1. YAZARLAR

  2. Mümtazer Türköne

  3. Tayyar ve Baransu'ya olan borcumuz
Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne

Yazarın Tüm Yazıları >

Tayyar ve Baransu'ya olan borcumuz

27 Aralık 2009 Pazar 02:43A+A-

Hepimiz Şamil Tayyar'a çok şey borçluyuz; Mehmet Baransu'ya da. Hepimiz, yani bizler bir şekilde hedef tahtasına yerleştirilecek kişilerden ibaret değiliz.

Şamil Tayyar'ın, Mehmet Baransu'nun adını hiç duymamış olan, elinden tuttuğu çocuğu ile bir hafta sonu alışveriş merkezinde dolaşan ailelerden bazıları belki de mutluluklarını bu gazetecilere borçlular. Demokrasi içinde yaşamanın, hukuk güvencesi altında bir hayat sürmenin kefili işte bu gazeteciler. Bu iki gazeteci gibi hayatını hiçe sayan, gözünü budaktan esirgemeyen onlarca gazeteci olmasaydı Türkiye bugün kanlı bir diktanın esiri olabilirdi. Sağda solda bombalar patlayabilir, bombaları patlatanlar karşımıza çıkıp müraî bir yüzle huzur ve asayişi sağlayacakları sözünü verebilirdi.

Kirazlıdere'de, Ankara'nın tam göbeğinde, Özel Harp'in karargahında arama yapan savcıların ve nöbetçi hakimin yerine kendinizi koyun. Emrinizde adlî kolluk olarak görev yapan emniyet güçlerinin tamamı, nizamiye kapısında bekletiliyor. Yabancı, üstelik düşman bir ülkenin sınırlarından içeri girmiş gibisiniz. Size gösterilen odalara girip bilgisayarlara bakıyorsunuz. Sizin o ülkenin topraklarına girmenizi sağlayan, odalardaki bilgisayarların hard disklerini kopyalamanıza izin verdiren güç nedir? Nizamiyeden içeri giremeyen polisler mi, bugüne kadar bu gücü savcılara veremeyen hukuk mu? Yoksa daha geride daha büyük bir barikat kurup kameralarıyla, fotoğraf makinelerinin flaşlarıyla bu karanlık bölgeyi aydınlatan gazeteciler mi?

Şayet mesleğinin hakkını veren gazeteciler olmasaydı; Şamil Tayyar ve Mehmet Baransu kariyerlerini riske atıp ellerindeki kalemle bu dev ahtapota karşı hücuma kalkmasaydı, bugün Türkiye nasıl bir ülke olurdu?

Kirazlıdere'deki karargah, Türkiye'nin kirli tarihinin en karanlık bölgesi. Şamil Tayyar'ın bir kolundan çekip bize gösterdiği ahtapotun bütününü gün yüzüne çıkartabilirsek, belki de fail-i meçhul bazı cinayetlerin bu nizamiyeden çıkan birilerinin eseri olduğunu, polis Ankara'nın altını üstünü getirirken katillerin aynı nizamiyeden girip çayını içip tavla attığını öğreneceğiz. Dışarıda bekleyen gazeteci ordusunun silah üstünlüğünü arkasına alıp bu karanlık karargahın odalarında dolaşan savcılar bir ilki gerçekleştiriyorlar. Muhtemeldir ki bir adresi bile tutamayan oda sahiplerinin çekmecelerinde, bilgisayarlarında Türkiye'yi rahatlatacak izler ve ipuçları bulurlar.

Gizlilik, kitapta tanımlandığı gibi ülkemizin hassas güvenlik bilgilerinin düşman ellere geçmesini engellemek için bulunmuş bir çare olmaktan çıktı, devlet içinde suç işleyenlerin arkasına saklandıkları bir zırh haline geldi. Savcılar, hakimler, hükümet erkânı, gazeteciler bu zırhı geçip suça ve suçlulara ulaşamadı. Gizlilik zırhı arkasında çeteler kuruldu, gizlilik zırhı arkasında cinayetler işlendi, yolsuzluklar yapıldı. Hukukun devlet içindeki egemenliğinden emin olana kadar bu zırhı kaldırmak zorundayız. Çünkü bu gizli bilgilere vakıf olacak hiçbir düşman güç, "çok gizli" ibaresiyle cinayet planları yapanların bu ülkeye verdiği zararı veremez. Bütün gizli bilgiler işporta tezgahına düşse, çetelerin yol açtığı tahribat kadar millî menfaatlerimize halel getiremez.

Tayyar'ın ceza almasına, Baransu'nun tutuklanma talebiyle hakim karşısına çıkmasına gerekçe olan "soruşturmanın gizliliği" prensibini de, bu prensibin var oluş amacına uygun yorumlamak gerekir. Tayyar ve Baransu, haber alma özgürlüğünün ötesinde kamu güvenliğine büyük bir hizmette bulundular. Soruşturmanın gizliliğine gerekçe olan hangi prensibi ihlal ettiler ve kime ne zarar verdiler.

Unutmayalım: Devlet içindeki gizli örgütlenmelerin deşifre edilmesi, çetelerin ve suç planlarının açıklanması basit bir haber alma özgürlüğü konusu değil. Cinayetler manşetlere taşınan bu haberlerle önlendi, çeteler bu haberlerle enterne edildi. Öyleyse demokrasinin ve hukukun kahramanları işte bu gazeteciler. Hak ve özgürlüklerimize kefil olan bu gazetecilere, Tayyar'a ve Baransu'ya çok şey borçluyuz.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT