Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Teamüller

06 Ağustos 2010 Cuma 06:09A+A-

Kılıçdaroğlu Başbakan'a "YAŞ'a dokunma" demişti. "Kurumların teamüllerle yaşadığını ve bu teamüllere siyasetin müdahale etmemesi gerektiğini" eklemişti. İlk bakışta bu sözler haklı gibi duruyor.

Yargı dışında devletin her kanadında siyasetin az veya çok müdahil olduğu bir atama ve terfi sistemi işliyor. Askerler bu işi YAŞ'ta kendi aralarında belirledikleri kurallara uyarak çözüyorlar. Kurallar yazılı değil. Ama bu yazılı olmayan kurallara genel olarak herkes uyuyor. Kim nereye atanacağını, hangi rütbeye geleceğini beş aşağı beş yukarı biliyor.

Aslında hiç böyle değil. Kapalı bürokratik kurumlar kendi içlerinde belirledikleri kurallara göre işlerse, burada sadece denetimsizlik ve devlet içinde otonom bir güç ortaya çıkar. Bu otonom güç içinde de bol bol hizipler türer ve hizip çatışmaları ortaya çıkar. Askerî darbe dönemleri, askerlerin kendi kurumsal özerkliklerini pekiştirdikleri ve her konuda dış denetime kapalı tedbirler geliştirdikleri dönemler. İlker Başbuğ, askerî reform gündeme geldiğinde tam iki kere TSK'ya otonomi verilmesi gerektiğini söylemişti. Dışarıdan denetlenemeyen bir kurum dışarıyı denetlemeye kalkar.

Teamül, yazılı hukuk kurallarında boşluk veya belirsizlik olduğu zaman müracaat edilen yazılı olmayan hukuk kuralları; yani örf ve âdetlerdir. Açık yazılı kurallar olduğu zaman kimse teamüllerin arkasına saklanamaz. Hükümetin YAŞ sonrası müdahaleleri teamüllere aykırı değil. Yazılı kuralların işletilmesinden ibaret. YAŞ'ta teamüllere uygun olarak kendi içinde belirlemeleri yapıyor, sonra bunu öneri olarak hükümete sunuyor. Hükümet bir teamülü değil kanuni yetkiyi kullanarak bu öneriyi uygun bulursa cumhurbaşkanına arz ediyor ve imzalar tamamlanıp, atama gerçekleşiyor. Hükümetin o göreve gelecek kişiyi doğrudan belirleme yetkisi yok; ama YAŞ'ın önerilerini geri çevirme yetkisi var. YAŞ seçiyor, hükümet eliyor.

YAŞ'tan gelen önerilerin harfiyen yerine getirilmesi, denetime ve dışarıya tamamıyla kapalı bir yapı ortaya çıkartır. Buna, körlerin ve sağırların birbirini ağırlaması anlamına gelen kooptasyon yöntemi adı veriliyor. Bürokraside bir kişinin atanmasında demokratik iktidar söz sahibi olamazsa denetleme hakkı da olmaz. Nitekim olmadı. Teamül, yazılı hukuk kuralları varken sığınılacak son kale.

Durum, yine Kılıçdaroğlu'nun iddia ettiği gibi bir kriz değil. Türkiye sadece normal bir ülke haline geliyor. Birçoğumuza tuhaf ve inanılmaz gelebilir ama normalleşiyoruz. Ülkenin güvenliğini emanet ettiğimiz silahlı gücü, varlık amacına uygun sınırlar içinde tutamıyorduk. Generaller, kendilerine teslim edilen ve denetlenemeyen gücü, ülkeyi yönetmek ve her işe burunlarını sokmak için kullanıyordu. Bu müdahaleler ve kontrol ettikleri iktidar alanı salt silahlı güce, yani fizikî üstünlüğe dayandığı için akla ve insan doğasına uygun bir yönetim ve hukuk düzeni bir türlü kendini gösteremiyordu. Kaba gücün üstünlüğü birçok karanlık bölge oluşturdu.

Askerin vesayet düzeni, 27 Nisan e-bildirisi ile zirveye çıktı ve düşüşe geçti. Son üç yıldır Türkiye, askerî vesayetin tasfiyesine tanıklık ediyor. 2010 YAŞ'ı, bu konuda geçilen ikinci önemli dönemeç. Ne olduğunu, önce gerçek sonra farazî iki soruya cevap vererek anlamak mümkün. Birincisi: Neden üç yıldır Türkiye'de irtica tehdidinden bahseden yok? Bu soruya "neden faili meçhul cinayet yok?" sorusunu ekleyerek diğerine geçebiliriz. Asker siyasî alandan tamamıyla çekilirse terör sorunu sona erer mi? Birinci sorunun cevabını tecrübe ederek öğrendik. İrtica, siyasete hevesli askerlerin sanal olarak yarattıkları bir tehlike imiş. İkincisi, ortaya dökülüp saçılan bilgiler, PKK'nın Ergenekon ile çok derin ve çok sıkı bağlar içinde iş gördüğünü gösteriyor. Bugün PKK'nın Ergenekon adına yürüttüğü savaş, asker sorunu çözüldüğü zaman kendiliğinden sona erebilir.

Hükümet, askerin siyasete müdahalesini ve suç işleyenlerin korunmasını engelleyen bir direnç ve kararlılık gösterdi. Dokunduğu hiçbir teamül yok. Ama dayanması gereken teamüller olmalı. Demokrasiye yönelik bir silahlı tehdit söz konusu olduğu zaman, muhalefet partileri de hükümete destek vermeli ve bu destek sorgusuz sualsiz bir teamüle dönüşmeli. Bu YAŞ toplantısında, soruşturma geçiren generallerin açığa alınmasını CHP ve MHP talep etseydi ne olurdu? Şu olurdu: Demokrasiye ve hukuka sahip çıkma şerefi sadece AK Parti hükümetine ait olmazdı.

Türkiye önemli bir dönemeci geçti, ama yapacak daha çok iş var. Asker-siyaset ilişkisi demokratik hukuk devletine uygun biçimde normalleşmiş bir Türkiye'nin ortaya çıkabilmesi için atılacak daha çok adım var.

 ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT