TEOG Sonrası Alternatif Arayışı ve Adil Bir Sınav Sisteminin Önemi
TEOG’un kaldırılması üzerine ortaya çıkan boşluğun nasıl doldurulacağı noktasında velilerde oluşan kaygılar giderilmiş değil. Bekir Berat Özipek, son iki yazısında bu konuda neler yapılması gerektiğini tahlil etmiş.
Bekir Berat Özipek’in konuyla ilgili biri dün (19 Ekim 2017) biri de bugün (20 Ekim 2017) yayınlanan yazılarını Serbestiyet’ten iktibas ediyoruz.:
TEOG SONRASI ADİL BİR SINAV SİSTEMİ NASIL OLMALI?
TEOG’un yerine getirilecek sınav sistemiyle ilgili endişeli bekleyiş devam ediyor. Yapılan açıklamalardan yeni sistemin niteliğini anlamak da mümkün değil.
Önce usul açısından yapılagelen ciddi bir yanlışa işaret etmek gerek. Biz TEOG’un değişeceğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından öğreniyoruz ve bunu bütün hazırlıkların mevcut TEOG sistemine göre yapıldığı bir yılın sonunda öğreniyoruz.
Öncelikle bu böyle mi olmalı? Biz sınav sisteminin değişeceğini cumhurbaşkanından mı öğrenmeliyiz? Öğrenciler mevcut sisteme göre çalışmış, sınava hazırlayan öğretmenler, sınav hazırlık kitaplarını yazanlar hazırlığını ona göre yapmış, sınavı beklerken nedir bu?
Bakanlığın bu gelişmeden haberi var mı yoksa Cumhurbaşkanının açıklamasını onlar da bizim gibi yeni bir haber olarak mı dinlediler? Haberleri varsa şimdiye kadar neden kamuyu bilgilendirmediler? Bakan “çalışıyoruz” diyor. İyi de ne çalışıyorsunuz ve niye şimdi çalışıyorsunuz diye soruyor insan.
Oyunun ortasında kural değiştirmek
Ben matah bir eğitim sistemi varmış da hükümet bozmuş gibi düşünenlerden değilim. Tersine, asıl baştan yanlış kurulmuş eğitim sistemini kökten değiştirmeyi başaramadıkları için eleştiriyi hak ettiklerini düşünüyorum onların.
Çünkü tam da Cumhuriyetin başında büyük ve verimsiz bir devlet işletmesi olarak kurgulanan, çocuğun ufkunu açmayı değil, kapatıp resmi ideolojiye uygun “makbul vatandaş” yapmayı amaçlayan Kemalist eğitim sisteminin doğal sonuçları bütün bu yaşadıklarımız.
Ve temeli yanlış kurulmuş bir binayı da tadilatla düzeltmek hiçbir eğitim bakanı için mümkün değil. “Kanser gülsuyuyla temizlenmez” diyor Kant. Türkiye’de çocuğun zihnini kötürümleştirmek için kurulmuş eğitim sistemi de revizyonla kurtulmaz.
Bununla beraber, eğitim sistemi ile sınav sistemini birbirine karıştırmamak gerek.
Evet, ne yapsanız dikiş tutmaz ve kalıcı olarak iç huzuruyla sahipleneceğiniz bir sınav sistemi de olmaz bu düzende. Ama bu düzende bile yapmamanız gereken şeyler var. Bunların başında da oyunun kurallarını sıkça değiştirmemek geliyor. Özellikle de oyun başlamışken ve sonuna yaklaşmışken.
Bu bakımdan sınav sistemini sık ve ani değiştirmeye ilişkin eleştiri ve şikayetler haklı. Yenisini açıklamadan veya kararlaştırmadan “değiştiriyoruz” demenin ise hiç izahı yok.
“En kötü sistem belirsizlikten iyidir, şimdi o var” diyor genç bir öğretmen. Çok haklı.
“Devrim” değil “ıslahat”
Eğer mesele eğitim sistemiyse, ona cerrahi müdahale şart. Evet, “kanser gülsuyuyla yıkanmaz” ama eğitim sistemini temelden değiştirecek iradeniz veya niyetiniz yoksa, onu reforme etmelisiniz. Reformu da usulünce yapmalısınız.
