Tek hedef, tek iyilik, tek gelecek
Mesafe iyidir. Herkese iyi gelir. Nefes alamadığımız, çıkışsız gördüğümüz her şey için biraz espas zorunlu. Yakın körlüğü, bir kavram olarak siyasette kullanılmıyor belki ama en fazla siyaseti kilitliyor.
Belki de bu yüzden Türkiye'nin en kronik, en ağır meselelerine çözüm daha çok Türk dış siyasetinden geliyor. Bulunduğu yeri doğru yorumlayan vizyonuyla dış siyaset, Türkiye'nin sorunlarına çare oluyor.
Bugün Ermenistan konuşuluyor, yarın aynı vizyon Irak'ta sonuçlarını yaratacak.
Türkiye'de her türlü yeniliği komplo teorileriyle açıklama alışkanlığı dış algısıyla ilgili. 'Dış' tehdit demek çünkü. Dışarısı, kötülüğün kaynağı. Dört yanı düşmanla çevrili bir ülkede yaşamaktan yorgun düşen zihinler, komplo teorilerini en güvenli sığınak belliyor.
Bu zahmetsiz refleksin altındaki güvensizliği vurgulamaya gerek yok elbet. Ama artık güneş balçıkla sıvanmıyor.
Türkiye'nin içine girdiği bir yol var ve bu yol ne Türkler, ne Kürtler ne de iddia edildiği gibi dış güçlerle ilişkili.
Tarih, bazı kavşaklarda durup düşünmesi için bazı topluluklara şans tanır. Tercihini iyiden ve insani olandan yana kullanması için yol gösterir. O yola girilecek mi?
Bütün sorun bu aslında. Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin, Amerika'nın, Rusya'nın ve dahi Avrupa'nın çok çok üstünde oluşan bir gerçek bu. Bu tabloda dengeler muhakkak etkili ama belirleyici olan o ortak ruhun gösterdiği yer. O yerde şiddet artık bir araç değil. O yerde barışçı politikalar zorunlu. O yerde iktidar daha fazla şiddetten değil, insan hayatına verilen değerden besleniyor. Bu olguyu doğru hesaplayanlar, bir güç olmanın ve o gücü iyilikle donatmanın araçlarını doğru kurarlar.
Bugün muhalefet, en iddialı meydan okumasını yapıyor olabilir, Kürtler süreci yetersiz ve sorunlu değerlendirebilir. İçişleri Bakanı'nın açıklamalarına burun kıvıran herkes itirazını dile getirebilir ama şunu bilmek gerekiyor; yürünen yol hiç kimsenin mutlak inisiyatifiyle belirlenmeyecek.
Çünkü yolun doğası büyük bir mutabakatı dayatıyor. Zamanın ruhu daha derin mutabakatı şart koşuyor. Kürtler de, MHP de, CHP de yer alacak bu süreçte. Türkiye, bulunduğu kavşakta seçimini insandan yana yaptığı için bu olacak.
Kışlada elinde pimi çekilmiş bombayla ölen askerin hikâyesi, bu tercih böyle yapıldığı için gün yüzüne çıkıyor.
Güneş artık balçıkla sıvanmıyor. Önümüzde bir yol var. Türklerle Kürtlerin kaderi hiçbir dönemde bu kadar kesişmemişti derken söylemek istediğim buydu. Bu yol, yeni araçlar dayatıyor. Bildiğimiz bütün araçları, bildiğimiz kelimeleri yenilememiz gerekiyor. 'Tek dil, tek bayrak, tek vatan' derken bütün bunların içeriğini yeniden tanımlamamız gerekiyor. Tek bayrağın hilalini, kızılını değil elbet ama ona bakışı değiştirecek bir kuşatıcı siyaset gerekiyor. Üniter devletin sınırlarını zihinlerimizde hakkaniyetli kılmak için ortak bir ruh yaratmak gerekiyor.
Tarih, imparatorluktan ulus devlete seyrederken Türkiye bunun dışında kalamamıştı. Sonuç yıkıcıydı. Baskıcı yönetim katliamları getirdi. İsyanlar oldu. Şimdi başka bir gerçeğin sınavındayız.
Komplo teorilerinin sığ sularında boğulanlar bu gerçeği göremeyebilirler ama önerilen diğer yolların çok kanlı fantezilerle bezeli olduğu da biliniyor. Daha büyük bedel ödemeye hiç kimse hazır değil. 'Gerekirse dağa çıkarız' diyen siyasetçiler, yaptıkları çağrının coşkusuna kapılmış olabilirler ama artık çıkılacak dağ da görünmüyor. Zamanın ruhu dağın da anlamını değiştirdi çünkü. Dağda otuz yılını geçirmiş olanlar bir çıkış için çabalarken siyaset herkesi düze çağırıyor.
Türkiye, bir kavşakta. Bu kavşak her halükarda dönülecek. Tarihin bizi, tercih yapmamız için tuttuğu bu kavşağa güvenmek zorundayız.
Sonrası için net öngörülerde bulunmak imkansız olsa da korkularımız ve kendimize duyduğumuz güven belirleyici olacak.
Siyasi partilerin refleksleri, Kürtlerin refleksleri yolun devamını belirleyecek.
ZAMAN GAZETESİ
YAZIYA YORUM KAT