Tek Yol Ata/Türkçü Diplomasi Kardeşliğiymiş!
Türkiye PKK-PYD’yle savaşıyor, “Esed’le masaya otursaydınız böyle olmazdı” diyorlar. Türkiye’nin Amerika’yla gerilim ve çatışması artıyor, “Esed’le barışsanız bunlar başımıza gelmezdi” diyorlar. Suudi Arabistan ve Mısır’ın başını çektiği Arap Birliği Barış Pınarı Harekâtı dolayısıyla Türkiye’ye karşı bir kınama kararı çıkarıyor, “Şam’la uzlaşmazsanız daha kötü şeyler olacak” diyorlar. Zannedersiniz ki Suriye’yi yönetebilmekten aciz bir cinayet şebekesinin eli kanlı şefi Beşşar Esed Orta Doğu ve küresel ilişkileri tanzim eden karizmatik bir lider.
Kemalist cephenin bileşenleri tarafından Beşşar Esed’in inatla vurgulanan meşruiyeti ve vazgeçilmezliği aslında Suriye halkının temel hak ve özgürlük talebini, Türkiye’nin bu talebe sahip çıkışını gayrı meşru ilan etmektir.
Ağır bombardımanlarla çökertilen şehirleri, milyona varan kayıpları, iki milyonu aşkın yaralı ve sekiz milyona yakın mülteciyle Suriye’nin geldiği bu korkunç tabloyu ısrarla ve inatla Erdoğan’ın neo-Osmanlıcı emellerine hamletmek ağır bir akıl hastalığı değilse eğer ya ideolojik bir düşmanlığın ya da bir başka devlet namına yürütülen nüfuz casusluğunun tezahürü olmalıdır. Putlaştırılırcasına tekrar edilen Suriye’nin toprak bütünlüğü söylemi ne Baas/Esed rejiminin cinayet ve işkence tarihini tartışmaya müsaade ediyor ne de PKK-PYD liderliğinde kurulmak istenen garnizon devlete karşı alınacak makul tedbirlerin hayata geçirilmesine geçit veriyor.
Aziz Putin ve Kutsal Rusya Aşkına
Amerikan Başkanı Trump’ın Twitter mesajları ve rezilliğin zirvelerini zorlayan son mektubuna değinmeden önce 1970’lerden sonra tekrar moda olan şu Rusya güzellemelerine ve Arap nefretiyle at başı giden Ümmet düşmanlığı kampanyalarına temas etmekte fayda olur herhalde. Trump Suriye’deki Amerikan askerlerini bölgeden çekme kararını ilan ettiği günlerde en dikkat çekici fakat hiç de şaşırtıcı olmayan gelişme neydi? Elbette ki Rusya’nın PKK ile Esed rejimini hızlı bir biçimde masaya oturtmaya matuf mekik diplomasisiydi. Hem Esed rejimi hem de PKK hemen hiçbir çatışma yaşamadan ancak araya giren kısmi soğukluğu gidermek amacıyla Rusya’nın himayesinde nikâh tazeleyerek yollarına devam kararı aldılar.
PKK’ya karşı etkin mücadele için aşkla şevkle Ankara-Şam mutabakatını öneren çevreler Esed rejimi ve PKK’nın tazelenen nikâhları, Rusya’nın üstlendiği himaye ve arabuluculuk için anlaşılabilir sebeplerle pek de yorum yapmadılar. Tam bu noktada Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Bursalı’nın yaptığı değerlendirmeye değinmemiz gerekiyor. Bursalı’ya göre henüz askeri anlamda bir cephe olarak karşı karşıya gelmemiş olsalar bile Suriye’de adı konulmamış bir “Türkiye-Suriye savaşı” yaşanıyor. Bu savaşı engellemek amacıyla Rusya’nın şimdilik devrede olduğuna dikkat çeken Bursalı aynen şöyle bir cümle kuruyor: “Rusya, sabırla, Ankara’ya girmesi gereken yolu gösteriyor.” (Mademki ‘Suriye’nin birliğini savunuyoruz’ o halde gereğini yapın!, 17 Ekim 2019, Cumhuriyet) Bölge barışı, refahı ve kardeşliğine Rusya’nın ne büyük katkılar yaptığını Ukrayna’ya, Gürcistan’a, Azerbaycan’a, Çeçenistan’a ve nihayet Suriye halkına sorarak Orhan Bursalı’nın tavsiyesinde ne kadar haklı olduğunu teyid edebiliriz elbette. Zaten Rusya’nın ve Çin’in çizdiği rotalar her dönem Türkiye’deki Kemalist-sol örgütler için her zaman kurtuluşun tek yolu olmuştur!