TEOG’un hatasız olduğunu söyleyen yoktu. TEOG şimdiye kadarki en eşitlikçi sınav sistemiydi ama onun bu niteliğini zedeleyen açık noktaları da vardı ve yapılması gereken, eksikliklerini tespit edip düzeltmekti. Ve bu değişikliği, en az bir eğitim yılı öncesinden duyurup, öğrencileri ve öğretmenleri belirsizliğe mahkum etmeden yapmaktı.
İkincisi olmadı. Ama birincisi için hala bir fırsat var.
Madem ki değişecek, o halde bu değişikliği daha adil bir sınav sistemi için fırsat olarak kullanmak hala mümkün.
Bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli husus, yeni sınav sisteminin daha eşitlikçi biçimde oluşturulması. Önümüzdeki en hayati, en kritik mesele bu.
Peki bu çerçevede yeni sınav sisteminin muhtevası ve usulü ne olmalı?
Üç husus hayati önem taşıyor bu konuda:
Yeni sınav sistemi, kayırmacılığa, hormonlu notlara ve okulların -özellikle de özel okulların- kendi öğrencilerini avantajlı kılmak için kullanacakları tüm sübjektif değerlendirmelere kapalı, ülke çapında düzenlenen genel bir sınav olmalı.
Eğer okullara zerre kadar takdir marjı verilecek olursa, mesela sınavın bir kısmını da onlar yapsın denirse, bu marjın her zaman en alttakilerin çocuklarının aleyhine işleyeceği bilinmeli. Bütün öğrencilere eşit şans verilmeli.
Okulların öğrenciye “destek” için verdiği puanlarla manipüle edilmiş not değil, adı ne olursa olsun, sadece genel sınav veya sınavlarla aldığı not belirleyici olmalı.
Ve bundan sonra bir değişiklik yapılacaksa, sınav kapıya gelince değil, makul bir süre önce duyurulmalı.
Yarın bir eğitim emektarının yeni sisteminde neden okulların verdiği başarı puanının hesaba katılmaması gerektiğine ilişkin fikirlerine ve onun önerisine yer vereceğim.
TEOG’UN AŞİL TOPUĞU VEYA YENİ SINAV SİSTEMİ İÇİN BİR ÖNERİ
Mevcut TEOG sisteminin eşitlikçi tarafı muhafaza edilerek yapılacak bir değişiklik, yaşadığımız sıkıntılı süreci fırsata çevirebilir.
Yeni sistemin açıklanmasına az kaldı ve Eğitim Bakanlığını etkilemek için paha biçilmez değerdeki günlerden geçiyoruz.
Belki de geçtik gitti bile. Ama açıklanmamış sistemde umut vardır diyerek, onu daha adil bir çizgiye çekmek için gayret sarf etmek gerek.
Emektar bir eğitimciyle bunu konuşuyoruz.
TEOG’un kaldırılacağı yönündeki açıklamadan memnun olduğunu söyleyerek başlıyor. Önce şaşırıyorum ama dinleyince TEOG’u daha ileri bir noktadan eleştirdiğini anlıyorum.
Aşil topuğuna dikkat
İdeal bir sistemin çocukların hakkına girmeye izin vermeyecek biçimde düzenlenmesi konusunda hemfikiriz. Bu bağlamda o da TEOG’un “genel sınav” boyutuna itiraz etmiyor.
Ama önemli bir uyarıda buluyor.
TEOG genel sınavda alınan nottan ibaret değil ve onun “okul notu” boyutunun, ondan beklenen eşitliği ve adaleti ciddi biçimde zedelediğini dile getiriyor.
Şöyle ki:
Malum, TEOG’un yüzde 70’i bütün öğrencilere aynı anda aynı sorularla uygulanan genel sınavda aldığı nottan, yüzde 30’u ise “okul başarı puanı”ndan geliyor.
İlk bakışta okul başarı puanının yüzdesi düşük olduğu için etkisinin de düşük olduğu zannedilse de öyle değil. Kıdemli eğitimci, öğrencinin iyi bir okula gitmesini veya gitmemesini belirleyecek olan asıl rakamın tam da burada oluştuğunu ifade ediyor.
Ona göre sistemin müdahaleye açık tarafı veya zayıf noktası da burada. Çünkü objektif davranıp, öğrenciye hak ettiği notu veren öğretmenler ve okullar, o çocukları genel sıralamada onbinlerce kişinin altına düşürüyor. Annesinin veya babasının imkanlarıyla okudukları özel okullarda sübjektif notlarla ortalaması yükseltilen çocuklar ise hiç hak etmedikleri halde, daha iyi okullara yerleşebilecek puanlar alıyorlar.
Aslında bazı okulların kendi öğrencilerini avantajlı kılmak için “hormonlu not” verdikleri öteden beri biliniyor. Bakanlık da bu konuda inceleme yapıp ceza kesiyor. Ama ne kesilen cezalar çocuğun çalınan geleceğini geri getiriyor, ne de hak etmeyenlerden hak etmediklerini geri almak gibi bir sonuç doğuruyor.
“Geçme notu” ile “yerleştirme notu” birbirinden ayrılmalı
Hormonlu olsun veya olmasın, sayısız okulun farklı sebeplerle aynı standartta not vermediği bir ortamda çözüm ne olmalı? Eğitim emektarı, sınıf geçme notunun yerleştirmeye etkisinin ortadan kaldırılmasını öneriyor.
“Altıncı, yedinci ve sekizinci sınıflarda, örneğin matematik dersinden bir sınavı öğretmen yapıyorsa, bir sınavı da bakanlık genel sınav şeklinde yapsın” diyor. Aynı şekilde üniversiteye girişteki OBP'nin hesaplanmasının da dokuzuncu, onuncu, onbirinci ve onikinci sınıflarda yapılacak merkezi sınavlarla olmasının objektiviteyi getireceğini söylüyor.
“Öğrencinin yıllar içinde bu genel sınavlardan aldığı notların bileşkesi belirlesin onun yerleşeceği okulu” diyor ve ekliyor: “Sınıf geçmeye ise hem öğretmenin yaptığı sınav, hem de genel sınavın toplamı tesir etsin.”
Bu yöntemin birçok bakımdan ilave avantajı olacağına da dikkat çekiyor.
Öğrencinin yerleştirme sınavının zamana yayılmasının daha sağlıklı bir başarı belirleme yöntemi olacağının altını çiziyor.
Velilerin, okul idaresinin ve öğretmenlerin öğrencinin durumu ile ilgili erken tedbir alabilmelerinin, mümkün olduğunu düşünüyor.
Velilerde öğrenciyle ilgili gerçek beklentilerin oluşabileceğini de.
“Robert Kolej öğrenci seçerken çok rasyonel davranıyor. Alacağı öğrencilerin en başarılı öğrenciler olmasına özen gösteriyor ve okul notlarına değil TEOG notlarına bakıyor” diyor, Pervin Kaplan’ın konuyla ilgili yazısına atıfla ve ekliyor: “Okul notlarının katılmasıyla hesaplanan sübjektif puanı değil, öğrencinin genel sınavdan aldığı objektif puanı geçerli kabul ediyor, kendisi için öğrenci kabul ederken.”
Her sistemin önceliği adalet olmalı
Bu ülkede çocuklar eşit şartlarda çıkmıyorlar hayat kavgasına.
Bazı aileler her imkânı çocuklarının önüne sererken, bazılarının gücü sadece mahalledeki okula göndermeye yetiyor.
Ama yapısal adaletsizlikle malul bir ülkede genel sınav, her şeye rağmen “aşağıdakiler”in “yukarı” çıkması için bir fırsat oluyor.
Yapılması gereken, onun eşitlikçi özünü zedeleyen bütün delikleri tıkamak olmalı. “Okul puanı” bu sistemin topuğundaki ufak bir delik. Ama aynı zamanda etkisi bir çocuğun geleceğini belirleyecek kadar büyük bir delik.
Bu veya başka bir öneri size makul gelebilir veya gelmeyebilir. Ama eşitlikçi bir sınav sistemine ihtiyacımız olduğu açık ve bunun üzerine herkes bildiğini söylemeli.
Bir adalet meselesi aslında bütün konuştuğumuz.
Yarışa zaten epeyce zor şartlarda giren dezavantajlı çocuk, bütün engelleri atlatıp tam öne geçecekken, rakibine verilen “doping” anlamına gelen fazladan notla geri kalıyorsa, bu sistemin tıkanması gereken deliği var demektir.
Yeni sınav sistemi nasıl olursa olsun, toplu iğne başı kadar bir deliğe (örneğin “takdir marjına”) yer vermemeli.
Çünkü oradan girecek ateş, o dezavantajlı çocuğun geleceğini yakar. Onun vebalini de kimse üstüne almak istemez herhalde.
HABERE YORUM KAT