Tehdit, korkunun çocuğudur!
Yıllardır konuşuyor, yazıyorum. Meramımı sükûnet içinde ifadeye özen gösterdiğimi, kışkırtmadan, abartmadan, gereksiz sertleşmelerden kaçındığımı beni okuyanlar, yahut dinleyenler bilir...
Buna rağmen bir taifenin yazılarımdan ve konuşmalarımdan rahatsız olduğunu da görüyorum. Ve bunu son derece doğal sayıyorum. Herkes aynı şeyleri düşünse, aynı şeyleri yazsa, aynı şeyleri konuşsa, düşünebiliyor musunuz, dünya ne kadar çekilmez olur!
İyi ki, insan adedince farklı fikir, düşünce, anlayış var. Yanlış olan bu değil. Yanlış olan, “en doğru”yu bulmak için “ihtilâf”lardan yararlanmak varken, ihtilâfları kavga zeminine dönüştürmektir.
Bir intikam sendromuna girip tehditler savurmak ise insanlığın en alt noktasıdır: Çünkü, tehdit en büyük âcziyettir.
Bir televizyon açık oturumunda, “ilim adamı” titrini üzerinde yama gibi taşıyan bir profesör, durmadan bağırıyor, aşağılıyor, hakaret yağdırıyor, güya benim fikrimi çürütüyordu...
Oturumu idare eden kişi cevap verip vermeyeceğimi sordu. Ben de sayın profesörün dediklerinden hiçbir sonuç çıkaramadığımı belirttim. Bunun üzerine sayın profesör tekrar bağırmaya, aşağılamaya, hakaret yağdırmaya başladı...
Elimde kalem ve kâğıt bekliyordum. Ama not alabileceğim hiçbir şey söylemiyordu...
Oturumu idare eden tanınmış televizyoncuya dönüp dedim ki: “Beyefendi bağırıyor; bağırmak fikir değildir. Beyefendi hakaret yağdırıyor; hiç bir hakaret düşünce ürünü değildir. Beyefendi kendisi gibi yaşamayan, dünya görüşü kendisiyle uyuşmayan herkesi suçluyor; elimde kalem beklediğim ve dikkatle dinlediğim halde, cevap vermeye değer hiç bir fikir, hiç bir görüş, hiç bir düşünce bulamadım. Onun üslubuyla bağırıp çığıramayacağıma göre, bendeniz susmayı tercih ediyorum. Sadece bir soru yönelteceğim: Lütfen kendilerine sorar mısınız, beyefendi bu denli cahil kalabilmek için acaba özel eğitim mi almış?”
Tabii karşılık olarak yine bağırışlar, çığırışlar aldım.
Şunu anlatmaya çalışıyorum dostlarım; öfke fikir değildir. Eğitim filan gerektirmez. Bu yüzden en karacahilimiz, en âlimimizden daha fazla öfkelenebilir...
Ayrıca öfke, nefse verilen bir rüşvettir. Nefsani tatminin dışında bir şey kazandırmaz. Ancak öfkelerimizi kontrol edebildiğimiz ölçüde insanız.
Tabii insanlıktan nasipsiz insanlar da var... Onlardan farklı olmanızı hazmedemezler... Toptan reddeder, kabullenemezler... Hor görür, hoş göremezler.
Sizi değiştirmeye, tümüyle kendilerine benzetmeye çalışırlar. Doğru düzgün fikirleri olmadığı için de hemen tehdide yeltenirler.
•
Kırk yıldır yazıyorum. Ama tehdit ve küfürlere hâlâ alışabilmiş değilim...
Türkiye gibi bir ülkede, kırk yıldan beri düşündüklerini radyo, gazete, televizyon ve kitap gibi iletişim araçları vasıtasıyla açıklama cesareti gösteren kişiye madalya vermek lâzım. Madalyadan geçtik, isimsiz, adressiz tehditler geliyor.
Biz meçhul insanlar değiliz. Yerimiz belli, yurdumuz belli. Konuşmak isteyen herkesle konuşan, tartışmak isteyenlerle de tartışan bir yapımız var. Tek şart, tartışmaların medeni, mantıkî, ahlâkî ve ilmî seviyede olması... Başka türlüsü zaten gevezelik olur ki, vakit kaybı dışında işe yaramaz.
Tartışmak yerine, neden tehdit etmeyi seçtiklerini anlayamıyorum. Bu aczi kafama sığdıramıyorum.
Anlaşılan tartışmaktan korkuyorlar. Çünkü tartışmak için bilmek lâzım. Bilmek için de öğrenmek... Öğrenmek, çalışmayı, emek vermeyi gerektiriyor. Oysa bağırıp çığırmak, ya da imzasız mektuplarla tehditler savurmak hiç bir emek gerektirmiyor.
Yine de bir iyilik edip akıntıya kürek çektiklerini söylemek isterim. Bendenizi korkutabilirler, çünkü can taşıyorum, ama korkularıma teslim olmam. Korktuğum için inancımı, fikrimi, düşüncemi değiştirmem. Bana göre, korkmadığı ölçüde değil (çünkü her insan bir şeylerden korkar), insan korkularına teslim olmadığı ölçüde insandır!
Sadece peşin hükümcülüğümüze çok üzülüyorum. Farklı fikirlere, değişik düşüncelere saygıyı öğrenememiş, çocuklarımıza da öğretememişiz...
Bırakınız bir birimizin düşüncelerine saygı göstermeyi, hatta bir birimize tahammül etmeyi bile başaramıyoruz. Ama sıra söze gelince, yaradandan dolayı yaradılanı hoşgörüyoruz!
Fikri derinlik yerine slogan stokumuz var. Sloganlarımıza ters gelen yaklaşımları anında mahküm ediyoruz. Alternatif arama cehdimiz yok. Çünkü ne aileden böyle bir yaklaşım görmüşüz, ne okuldan, ne de çevreden...
Öğrendiğimiz tek yol şiddet! Bu da bazen tehdit biçiminde, bazen de, liselerimizde yaşandığı gibi, bıçaklı saldırı şeklinde kendini dışa vuruyor.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT