Tatvan Özgür-Der’de “Kur’ân’da Takva” Konusu İşlendi
Tatvan Özgür-Der ’in “Yolumuzu Aydınlatan Kur ‘ânî Kavramlar” üst başlığıyla devam eden seminerlerde bu hafta “Kur’an’da Takva ” konusu işlendi.
Haksöz Haber
Tatvan Özgür-Der’in düzenlediği “Kur’ân’da Takva” konulu semineri Tahsin Özdemir sundu.
Özdemir, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Bu Kitap kendisinde şek ve şüphe bulunmayan bir Kitap’tır. Muttakiler(takvâ sahipleri) için hidâyet kaynağı (rehber-kılavuz) ve yol göstericidir.” (Bakara/2).
Takvâ’nın Anlam ve Mâhiyeti
Takvâ kelimesi, “veka” fiilinden gelir. Veka, “Korundu, kendini zararlı, acı ve eziyet veren şeylerden sakındı.” demektir. Takvâ, nefsi korktuğu şeyden korumaktır. Kavram olarak, Allah’ın rahmetinden kendisini uzaklaştıracak, gazabına vesile olacak hâllerden korunmasının adı olmuştur. Bu da, haramı terkle olur. Kur’ân, “hududullah”tan söz eder ki, işte bu Allah’ın, içinde kalınmasını emrettiği korusunun sınırlarıdır. Mü’minlere sürekli olarak “Allah’ın sınırlarını aşmayın.” değil, “Allah’ın sınırlarına yaklaşmayın.” diye emredilir. Yaklaşıldığında sınırların aşılması her zaman mümkündür. İşte, bu şekilde Allah’ın çizdiği sınırları aşma korkusuyla bu sınırlara yaklaşmamak, nefsi bu sahada korumak ve sınıra yaklaştırmamak takvâ’dır.
Takvâ; kendini emniyete almak, emin ve gerçek mü’min olmaktır. Şirki ve sapıklığı reddetmeden, isyanı ve günahları terk etmeden Allah’ın kalesine sığınılmaz. Takvâ, haramları terk etmek ve sevaplara yapışmaktır. Ömer b. Hattab (r.a.), Übeyy b. Kâb’a “Takvâ nedir?” diye sorduğunda Übeyy, “Dikenli yolda hiç yürümedin mi?” dedi. Hz. Ömer, “Yürüdüm!” deyince, “O zaman ne yaptın?” dedi. “Paçalarımı sıvayıp gayret sarf ettim.” cevabını aldıktan sonra, “İşte, takvâ odur.” dedi.
Kur’ân’da Takvânın Tanımları
“Elif Lâm Mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan, muttakîler için bir hidâyet kaynağı ve kılavuz olan bir kitaptır. O müttakîler ki gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilen kitap ve peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. Onlar Rablerinden bir hidâyet üzeredirler ve felaha, kurtuluşa erenler ancak onlardır.” (Bakara/1-5).
“Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz gerçek iyilik (birr, takvâ ve itaat) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman eden, ona olan sevgisine rağmen malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa), isteyip dilenenlere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır.” (Bakara/177).
“De ki: Size bunlardan daha hayırlısını bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah’ın rızası, hoşnutluğu vardır. Allah kullarını hakkıyla görendir. Ki onlar, ‘Ey Rabbimiz! İman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru.’ derler. Sabrederler, doğru dürüst olurlar, huzurda boyun bükerlerler, infak ederler (hayırda harcarlar) ve seher vaktinde Allah’tan bağışlanma dilerler.” (Âl-i İmran/ 15-17).
Takva Elbisesi
“’Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak, şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.’ Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve ‘Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı.’ dedi. Ve onlra, ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim.’ diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, ‘Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?’ diye nidâ etti.(...) Ey Âdemoğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi; işte, o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar. Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de aldatmasın.” (A'râf/19-22, 26-27).
Takvâ elbisesi, bazı âlimler tarafından hayâ, salih amel, yüzdeki hoş çehre, Allah korkusu ve haramlardan çekinme, Allah'tan sakınma, takvâyı hatırlatan ve takvânın gereği olan elbise şekillerinde yorumlanmıştır.
“Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene ,ardından ona fücurunu ve takvasını ilham edene andolsun.” (Şems/7-8).