İslam Değil Türklük Kardeş Kılarmış!
Peki, Arap nefreti ile eş güdümlü çalışan Ümmet düşmanlığı mevzusu için ne demeli? “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” gibi içeride despotizmi, küresel alanda emperyalizmi meşru gören çarpıklığı kılavuz edinen Ata/Türkçü ideoloji ve kadroların geçmişten bugüne İslam dünyasını bir bataklı olarak gördüğü malum.
Katil Sisi ve katil Esed’le masaya oturmamızı, despotik rejimlere başkaldıran Müslüman halklara asla ve kat’a destek olmamamızı salık veren Ata/Türkçü kadrolar şimdilerde “neden Araplar Barış Pınarı Harekâtına destek vermiyor?” diye feryad ediyorlar. Daha çirkini Ertuğrul Özkök ve Fatih Altaylı’dan Ümit Özdağ ve Sinan Oğan’a Ata/Türkçü cephe açık bir yalan ve iftira üzerinden Filistin’e ve Kudüs davasına yönelik çirkin bir düşmanlık başlattılar. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. İslam kardeşliği hayal, Ümmet dayanışması yalandır” kampanyasının Müslüman halklara kan kusturan diktatörlük rejimlerini gösterip İslam kardeşliğini karalamaya, Ümmet dayanışmasını itibarsızlaştırmaya endeksli olduğu aşikârdı.
Ancak Barış Pınarı Harekâtı’yla uluslararası kamuoyunda ortaya çıkan tepkileri göz önünde bulundurunca hangi ülkeden, ne kadar destek veya muhalefet ve düşmanlık geldiğinin sağlam bir analizini yapmak gerekiyor. İşte bakın, Amerikan Başkanı Trump’ın Türkiye için Fırat’ın doğusuna yapacağı operasyona yeşil ışık yaktığına dair haber ve yorumların gerçeklerle ne kadar alakası olduğunu görmemiz hiç de uzun sürmedi.
Trump’a çok yakın bir kanal olan Fox News’te yayınlanan ve ardından Temsilciler Meclisi’nde de dağıtılan mektubun ne kadar terbiyesizce, şantaj ve tehditlerle doldurulup kaleme alındığı göz önünde tutulunca Türkiye’nin Suriye ve Orta Doğu siyasetinde ne türden risk ve düşmanlıklarla yüz yüze olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Amerika iç siyasetinde de kabaran öfkeyi izah bakımından Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Başkanı Nancy Pelosi’nin mektubun müzakere edildiği sırada Trump’la tartışıp toplantıyı terk ettikten sonra yaptığı değerlendirme şöyleydi: “Üzülerek söylüyorum ki, toplantıda, Başkan'ın sinir krizi geçirdiğine tanık olduk.” Çelişki ve çatışma düzeyi sürekli yükselen Amerika siyaseti, bürokratik ve askeri yapısı Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’yla PKK-PYD’ye karşı Suriye’de giriştiği operasyonla birlikte daha sarsıcı bir ayrışma ve tartışmanın içine sürüklendi.
İlişkilerin kopma noktasına evrildiği bir vasatta Amerika Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaretin 13 maddelik bir mutabakatla sonuçlanması nasıl yorumlanmalı? Anlaşmanın yürürlüğe girdiği saatten itibaren silahlarının toplanıp mevzi ve tahkimatlarının yıkılarak PKK-PYD’nin Türkiye sınırından 35 KM’lik mesafe uzağa çekileceği bölgede Güvenli Bölge oluşturulması için takvim işleyecek. Henüz anlaşmanın takvime ve sahaya ne oranda uyumlu işleyeceği belirsizse de Türkiye açısından uygulanan askeri ve diplomatik sürecin önemli kazanımlar elde ettiğini ifade edebiliriz.
Bütün bunlar olup biterken ha bire Türkiye’nin sahadaki askeri varlığı tartışan, katil Esed rejimini aklayıp meşrulaştırmak için yırtınan, Suriyeli direniş gruplarını “cihadist, terörist, haydut” diye yaftalayan, işgalci Putin ve Rusya güzellemesi yaparak bölgeye barış geleceğini zanneden Ata/Türkçü diplomasi mantığı Türkiye’yi hala ve sadece basit bir uydu devlet olarak konumlandırıyor. Ata/Türkçü diplomasi, ideoloji ve kadroları itibariyle şimdiye kadar bölgede Esed gibi, Sisi gibi despotik rejimleri beslemekten, küresel düzlemde Amerika ve Rusya’nın emperyal siyasetlerine hizmetçi olmaktan öteye hiçbir misyon ifa etmemiştir, bundan sonra da başka türlü hizmet edemez.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT