğer birçok konuda olduğu gibi galiba şuna güveniyor: “Nasıl olsa bunun yorumunu biz yapacağız. Dolayısıyla biz olumsuz bir şeye izin vermeyiz.” diye bir mantık yürüyor olabilir. Ama hükümet kendisini ilelebet sürecek bir hükümet olarak algılıyor her halde! Bu mantık, doğru bir mantık değil. Aksine bu çok riskli bir süreç. O riskin göze alınmaması lazım. Hükümetin kendisi bizatihi örneğin HAMAS’a verdiği destekten dolayı emperyalistler tarafından “terörü destekleyen hükümet” olarak algılanırken yani böyle bir vakıa varken bu tarz bir karar almış olması çok daha saçma bir şey. Hükümet bu şekilde kendi kendisini bile sıkıntıya sokabilir. Yarın iktidardan düştüğünde bugünkü birçok faaliyeti de bu yasa ölçüsünce yargılanabilir. Bu da kendisi için sıkıntı oluşturur açıkçası.
Ortadoğu’da izlediği politikayla İsrail’in ve bazı Batılı ülkelerin tepkisini çeken Türkiye hükümeti bu yasayı onaylamaya “icbar edilmiş” ise; kamuoyuna “Kerhen onayladık ama siz icraata bakın.” demiş olabilir mi? Yasada “gerekçesi sorulur” maddesinin bu bağlamda sadra şifa olacağını düşünüyor musunuz?
İNSANLAR SİZE GÜVENMEK ZORUNDA MI?!
“Terörle Mücadele Kanunu” çıkarılırken de benzeri tartışmalar vardı. O dönemde de muğlak maddelere karşı “Nasıl olsa yorumu biz yaparız.” mantığına sığınılmıştı. Ama bundan dolayı bugün insanlar bu maddeden bedel ödüyor. Dolayısıyla “Hele bir deneyelim. Zararlı sonuçları olursa bunları zaten tartışır ya da elimine ederiz.” mantığı doğru bir mantık değildir. Birincisi, hukuk mantığı açısından doğru değil; ikincisi geleceğe doğru neler olacağını bugünden göremediğimiz için doğru değil.
Öte yandan bu, mantığa da aykırı. İnsanlar size güvenmek, iktidarınıza mecbur olmak zorunda mı? Bir olay yanlışsa, riskli ise uzak durulmalı. Bilakis “terör” tanımı üzerinde bile mutabakat yokken uluslararası zemindeki “terör” tanımı üzerinden bir düzenleme yapmak nasıl bir mantığın ürünü?
Hükümet uygulamada zorlandığı durumlarda muhtemelen kamuoyuna “Eh, ne yapalım? Elimiz kolumuz bağlı…” yönünde izahlarda bulunacaktır… Hükümetin öncelikle elini kolunu bağlayacak yasalar çıkarmaktan sakınması daha tutarlı olmaz mı?
HÜKÜMETİN MAZERETLERİNİ KABUL ETMEK ZORUNDA DEĞİLİZ!
Valla hükümet kendini böyle konumlandırabilir, hissedebilir ama kendisini böyle hissetmesine neden olacak icraatlara imza atmaması lazım. Bizim açımızdan hükümetin mazereti ne olursa olsun biz o mazereti kabul etmek zorunda değiliz. Kabul edemeyiz. O noktada hangi hükümet ne yaparsa yapsın olayın yanlış olduğunu vurgulayıp tavır koymamız lazım.
Uluslararası yapıda Aksa Vakfı örneğinde de görüldüğü gibi şehit ailelerinin yakınlarına yardım yapma faaliyeti doğrudan “teröre destek” kapsamına alınabiliyor. Böyle bir uluslararası mekanizma var. Bu mekanizmaya insanlar neden güvenmek zorunda kalsınlar?!
Muhalefet partileri de hükümetin bu yasayı onaylamasına karşı çıktılar. Uluslararası ölçekte bir baskı olsa bile ülke sathındaki “Çıkmasın.” yönündeki bu eğilimi hükümet arkasına almak yerine onaylamayı tercih etti. Burada başta BDP olmak üzere bazı yorumcuların dikkat çektiği “Teröre karşı mücadelede uluslararası destek sağlama” yani olayı PKK ile mücadelede bir avantaja dönüştürme değerlendirmesine nasıl bakıyorsunuz?
Avrupa’nın PKK’ye karşı mücadelesinde Türkiye’ye yeterince yardımcı olmadığı yönünde zaten öteden beri hükümetin daha doğrusu hükümetlerin serzenişi var. Ayrıca devlet ile İmralı arasında çözüme dönük şeffaf bir süreç işlemektedir. Böyle bir süreçte hükümetin bu kendisi için de riskler barındıran yasayı PKK ile mücadelede uluslararası avantaj elde etme amacıyla çıkardığı yaklaşımının sağlıklı bir açıklama olmadığını düşünüyorum.
Ayrıca özellikle de yaklaşık 11 yıldır uluslararası camiada “terör” ya da “terörist faaliyetler” denildiğinde bundan sadece ve sadece İslami faaliyetlerin kastedildiğini hatırlatmak isterim.
Teknik olarak bu yasanın uygulanmasında BM onayı mı gerekiyor yoksa herhangi bir taraf ülke kalkıp bir diğer ülkeye kabaca “Ben şu örgütü terörist kabul ediyorum. Senin ülkende onu destekleme babında şu şu kesimin şu şu faaliyeti var. Gereğini yap.” demesi yeterli mi?
BM’Yİ BİLMİYOR DEĞİLİZ!
Uluslararası mekanizma olarak düzenliyorlar ama tabii BM’yi de bilmiyor değiliz. BM dediğimiz kurumun nasıl işlediğini biliyoruz. BM denilen kurum çok da bağımsız bir yargı kurumu değil ki? Mesela Fransa Mali’ye saldıracağı zaman hepsi birden çok çabuk karar alabiliyorlar. Ama dün Bosna’da olduğu gibi bugün Suriye konusunda uzlaşmaya varamıyorlar. Bu konuda böyle bir mekanizmaya yetki vermek ya da ona güven duymak mantıklı değil.
HABERE YORUM KAT