“Tavanı Tabanı Bir, Hepsi İmha Edilsin” mi Diyorsunuz?
Diyanet’in FETÖ raporu üzerinden Gülenciliğin İslam’dan ne kadar saptığına değinen Hasan Öztürk Yeni Şafak’taki yazısında tavan-taban ayrımının gereksizliğini mi vurgulamak istiyor?
Siyaset, medya ya da akademi dünyasında yıllarca Gülenci yapının ülkeyi ve toplumu ahtapot gibi sarmasını seyretmiş, hatta buna hizmet etmiş isimlerin şimdilerde takındıkları şahin tavırlar insana pes dedirtiyor!
Aşağıdaki satırlar Yeni Şafak gazetesi köşe yazarı Hasan Öztürk’ün “Fetö’nün Günah Galerisi Kitabını Diyanet Yazdı” başlıklı yazısından:
“…Ama raporun ‘dindarlar’a bir şey söylediği açık. O da ‘FETÖ terör örgütünün İslam’ın dışında bambaşka bir dini öğretiye sahip olduğu’ gerçeğidir.
O halde, bu örgütle mücadelenin başladığı günden bu yana, ‘Üstü ihanet, ortası ticaret, altı ibadet’ diye formüle edilen yapısının alttaki ‘ibadet’ kısmının da nasıl bir ibadet ile meşgul olduğu artık ortaya çıkmıştır.
ZİHİNLERDEKİ ‘MESCİD-İ DIRAR’I YIKMA ZAMANI
FETÖ terör örgütü, üstüyle, altıyla bambaşka bir din ve dini öğretinin adıdır. Ve bu sapkın düşüncenin içimizden sökülüp atılması için ilk önce zihinlerdeki ‘Mescid-i Dırarlar’ın yıkılması gerekir.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı rapor bu maksada matuftur.
Başta Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez olmak üzere emeği geçenlerin eline sağlık.”
Bu satırlarda yazar Fethullah Gülen’in anlayışının ne kadar sapkın olduğunu vurgulamakla kalmıyor, onun peşinden gidenlerin de sapkınlığına vurgu yapıyor. Haklıdır, Kur’an ve Sünnet’i bu derece saptıran bir anlayışın peşinden gitmek kabul edilemez, mazur görülemez. Bu saçmalığa, ifsada prim veren herkes tövbe etmeli, yanlıştan dönmeli!
Ama yazarın bu konuyu hangi bağlamda gündemleştirildiği de gözden kaçırılmamalı!
Bu yapıyla mücadele edilirken tavan-taban farklılaşması bağlamında dile getirilen ayrımı hatırlatarak tümünün aynı yanlışın, sapkınlığın parçası olduğunu vurgulamak aynı zamanda tabana yönelik yapılan edilenlerin de haklılaştırılması, mazur görülmesi anlamına gelir. Bunca mağduriyetin, haksızlığın ortasında ortaya konan bu yaklaşım ister istemez asıl niyetin vicdanlarda beliren soru işaretlerini gidermeye, haksızlıkları ve zulümleri meşrulaştırmaya matuf olduğunu düşündürtüyor.
Bu tutum İslami hassasiyet sahibi bir kaleme yakışmamıştır. Müslümanlar birbirlerini temelsiz, sapkın anlayışlara karşı uyarmalı, ifsattan el çekmeye çağırmalı ama aynı zamanda insanların ezilmesine, horlanmasına, mağdur edilmesine yol açan uygulamalara karşı da duyarlı olmalıdırlar. Tersini yapıp, adeta ateşe benzin dökmek olacak şey değildir.
İkinci olarak da yazara şunu sormak lazım: Bu yapının ne kadar sahih din anlayışından uzak olduğunu yeni mi fark ettiniz? Fethullah Gülen’in on yıllar önce yaptığı konuşmaları, yazdığı kitapları sapkınlığa delil diye getirip önümüze koyuyorsunuz da düne kadar bu sapkınlığa karşı neden tavır geliştirmediğinize dair bir izah, bir özür beyan edebiliyor musunuz?
Siz bunca zekanıza, birikiminize, geniş çevrelerle irtibatın sağladığı avantajlara rağmen on yıllar boyu bu yapının ne kadar sapkın bir anlayış temelinde geliştiğini göremediniz! Her yerde bu eklektik, esoterik yapıyı savundunuz, ona arka çıktınız, bu batıl zihniyete karşı çıkan Müslümanları aşırı, radikal diye küçümsediniz! Ama yine de kendinizi mazur görüyorsunuz!
Buna karşın genç insanlardan, küçük esnaftan, memurdan, ev hanımından oluşan on binlerce insanın samimi niyetlerle de olsa bu batıl zihniyete gönül vermiş olması yüzünden acımasızca ezilmesini, hırpalanmasını haklı buluyorsunuz! Burada adalet var mıdır?
HABERE YORUM KAT