Fücur, örtüyü yırtmak anlamına gelir. Takvâ, fücurun zıddı olarak, bir örtü, bir elbisedir. Allah, insana hem facir, hem de muttakî olma yolunu göstermiş ve onu bu iki yol arasında serbest bırakmıştır. İslâm bu elbiseye talip olmakla başlar. Takvâ öncelikle “korunma” anlamına geldiğinden, korunmaya zarar verecek şeylerden korkmak ve çekinmek de bu kavramın içine girmiştir.
Bütün bunlardan sonra, sığınılan binânın veya giyilen elbisenin herhangi bir yanından en ufak bir delik bile açılmaması için çalışmak da takvânın son mertebesidir.
Her insan, belli bir derecede Allah’ın koruması altındadır. Bu, Allah’ın Rahman ve Rabb oluşunun sonucudur. Yalnız, unutulmamalıdır ki Allah, âdil bir Rabb olarak azabından korunmaya çalışmayanları azabından uzak tutacak değildir. İşte, azaptan korunma, Allah’ın cezalandırmasından titreme kulun görevidir. Bunun için de ne gerekiyorsa yapmak, Allah’ın emir ve yasaklarından oluşan sınırlarını aşmak şöyle dursun, onlara yaklaşmamak ve bu konuda elden geldiğince dikkatli olmak gerekir. İşte, müslüman olarak ölebilmek buna bağlıdır. Bu da Allah’tan ittika etmek nasıl gerekiyorsa öyle ittika etmektir. (Âl-i İmran/102). Bu da kuşkusuz istidat, kabiliyet ölçüsündedir; mükellefiyetin sınırları dahilindedir. Kur’ân bunu “Allah’tan gücünüz ölçüsünde ittika edin.” diye açıklar (Teğâbün/16).
Kur’ân’da Takvânın Yeri ve Önemi
Takvâ, sâdece Muhammed ümmetine değil, bütün ümmetlere ve toplumlara emredilmiş bir vasiyettir: “Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere, ‘Allah’tan ittika edin (korkup sakının).’ diye vasiyet ettik (emrettik).” (Nisâ/131). “Nuh kavmi de gönderilen peygamberleri yalanlamıştı. Hani onlara kardeşleri Nuh, ‘İttika etmez misiniz (korkup sakınmaz mısınız)?’ demişti.” (Şuarâ/105-106). Musa, Hud, Lût, İlyas (a.s.) da kavimlerine aynı soruyu sorup, aynı vasiyeti iletmişti. (Bkz. sırasıyla Şuarâ/10-11, 123-124, 160-161; Saffât/123-124).
Tüm bu âyetlerden öğrenmekteyiz ki, takvâ genel bir hedeftir. Bunun için peygamberler gönderilmiştir. Bütün şeriatlar, emirler, vasiyetler bunun içindir. Şâyet takvâ, bir insanın kalbine yerleşirse, artık bundan böyle kendisini gözetleyecek, rapor tutacak, hesaba çekecek bir polise ihtiyacı yoktur. Çünkü onun takvâsı, kendisini her türlü şerden alıkor, her türlü hayra da yöneltir. Bakıyoruz ve görüyoruz ki, tüm peygamberlerin emirleri, bunun üzerine binâ edilmiş ve onlara itaata bağlı kılınmıştır. O hâlde itaatsız olarak takvâ öğrenilemez, uygulanamaz. Nerede takvâdan söz ediliyorsa, orada mutlaka itaat vardır.
İşte, Nuh (a.s.) diyor ki: “Allah’tan ittika edin (korkup sakının) ve bana itaat edin.” (Şuarâ/108). İşte, Hud (a.s.) diyor ki: “O hâlde Allah’tan ittika edin (korkup sakının) ve bana itaat edin.” (Şuarâ/126). İşte, Salih (a.s.)’de aynı ifâde: Bkz. Şuarâ/144. İşte,Hz. Şuayb (Şuarâ/179); İşte, Hz. İsa (Âl-i İmran/50); İşte Hz. Muhammed (S.): “Ey iman edenler, Allah’tan nasıl ittika etmek (korkup sakınmak) gerekiyorsa, öylece ittika edin (korkup sakının) ve ancak müslümanlar olarak ölünüz.” (Âl-i İmran/103).
İlahî emirler, takvâyı gerçekleştirmek ve insan kalbine çıkmayacak şekilde kökleştirmek için farz kılınmıştır: “Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı. Umulur ki, takvâ sahibi olursunuz.” (Bakara/183). “İşte Allah, insanlara âyetlerini böylece açıklar. Umulur ki, takvâ sahibi olurlar.” (Bakara/187).
