Tayiz: “Esed’e Mühadeleden Yanayım!”
Esed 30 bin Suriyeliyi öldürdü. Bu kadar açık ve net. Bu adamı devirecek herhangi bir müdahaleye karşı çıkmak için bence aklı bayağı bir zorlamak gerekiyor.
Kurtuluş Tayiz, Taraf gazetesindeki yazısında TBMM’den geçen tezkere etrafındaki tartışmalara değindi. Tayiz, 30 bin Suriyeliyi katleden rejimin yıkılması için Türkiye’nin müdahale etmesinin ya da muhaliflere elinden gelen her türlü yardımı yapmasının savunulmasında bir gariplik olmadığını belirtiyor.
Suriye tezkeresi ve savaş rüzgârları
Kurtuluş Tayiz / Taraf
Suriye’ye müdahale olasılığı var mı? Şimdi herkesin aklındaki soru bu. Akçakale’de beş can alan bombanın ardından hükümet, Meclis’i toplayarak sınır ötesine asker gönderme yetkisi aldı. Bu yetkiyi nasıl kullanacağı merak konusu. Her ne kadar Türk topçusu Suriye birliklerine ateş açsa da şimdilik bir savaş olasılığı yok. Ankara’dan yansıyan, tezkerenin “tedbir amaçlı olduğu” yönünde. Bir anlamda bu tezkereyle Esed’e gözdağı veriliyor.
Bir de tabii tezkerenin iç kamuoyuna yönelik kısmı var. Zaten Türkiye’nin tek başına Esed’e müdahale edemeyeceği açık. Dünya böyle bir müdahaleye karşı. Ankara’nın sınırda bir tampon bölge oluşturma isteği bir sır değil, fakat bunun için de savaşa girmeyi göze almak gerekiyor. Rusya, Çin ve İran’ın Esed’e süren desteği gözönüne alınırsa, bu ihtimal de zor.
Bu gelişmeler siyasileri olduğu gibi kamuoyunu da kısa sürede ikiye böldü. Daha Meclis görüşmeleri başlamadan toplum neredeyse Esed’e dış müdahaleyi destekleyenler ve müdahaleye karşı çıkanlar olarak iki ana gruba ayrıldı. Benzer bir ayrışma ve tartışmayı Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi, Hüsnü Mübarek gibi diktatörlerin devrilmesi sırasında da yaşadık. Suriye diktatörü Esed’in son 18 ayda 30 binden fazla insanı katlettiğine bakarak, ben, müdahalede çok bile geç kalındığını düşünüyorum. Araya hiç “emperyalizm”, “büyük devletlerin oyunu”, “kapitalizmin çıkarları” gibi safsataları sokmaya gerek yok. Esed 30 bin Suriyeliyi öldürdü. Bu kadar açık ve net. Bu adamı devirecek herhangi bir müdahaleye karşı çıkmak için bence aklı bayağı bir zorlamak gerekiyor.
Dünya artık böyle bir duruma seyirci kalamaz veya kalmamalı. Bugün dış müdahaleye karşı çıkma yerine, uluslararası toplumu kendi halkını katleden rejimlere müdahale etmeye çağırmaktan yanayım. Hatta Batı’nın suskunluğunu, seyirci kalmasını eleştiriyorum. Türkiye’nin tek başına müdahale etme ve sonuç alma gücü olsa, desteklerim. Ancak Ankara’nın Suriye krizini kötü yönettiğini düşünüyorum. Bu konuda da umutsuzum. Suriye rejiminin arkasında Çin, İran ve Rusya desteği var. Türkiye’nin tek başına bununla baş etmesi zaten imkânsız. Britanya doğrudan müdahaleye karşı, ABD kasım seçimlerine kadar kapalı, Avrupa “itidal”den yana. Bu koşullarda Ankara’nın elinden pek bir şey gelmez. Yapabilirse Esed’in devrilmesi için muhaliflere desteğe devam etmeli, Şam’a karşı açık-gizli elinden gelen her şeyi yapmalı, bugüne kadar olduğu gibi Suriyelilere kucak açmalı, uluslararası toplumun desteğini alabilirse sınırın içerisinde güvenli bir bölge ve uçuşa yasak alan kurmalı...
Şimdilik daha ötesini hayal etmesi bile zor.
***
KANDİL ZAFER SARHOŞU
Yeni Oslo süreciyle ilgili Ankara’dan verilen mesajlara Kandil’den yanıt gelmeye başladı. KCK’nın başındaki isim olan Murat Karayılan müzakerelerin İmralı’da yapılmasına karşı. Yeni Oslo süreci için Karayılan’ın öne sürdüğü şartlar şöyle: “Önder Apo öteden beri söylediğimiz gibi muhataptır. Ancak eskisi gibi paralel iki görüşme olmaz. Eskiden şöyleydi: Bir İmralı görüşmesi oluyordu, aynı heyet gelip bir de Oslo’da görüşme yapıyordu. O mektup meselesi de oradan çıktı. Önderlik o görüştüğü görüşmenin sonuçlarını bir mektuba yazar, o heyet gelir mektubu bizim heyete verir. Yani Oslo, İmralı görüşmelerinin bir devamı olarak yürütülüyordu. Şimdi bu biçimde görüşmelerin başarıya gitmeyeceği anlaşılmıştır. Yani iki şeyin değişmesi lazım: Bir, devletin bir çözüm projesi olması gerekiyor. İki, aynı sistemle olmaz! Eğer görüşme yoluyla başarı sağlanmak isteniyorsa muhatabın —ki Önderlik’tir bu— koşullarının değişmesi gerekiyor. Anlaşılıyor ki görüşme olacaksa artık İmralı’da olmaz. Önderlik kendisi koymuştur: Sağlık- güvenlik- özgür hareket etme koşullarının yaratılması lazım. Devlet bunları yaratırsa, Önderlik görüşür. Diyalog yöntemiyle sorunun köklü bir biçimde çözümü imkân dâhiline girer. Eğer gerçekten Türkiye devleti Kürt sorununu kalıcı bir biçimde çözmek istiyorsa yolu budur.”
Bu şartlar Kandil’in çıtayı ne kadar yükselttiğini gösteriyor. Eskiden devletle diyalog kurmayı bile yeterli görürlerdi, hatta son zamanlarda Öcalan için tek talepleri tecridin kaldırılması biçimindeydi, oysa şimdi Oslo müzakerelerinin başlaması için Öcalan’a ev hapsini önkoşul olarak öne sürüyorlar. Kuşkusuz bu kendilerine olan güveni yansıtıyor ama bu yanıltıcı ve konjonktürel bir duygu, bu koşullarda günlük olarak da değişebilir. Bu ruh hâli, örgütün diyalog ve müzakere fırsatlarını iyi değerlendirememesine yol açar. Kandil, yeni Oslo müzakereleri için —vurgulamak gerekirse— barışçıl bir çözüm için hâlâ yeterli siyasi olgunluğa sahip değil. Başbakan Erdoğan’ın “İmralı ve Oslo görüşmeleri başlayabilir” açıklamasının ardından, adeta zafer kazanmış gibi, bütün örgüt yöneticileri üst üste röportajlar vermeye başladı. Çok kibirli bu söylevler umarım barış fırsatının kaçmasına ve daha çok gencin canına malolmaz.
HABERE YORUM KAT