Tatvan'da ‘’Kur’an’da Tebliğ ve Sorumluluklarımız’’ Semineri
Tatvan Özgür-Der’de ‘’Kur’an’da Tebliğ ve Sorumluluklarımız’’Semineri Yapıldı.
Cuma günleri Tatvan Özgür Der şubesi tarafından düzenlenen seminerde bu hafta ‘’Kur’an’da Tebliğ ve Sorumluluklarımız’’ konusu vardı. Eğitimci Şaban HAYRAN tarafından sunulan seminerde Habip ECE Kur’an’ı Kerim ve mealini okudu.
Şaban HAYRAN’ın Konuşma Özeti:
HAYRAN,konuşmasına ’’Asra and olsun ki,İman edenler ve Salih ameller işleyenler,birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna tüm insanlık zarardadır’’ayetlerini okuyarak başladı.Kurtuluşun ancak bu şekilde olacağını rabbimiz bize bildiriyor.Çünkü insanlık vahiy ışığından uzak durdukça zarar ve ziyanda olacaktır.Kur’an bizlere bu noktada davet ve tebliğ sorumluluğumuzun olduğunu hatırlatıyor.dedi
Takvaya ulaşabilmek için her türlü kirden uzaklaşmamız gerekir. Kimliğimize ve elbisemize sıçrayan her türlü kiri temizlememiz gerekir. Tertil üzere okunan Kur'an, nefsimizi temizlerken şahsiyetimizi de inşa etmektedir. Tertil üzere ağır ağır, anlayarak okuyacağımız Kur'an bizi hayata hazırlayacaktır. A'raf Suresi 26. ayette Adem oğullarının çıplaklıklarını örtecek ve onlara zarafet katacak elbiseden bahsederken en önemli elbisenin takva elbisesi olduğu belirtilmektedir.
Tebliğ, İslami bir terim olarak Allah'ın emir ve yasaklarını, beyan ettiği bütün hakikatleri, onun istediği ve bildirdiği şekilde insanlara ulaştırıp duyurmaktır. Müslümanlar olarak temel vazifemiz, dinin yaşanması ve yaşatılması, hem kendi nefsimizde, hem de toplumsal bazda islami esasların hakim kılınması çabası olmalıdır. Bu çaba ancak tebliğ sorumluluğu taşımakla oluşur. Her bir müslüman fert olarak bu sorumluluğu taşıdığı gibi Al-i İmran suresinin 102. ayetinde “sizlerden hayra çağıran, marufu emreden, münkerden sakındıran topluluklar bulunsun” denilerek sosyal şahitliğimize vurguda bulunuluyor.
Tebliğ, din mesajını insanlara ilan edip bildirmek, davet de insanları dine çağırmak ve dinin bahşettiği iman ve hidayet nimetinden onları yararlandırmak demektir.Nasihat ise Allah için öğüt vermek anlamına gelir.Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin kendi yakınlarına ve ümmetlerine yaptığı nasihat örnekleri ile doludur. İrşat kavramına gelince, o da insanları gaflet uykusundan uyandırıp hak ve doğru olan yola, Allah'ın gösterdiği "Sırat-ı Müstakim"e iletmek ve bu konuda insanlara rehberlik etmektir. Bu görevi yapan kimselere mürşit denir. Kur'an-ı Kerim onlar için; ‘’İnsanları Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "Ben Müslüman'ım" diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet 33) buyurmuş ve güzel sözlü olduklarını belirterek onları övmüştür. Dedi
Şaban HAYRAN ,tebliğ ve davet çabasına niçin ihtiyaç vardır sorusuna şöyle cevap verdi.
1.İslamın bütüncül kimlik algısı;İslam kimliğinin kuşatıcılığı ve sekülerizmin insan hayatını farklı evrenlere bölmesine karşın islamın bir bütün olarak hayatı değerlendirmesi. Dinin sosyalleşmesi ve hayata hakim kılınması için
2.Toplumsal ıslahın gerçekleştirilmesi için. Arap kıssalarının anlattığı mitolojik uyarı ve öğüt gerektirmeyen uyutucu hikâyelerine karşın Allah kur’anı safha safha bir indirme tarzıyla parça parça indirmiş resul ve ilk kadroyla beraber tenzil ortamında yaşanması sağlanmıştır.
3.Tebliğin ve davetin zamanı: Nuh kıssasından da anlaşılacağı üzere gizli açık gece gündüz davet çalışmaları devam etmiş resul a.s da panayırlarda ve Taif, Habeşistan ve diğer hicret girişimlerinde de mesajın önünü açmaya çalışmıştır.günümüzde kimliğimizi ibraz ve İstişari birlikteliklerin oluşması için daima bir hikmet üzere daveti sürdürme zorunluluğu vardır.
4.Tebliğin nasıllığı-usul ve uslup;Tebliğ bireysel bir çabayla olabileceği gibi cemaatsel bir çabanın risalete uygunluğu, planlı ve toplumsal inşa açısından önemine vurgu yaptı. Bu konuda Dar’ul-Erkam pratiği önemli bir örnekliktir.
Kur’an Müslümanlara Hz. Peygamber'i tebliğ ve davette , örnek olarak göstermiştir.Peygamber ,Allah'tan aldığı vahyi en güzel şekilde insanlara aktaran ve ayını zamanda vahyi yaşayan kişidir.dedi.
Şaban HAYRAN konuşmasında Hz.Peygamberin örnekliğinde davetçinin özelliklerini şöyle sıraladı.
Hz. Peygamber, bütün hayatını karşılıksız olarak Allah'ın dinini tebliğe adamıştır.
1- Hz. Peygamber, tebliğe önce kendi yakınlarından başlamıştır.
2- Allah'ın Resulü daima müjdeleyici ve kolaylaştırıcı olmuştur.Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
3- Sabır, bu yolun en büyük azığıdır.Kâinatta en büyük belâ ve musibete hep peygamberler dûçâr olmuşlardır. Fakat bütün bu belâ ve musibetlere karşı en büyük sabrı da yine onlar göstermişlerdir. Hz. Nûh'un, Hz. Lût'un, Hz. Musa'nın, Hz. İsa'nın, Hz. Yahya'nın ve Kâinatın Efendisi'nin (s.a.s.) başına gelenler, az çok bütün mü'minlerin malûmudur. Fakat bütün bu belâ ve musibetler onları dâvâlarını anlatmaktan alıkoyamamış, aksine onlar sabır ve sebatla Allah'ı ve O'nun emirlerini tebliğde berdevam olmuşlardır.
Bizler birer mü'min olarak sabrı hayatımızda üç kategoride tatbik edebiliriz:
a) Belâ ve musibetlere karşı sabır. Bu, insanı sabredenler ve tevekkül edenler arasına katar.
b) Günahlardan kaçınmada sabır. Bununla insana takvaya erer, muttakîlerden olur.
c) Allah'a ibadet ve itaatte sabır. Bu sabır da, insanın Allah'ın sevdikleri arasında girmesine sebeptir.
4- Konuşurken hikmetli, güzel, kısa ve özlü sözler kullanmıştır’’Sen insanları Allah yoluna hikmetle, güzel ve makul öğütlerle davet et, gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et. Rabbin, elbette, yolundan sapanları en iyi bildiği gibi kimlerin doğru yola geleceğini de pekiyi bilir.’’ (Nahl, 16/125)
5- İnsanlara güler yüz ve yumuşak söz (kavli leyyin) ile yaklaşmıştır:
O'na göre insanlara güler yüz göstermek, iyiliktir .Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-mâ'rûfun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.
6- Yumuşak davranıp hoşgörülü olmuştur. Tatlı dil kullanmış, hatta kendinden bahseder gibi sohbet havası içinde yapmıştır.Yumuşaklık O'nun aslî ve zatî vasfıdır. Ancak Allah'ın yasaklarına uymama gibi hatalı bir durumla karşılaşınca, arızî olarak hiddetlenir ve hemen o hatanın giderilmesini isterdi.
7- Tedrîcilik bu yolun en önemli özelliklerindendir.
Kâinatta cereyan eden genel hâdiselere baktığımız zaman bir tedricilik görürüz. İşte bu tedricilik, İslâm'ın tebliğinde de en önemli noktalardan birisidir.
Efendimiz'in (s.a.s) İslâm'ı tedricen ve merhale merhale tebliğ ettiğini ve Kur'ân-ı Kerim'in de tedricen 23 yılda inzâl buyurulduğunu biliyoruz. Hicretle iki döneme bölünen bu 23 yılın, bilindiği gibi ilk devresi Mekke dönemi, ikinci devresi ise Medine dönemi olarak anılır. Tedricilik düsturu kıyamet'e kadar mü'minlere örnek olacak düsturlardandır:
1900'lü yılların başında Japonya'yı ziyaret eden ünlü Seyyah Abdürreşid İbrahim, başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatıyor: "Benim İslâm'ı anlatmamla Müslüman olan bir Japon'a önce namazların sadece farzlarından bahsettim, O da, o şekilde kılmaya başladı. Fakat bir gün benim sünnetleri kıldığımı görünce bana dedi ki, bu kıldığın nedir? Ben de Peygamber Efendimiz'in sünneti olduğunu söyledim. 'Pekiyi, bunları bana daha önce neden söylemedin?' diye sordu. Ben de, 'İlk Müslüman olduğunda bunları sana söyleseydim, o zaman nefsine ağır gelebilirdi' cevabını verdim. 'Haklısın' dedi ve o günden sonra namazların sünnetlerini de eda etmeye başladı
8- Allah'ın Resulü, anlattıklarını bizzat tatbik etmiştir. Rasulullah (s.a.s.), yaptığı şeylerle daima insanlara örnek olmuştur: O, yapmadığını asla söylemez, söylediğini ise mutlaka yapardı. Zaten tebliğ ve irşat faaliyetinde en önemli husus da bu olsa gerektir. Aksi takdirde muhatabın; "niçin yapmadığını söylüyorsun?" itirazı ile karşılaşırız ki bu itiraz, Allah Teala'nın da en büyük azarlarından biri olarak Kur'an-ı Kerim'de yer almış bulunmaktadır.
‘’Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? (Saf, 61/2)
9- Tebliğde hep sevgi, şefkat ve merhamet gibi insanî meziyet, his ve duyguları kullanmıştır:
Çünkü o, rahmet peygamberiydi. Allah O'nu şiddet uygulayan biri olarak değil "Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya, 21/107
10- Daima iyiyi ve güzeli tavsiye etmiş, kötü ve çirkin olanı ise, zararlarını belirterek yasaklamıştır:
11- Kötüyü yasaklarken genel konuşmuş ve şahısları asla hedef almamıştır:
12- Tevazu, vazgeçilmez bir özelliği olmuştur.
Kâinatın Efendisi Mekke'ye muzaffer bir komutan olarak girerken de, oradan çıkmaya zorlandığı andaki tevazu ve mahviyeti devam ediyordu. Başını o kadar eğmişti ki, Arş'a değen o mübarek baş, orada semerin kaşına değecek kadar eğilmişti...
13- Sürekli Muhasebe:
Hayatını sürekli bir muhasebe ve mes'ûliyet duygusu içerisinde yaşayanların en zirve ismi de yine Kâinatın Efendisi'dir. O, kulluğun ne kadar ağır bir yük olduğunu biliyor ve bu bilinçle kendisini her zaman hesap gününe hazırlamanın gayreti içerisinde bulunuyordu. Bu hususla alâkalı olarak da ümmetinin şöyle dikkatini çekiyordu.
"Hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekiniz." Elbette ki büyük hesap çok çetin olacaktır. O güne kendimizi hazırlamamız lâzımdır.
14- Neticeleri Allah'tan bilme ve tevekkül edendi.
Artık kararını verdiğin zaman da Allah'a dayanıp güven! Çünkü Allah, kendisine tevekkül edenleri sever. (Âl-i İmran, 3/159)
Efendimiz (s.a.s.), esbap dairesinde yapılması gereken her şeyi yapar ve gerisini Cenab-ı Hakk'a bırakırdı.
15- İç Derinliği:Hz. Peygamber (s.a.s.), iç derinliği itibariyle de en zirve noktayı tutmuştur. Zira O, zahidlerin en zahidi, âbidlerin en âbidiydi. Allah'tan öyle korkardı ki, âdeta kalbi duracak gibi olurdu. O kadar hassas, o kadar duyarlı idi ki, gözyaşlarının akmadığı ve ürpermediği zaman çok azdı; coşarken âdeta bir derya, dururken de umman gibiydi.
Şaban HAYRAN ,konuşmasının sonunda ;Müslüman davetçi, Müzzemmil suresinde hatırlatıldığı gibi tertil okumaları ışığında vahiy algısına sahip olacak. Kitabı her yönüyle çok iyi bilecek. İç eğitimine önem verecek. Geceleri kalkıp sakin vakitlerde Kur’an’la kendisini muhasebe edecek ve bilgilerini tazeleyecek. Sosyal hayatta karşılaştığı meseleleri bilgi arka planlarıyla ele alacak ve hayatın içerisinde de diğer kardeşleriyle onu istişare edecek. Şura suresi 37-39. Ayette geçtiği şekliyle “Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar. Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. Bir haksızlığa uğradıkları zaman yardımlaşırlar.” Yani Müslüman davetçi sadece belli alanlarda uyarı ve ikazlarda bulunan birisi değildir. Hayatın her alanında, hayatının yoğunluğu içerisinde kulluğunu yerine getiren, Müslüman kardeşliğine riayet eden, Müslümanlığını yerine getirirken kendisinden önceki öncü şahsiyetlerden dersler çıkaran birisidir. Şu halde kısaca şunları ifade edebiliriz: Davetçi vahyi bilecek. Anlatılan örnekleri, ahlaki özellikleri, kıssalarda öne çıkan vurguları, birbirini destekleyen ayetleri, kendisinden önceki Muhammedi sünnet birikimini ve rüsuh ehlinin vurgularını bilecek ve bunlarla ilgili ilkeler ve hayata dair ilmihal açılımları yapabilecek donanıma kavuşmak için çaba içerisinde olmalıdır. dedi
Seminer soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.
HABERE YORUM KAT