1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Teferruattan birkaç konu
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Teferruattan birkaç konu

06 Aralık 2008 Cumartesi 05:07A+A-

Son günlerin en muteber konusu olan “Tuncay Güney/ Kod adı İpek” ile başlayalım.

Haftalardır gazete sayfaları ve televizyon ekranlarının baş misafiri olan bu kişinin “istihbarat” elemanı olduğuna dair son günlerde ortaya dökülen bilgiler –nedense- bazılarını çok şaşırttı.

Günlerce süren görüntülü-görüntüsüz açıklamalarını okuyup-dinleyenler sonunda gerçekten bir “haham”la karşı karşıya olduklarına kanaat getirmişlerdi herhalde. Başına kippa geçiren herkes “haham” olabiliyorsa, dünyada bundan kolay bir iş olmasa gerek. Yeni tanışılan bu kişinin İbranice bilip bilmediği bile sorulmadan “haham” olarak takdimi o derece kolay oldu ki, Musevi cemaati bile sonunda dayanamayıp bir yalanlama yayınlamak mecburiyetinde kaldı.

Tuncay Güney'in MİT elemanı olduğu ileri sürülünce MİT'ten bulanık bir açıklama geldi. Ardından bazı köşe yazarlarının MİT tarihine ilişkin çarpıcı iddialarına sıra geldi. Ve nihayet, Güney'i MİT içinde himaye ettiği söylenen Mehmet Eymür'ün (bir gazeteye göre) “kontratak”ı.

Türkiye'de sakin ve güvenli bir vatandaş olarak yaşamak gerçekten zor.

İstihbarat örgütlerinin hiçbir ülkede rahat durmadığı bir gerçek. Ancak hangi ülkede bu bilgiler bizde olduğu kadar revaçta ve çeşitliliktedir?

Bu söz düelloları sürecinde beni en çok şaşırtan husus ise, açıklama sahipleri ile toplumun baş başa bırakılması. Sanırsınız ki, MİT hepten sahipsiz bir kurumdur.

Oysa, söz konusu düelloyu seyredip kendine göre bir sonuç çıkarması beklenen toplumun MİT'in doğrudan bağlı olduğu Başbakanlık tarafından -resmi kılıkta da olsa- bilgilendirilmesi gerekmez mi?

“Kontrterör Merkezi”nden Eymür'ün “kontratak”ında da söz ediliyor. Eymür, MİT açıklamasından bahisle “Keşke 'Kontrterör Merkezi'ni bu kızgınlığa alet etmeselerdi” diyor.

Demek ki (MİT açıklamasında da geçen) “Kontrterör Merkezi” adında bir merkez gerçekmiş.

Peki herkesin kolaylıkla telaffuz ettiği bu merkezin adının açılımı ne?

Açılımı basit: “Kontrespiyonaj”, yani “karşıcasusluk” benzeri bir sözcük bu. “Kontrterör” , “karşıterör” sözcüğünün istihbaratçı dilindeki şekli.

İyi ama hani “terör” şöyle böyle idi; her görüldüğü yerde ezilmeliydi.

Bu doğrultuda ilerleyince, “karşıterör”ün uygulayıcısının adı da “karşıterörist” olduğuna göre, bu hikayeden, devletin bir dönem kendi eliyle “terörist” merkezi kurduğunun resmen ilan edildiğini sonucunu mu çıkarmamız gerekiyor?

“Kontrespiyonaj”ı biliyoruz, hakkında yüzlerde film çekildi; “Terörle mücadele merkezi” gibi bir kuruluştan söz etmek de makul, çünkü mesele ciddi; ama bir devletin “terör”e terörle cevap verecek bir “kontrterör merkezi” kurdurabilmiş olması eğer istihbaratçılar ve gönüllü istihbaratçılar arasındaki geçen tartışmada dile getirildiği gibi doğru ise, “Kod adı İpek” ile filan uğraşmayı bırakıp söz konusu “terörist merkez”in kurulup çalıştırıldığı dönemde hükümet eden siyasetçilerin ve onlara akıl veren yüksek bürokratların ifade vermeye çağrılmaları gerekmez mi?

* * *

Bu sıkıcı konuyu hızla terkedip “eğlenceli” bir konuya geçelim hemen:

Hürriyet'in haberiydi: “Koç'un yöneticileri zam istemiyor.”

Bu açıklamayı yapan kişi, Koç Holding CEO'su Bülent Bulgurlu.

Bulgurlu krizden bahisle “Koç holding'in beyaz yaka çalışanlarının, özellikle yönetim kadrosundakilerin, büyük sağduyu göstererek bu yıl zam almak istemediklerini” açıklamış.

Gerçekten bomba gibi bir haber bu...

Holding'in CEO'su başta olmak üzere “özellikle yönetim kadrosundakiler”, hem de “büyük sağduyu göstererek” bu yıl zam istemediklerini söylemişler.

Peki holding bünyesindeki işçilerin durumu ne? Şöyle:

“işçilerimize tam ücretli ve kısmi ücretli izin kullandırılıyor, vardiya sayılarımızı azaltıyoruz.”

Peki bir tahminde bulunun şimdi: Ülkenin büyük holdinglerinin CEO'ları ve etraflarındaki yönetim kadrosu yılda ne kadar kazanır acaba? 2 yüz bin dolar mı? Yoksa 5 yüz bin dolar mı? Yoksa....?

Peki şimdi de şu soruya cevap verin: Böyle bir geliriniz olsa siz yıllık zam ister misiniz? İlaveten de şu soru: Bu zamdan vazgeçtiğinizi açıklayarak haber olmak ister misiniz?

Ben istemezdim doğrusu. İstemezdim, çünkü milletle alay ettiğim gibi –haklı- bir sonuç çıkarılabilirdi bundan.

* * *

Taraf'taki fotoğraf tek başına durumu iyi özetliyordu. “Devletin Zirvesi”nin (çok yazdım ama bir kere daha tekrar etmenin zararı yok: “Devletin Zirvesi” tamamen bizim uydurduğumuz bir terimdir. Yani yok öyle bir “zirve”.) Güven Tatbikatı'nın provalarına ilişkin görüntüleri izliyor.

Tam adı “Güven 2008 Milli Kriz Yönetimi Tatbikatı” olan bu tatbikat içinde “asimetrik tehditler”, “enerji güvenliği”, “nüfus hareketleri”(?) “siber saldırı” gibi muhtemel tehditler karşısında alınacak önlemler sergileniyormuş.

Ancak muhtemel tehditler arasında şu da yer alıyormuş: “Asılsız soykırım iddiaları”.

(Taraf'ın yayımladığı fotoğrafta heyet bu tehdite karşı geliştirilen tatbikatın provalarına ilişkin görüntüleri mi izliyordu acaba?) Bu ne olduğu belirsiz tehdit hakkında Erdal Şafak da (Sabah) güzel şeyler yazdı.

Şu gözlemler mesela:

“Bunu hiç de hayra alamet görmüyoruz. Çünkü Ermeni soykırımı iddialarının önümüzdeki dönemde ciddi bir krize yol açması olasılığı bulunduğu, 'Milli alarm sistemi'nin ona göre hazırlanmasına başlandığı anlamına geliyor.”

Yazar haklı; önümüzdeki dönemi de “Yeni bir soykırım iddiası daha, milli alarm düğmesine basın hemen!” diyerek mi geçireceğiz yoksa?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT