Tebliğ ve Mücadelemizde Ölçü
Özgür-Der Bursa şubesinin alternatif eğitim programları kapsamında düzenlediği aylık seminerlerinden bu dönem üçüncüsü “Tebliğ ve Mücadelemizde Ölçü” başlığı altında Yılmaz Çakır’ın katılımıyla Ördekli Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
Program Mülk suresinin 1. ve 2. ayetlerinin mealinin okunmasıyla başladı. Program giriş konuşmasının ardından Yılmaz Çakır’ın sunumuyla devam etti.
Mücadelenin zaruri olduğunu ve bu mücadelenin Kur’anda mizan kavramıyla anlatılan ölçü çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerektiğini söyleyen Yılmaz Çakır Türkiye’de azımsanmayacak bir geçmişe sahip olan islami mücadelenin mirasyedi misali bazı çevrelerce harcandığını ve ölçüsüzlüklerin ortaya çıktığını dile getirdi. Çakır ortaya çıkan ölçüsüzlükleri ve çözüm yollarına vurgu yaparak 4 kısma ayırdığı dini anlamadaki ölçüsüzlükleri sıraladı:
1) Zahiri/Şekilci Yaklaşımdaki Ölçüsüzlükler
Bu konuya Haricileri örnek vererek başlayan Çakır pek çoğunun Kur’an hafızı, alınlarında secde izleri taşıyan ve dizleri nasırlaşan bu müslümanların basiretsizlikleri dolayısıyla “Hüküm Allah’ındır” sloganını kullanarak Hz. Ali’nin tabiriyle galip gelinecek bir savaşta Muaviye’nin galip gelmesine neden olduklarını ve yakın bir geçmişte benzer bir olayın DAEŞ örneğiyle zuhur ettiğine vurgu yaptı. Bu kişilerin sahih bir imanla yola çıktıklarına inandığını söyleyen Çakır, Ahmed b. Hanbel’i örnek vererek devam etti. Ahmed b. Hanbel’in dönemindeki akılcı yaklaşımlarıyla hükümleri tevil edenlere karşı bir tutum olarak sıkıntılı bir hadisin bile akli dayanaktan daha evla olacağını söylediğini belirten Çakır şu sözleriyle devam etti “Derdi tasası saygı değerdir, dinin esaslarını tevil adı altında uçurup kaçıran, anlamın peşinden gidiyorum derken anlamı yok eden insanlara karşı Kur’an’ın ve sahih hadisin üzerinde hiçbir yorum üretilemeyeceğini söyleyerek yanlış anlaşılmaları engellemeye çalışıyordu.”
Yılmaz Çakır hurma aşılama hadisesini (Medine’ye hicretten sonraki ilk yıllarda gerçekleşen bu hadisede Resulullah’ın kendi fikrini söylemesini vahyi bir hikmet olarak gören müslümanlar hurma ağaçlarını aşılamamış ve kötü bir hasat dönemi geçirmişlerdi.) ve Medine dönemindeki bazı tıbbi rivayetleri aktardıktan sonra bazı düşüncelerin coğrafyadan coğrafyaya ve zaman değiştikçe farklılaşabildiğine dair örnekler verdi.
Zahiri yaklaşımın her türlü yoruma kapıyı kapatmasının ortaya çıkardığı ölçüsüzlükleri sıralayan Çakır ölçüsüzlüklerden diğeri olan Batıni ölçüsüzlüklere geçti.
2) Batıni/Sufi Yaklaşımdaki Ölçüsüzlükler
Lafzın ortadan kaldırılıp içindeki mananın aranmasını temel alan, ayetlerin sırri yorumlanmasıyla namazın ve haccın yükümlülükten çıkarılmasına kadar varabilen bir ölçüsüzlük olduğunu belirten Çakır, cihad örneğiyle devam etti. Cihadın bu çevrelerce sadece nefis terbiyesine indirgendiğini ve cephede canla yapılan cihadı değersizleştirip bugün düşmanla girilecek mücadelede son derece sinik bireylerin ortaya çıkarıldığını belirtti.
Bir diğer yaklaşım olarak kalp temizliği adı altında modernist bakış açısıyla Allah’ın kendilerinden ne istediğine karar verenleri eleştiren Çakır, her türlü nassın altında bir mana vardır denerek içinin boşaltılmaya çalışıldığını belirtti. Yılmaz Çakır müslümanlar olarak bu duruma karşı çıkmamız gerektiğini belirterek diğer konu başlığına geçti.
3) Mealcilik Yaklaşımındaki Ölçüsüzlükler
70li yıllarda yaşadığı anıları anlatan Çakır, o günlerde pek çok insanın mealden sakındığını ve meal okumanın insanı sapıklığa götürdüğüne inandığını, 80li yıllara gelindiğinde ise meal okuma oranında artış meydana geldiğine vurgu yaptı. Bu yıllarda bir kesimin Rabbimizin emri üzerine okuyup anlamaya çalıştığımız Kur’an meali dışındaki islami diğer anlayış disiplinlerini tahrip etmeye çalıştığına dikkat çekti. Çakır “70’lerde mealden bihaberdik fakat dinden bihaber değildik. Geçmişte pek çok müslüman meal sayfalarına dokunmamıştı lakin unutmamak gerekir ki 15 asırdır o sayfalar her yere asılıydı.” diyerek ifrat ve tefrite vurguda bulundu.
4) Tarihselcilik Yaklaşımındaki Ölçüsüzlükler
İslam dünyası olarak son yy’a kadar defalarca yenilmiş olmamıza rağmen ilk kez 20 yy’da yenilginin ardından değerlerimizden endişe etmeye başlamıştık diyen Yılmaz Çakır, bu durumun ardından 3 kesimin çözüm yolu ürettiklerini belirterek bu çözüm yollarını sıraladı “Akif ve Afgani gibiler mağlubiyetimize sebep olarak ekonomik ve askeri geri kalmışlığımızı gösterdiler. Diğer kesim ise geri kalmışlığımızın sebebi olarak düşünce değerlerimizin bugünkü problemlere çözüm üretemeyeceğini ileri sürmüşlerdi. Bir kesim ise kitabı tevil ederek bu kitap ve değerlerin 15 asır öncesine ait olduğunu, şu anki sorunlara çözümün başka yerlerde aranması gerektiğini ileri sürmüşlerdi. Sosyal hayatı etkileyen, ekonomiyi etkileyen hatta ibadetlere kadar bir çok konuda yeni manalar aramış ‘Kur’an bir manaya indirilmelidir, onun dışındakiler zarftır, onun içinden mektup çıkarılmalı, işte bu mektup ahlaktır’ demişlerdir.” Yılmaz Çakır bir müslümanla başka bir düşünceye sahip bir insanın ahlak anlayışının bir olamayacağını belirterek (fıtrat gereği belli başlı benzerlikler dışında) böyle bir girişimin ölçüsüz bir tutum olduğunu örneklerle devam ettirmiş, program soru cevap faslının ardından sonlanmıştır.
Haber: Mehmet Ali Kızılaslan
HABERE YORUM KAT