Temsil ve Adalet
“Onlara boyun eğdirecek şeyin haberleri, onlara gelmiştir.
Tam bir adalet ile. Fakat uyarılar bir yarar sağlamadı.”
(Kamer, 54/2-3)
28 Şubat’ın hemen öncesiydi. Okulda vakit namazlarını kaçırmayan, bulduğu her fırsatta İslam ve İslam’ı temsil ettiğine inandığı tarihi bir şahsiyetten söz eden öğretim elemanı bir kardeşimiz vardı.
Gel gör ki, öğrencilere karşı çok sert, acımasız, biraz da cimriydi. Kendisine itiraz eden birçok öğrenciye takar, sınıfta bırakırdı.
Önceleri imalı sözlerle, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” kabilinden yakıştırmalarla kendisini uyardık, anlamadı. Sonra da aramızda düzenlediğimiz bir toplantıda açıkça konuştuk, kendi argümanları ile itiraz ve inat etti.
Bir gün 2-3 arkadaş yanına gittik ve “Rektörlük özel araştırma yapıyormuş, Personeli; namaz kılan, eşi kapalı ve İslamcı diye fişleme yapılıyormuş!” dedik. Kardeşimiz o günden sonra bütün bu faaliyetlerini gizlemeye başladı.
Amacımız üzüm yemekti oysa bağcıyı dövmek değil.
…
Fi tarihte, tren istasyonundan evime doğru gidiyordum. Önümde kılık kıyafet ve simasında ki tarz ile İslami çağrışımlarda bulunan orta yaşlı bir kardeşimiz yürüyordu. Kaldırımın ortasından, heybetli ve kendinden emin yürüyüşü biraz da hoşuma gitmişti.
Birden, karşı yönden gelen yine orta yaşlı, dekolte denilebilecek tarzda kıyafetli ve yürüyüşü de bir hayli kışkırtıcı bayanla çarpıştı. Kadın argo bir sözle uyarıda bulundu. Adam “Hanım hanımcık yürü, edebini bil!” diye tepki gösterdi. Tartışma birden ideolojik boyuta döndü. Yobazlık, çağdaşlık aldı yürüdü.
İki damla gözyaşı süzüldü gözlerimden, dilim tutuldu sessizce uzaklaştım, belki de kaçtım.
…
3-5 yıl önce, şehrin işlek bir yerindeyiz, hak ve adalet için basın açıklamamız var. Onurlu ve dik duruşlu bir açıklama okundu ve bütün ailem birlikte oradayım.
Eylemin ardından bir arkadaşım bana yaklaştı. En ön safta, oldukça da etkin konumda bir kardeşimizi gösterdi. “İş hayatında rüşvetsiz iş yapmaz, borçlarını geciktirir, alacaklarına karşı da hiç toleransı yok!” dedi.
Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. İftira da olsa, gerçekte olsa içimi bir sıkıntı kapladı. O gece gözüme uyku girmedi.
…
“Tevhid, Adalet, Özgürlük!” Bu şiar kimliğimize dönüşmüştü.
Gün oldu harman döndü. Kardeşlikler çorak toprakta yeşermez oldu. Ağladık, çırpındık, konuşmak istedik.
Bize; şimdilik bir kenarda durun, zamana bırakın soğusun dendi. Birinci şiar tevhidin gereği birlik gitti. Adaletsizlik, maslahat karşısında eridi. Özgürlük fitne çıkmasın telaşesi ile rafa kalktı.
Üç şiar helvadan putlar gibi yendi.
…
“Ey peygamber hanımları! Siz, diğer kadınlardan birisi gibi değilsiniz. Eğer Allah’tan korkuyorsanız, edalı konuşmayın ki kalbinde hastalık olan arzu duyar. Uygun şekilde konuşun.” (Ahzab, 33/32)
Din “borç”tur. (2/282, 7/105) Borca sadık kalmak ahlaktır. (30/47, 71/27) Ahlak adalettir. Adalet merhamettir. (9/128) Kişilerden topluluğa, kurumlardan devletlere temsil iddiasındakilerin davranışları sıradan bir davranış değildir.
“Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (4/58)
“Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın.” (Maide, 5/8)
Temsil yetkisi; ehil/ilimde rusuh olmayan, pasif, ahlaki zafiyette veya sloganik kişilere geçince adalet aksamaya başlar.
…
“Allah şu iki adamı da örnek olarak veriyor: Birisi, dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve efendisine yük. Onu nereye gönderse hayır getirmez. Onunla; adaleti emreden ve dosdoğru bir yolda olan kimse eşit olur mu?”(Nahl, 16/76)
“Eğer müminlerden iki grup savaşa tutuşurlarsa, aralarını düzeltin. Eğer biri diğerine tecavüz ederse, Allah’ın emrine dönünceye kadar tecavüz edene karşı savaşın. Eğer dönerse, aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın. Şüphesiz Allah, adaletli olanları sever.” (Hucurat, 49/9)
Adalet ile ilgili bir sorunla karşılaşıldığında maslahat icabı görmezden gelinir. Sorumluluk sahipleri olması gerekenler, bize ne aranızda halledin denilir. Devrim ya da ülke çıkarları her şeyin önünde denilir. Sonra da huşu içerisinde fitneyi engelledik diye düşünülür. Hak adına hakkın çiğnendiği fark edilmez. Ruhunu kaybetmiş ilkeler, ilkeleri olmayan ruhla baş başa kalırız.
“Ey iman edenler! Adalet ile hükmeden hakimler ve Allah için şahitler olun. Şahitliğiniz kendi aleyhinize veya çocuklarınızın ve yakınlarınızın aleyhine olsa bile, zengin olsun fakir olsun doğru şahitlik edin. Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Adaletten sapmamak için heveslerinize uymayın. Eğer dilinizi eğip bükerseniz ve yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa, 4/135)
…
“…Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın elbette etrafından dağılıp giderlerdi…” (Ali İmran, 3/159)
Uyarılar fayda vermezse;
“Onlara boyun eğdirecek şeyin haberleri, onlara gelmiştir.
Tam bir adalet ile. Fakat uyarılar bir yarar sağlamadı.
Onlardan yüz çevir. O gün çağırıcı onları hoşlanmadıkları bir şeye çağırır.” (Kamer, 54/2-4)
YAZIYA YORUM KAT