Takvâ, büyük ve şerefli bir makamdır. Allah, kendisine yakınlığın ve uzaklığın ölçüsü olarak takvâyı göstermektedir: “Gerçekten, sizin en üstün olanınız, Allah katında, en çok takvâ sahibi olanınızdır.” (Hucurât/13). Kur’ân’da, dünyada kazanılacak olan en iyi azığın takvâ olduğu bildirilmektedir: “Azık edinin, kuşkusuz azığın en hayırlısı takvâdır.” (Bakara/197). Dünyada insan için en güzel bir elbise görevi yapan şey takvâdır: “Ey Âdemoğulları, biz size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takvâ elbisesi ise daha hayırlıdır.” (A’râf/26).
Allah, kendisine veli-dost olarak takvâ sahiplerini seçmiştir: “O’nun asıl velileri, evliyası sadece muttakilerdir. Fakat onların çoğu bunu bilmez.” (Enfâl/34).
Allah, sâdece muttakilerin amellerini kabul edeceğini bildiriyor: “Allah, ancak muttakîlerden (korkup sakınanlardan) kabul eder.” (Mâide/27).
Kur’ân, sâdece takvâ sahibi olanların, onun hidâyetiyle doğru yolu bulacaklarını, onun gösterdiği yoldan gideceklerini bildiriyor: “O (Kur’ân) takvâ sahipleri için kesin bir öğüttür.” (Hakka/48).
Şâyet kişi takvâ sahibi olursa, Allah, onu şeytanın hile ve tuzaklarından korur: “Takvâya erenlere şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” (A’râf/201).
Takvâ üzerine kurulmamış her şey, sahibini sâdece cehenneme sürükler: “Binâsını takvâ (Allah korkusu) ve Allah rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (Tevbe/109).
Takvâ, Yüce Allah’ın mü’min kulları için işaret buyurduğu bir toplanma ve yardımlaşma noktasıdır: “İyilik ve takvâda yardımlaşın. Günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” (Mâide/2).
Takvâyı Elde Etme Yolları
Takvâ, kalpteki bir melekedir. Takvâyı elde etmenin ilk yolu imanla beraber Kur'ân'a sarılmaktır. Allah'ın Kitab’ını düşünerek, anlamaya ve uygulamaya çalışarak okumaktır: “Biz onu böylece Arapça bir Kur'ân olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri, ikazları türlü şekillerde açıkladık. Umulur ki onlar (bu sayede) ittika ederler (korkup sakınırlar) ya da Kur'ân onlar için öğüt olarak düşünme (yeteneğini) oluşturur” (Taha/113).
Takvâ Konusunda Sünnetullah (Allah'ın Değişmez Kanunları)
a- Takvâ sahiplerine Allah furkan (hak ile bâtılı ayırt edecek bir anlayış) verir:
“Ey iman edenler, Allah'tan ittika ederseniz (korkarsanız), O size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Enfâl/29).
b- Takvâ sahiplerine Allah, çıkış yolu gösterir. Sıkıntılardan kurtarır, güzel ve temiz rızık verir:
“Kim Allah'tan ittika ederse (korkarsa), (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır. Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse, O, ona yeter.” (Talâk/2-3).
c- Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir:
“Çünkü Allah, ittika edenlerle (azabından korunanlarla) ve iyilik edenlerle beraberdir.” (Nahl/128).
d- Amelin ıslah edilip düzeltilmesi de yine takvâ sahiplerine verilir:
“Ey iman edenler, Allah'tan ittika edin (korkup sakının) ve doğru söyleyin. (Böyle davranırsanız) Allah amellerinizi ıslah eder, işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzâb/70-71).
e- Allah, kâfirlere karşı savaşta takvâ sahiplerine yardım eder:
“O zaman sen mü'minlere: ‘Rabbınızın, size indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi, size yetmez mi?’ diyordun. Evet, sabreder, ittika ederseniz (Allah'tan sakınırsanız) onlar (düşmanlarınız) hemen şu an üzerinize gelseler, Rabbınız, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder (size yardım eder).” (Âl-i İmran/124-125).
f- İktisadî manadaki refah ve bolluk, iman ve takvâ iledir:
“O ülkelerin halkı iman edip ittika etselerdi (günahtan sakınsalardı), elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket (bolluk) kapıları açardık; fakat yalanladılar, Biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” (A'râf/96).
g- Takvâ sahibinin ecri, hem dünya hem ahirette verilir:
“...Güzel davrananların ecrini, mükâfatını zâyi etmeyiz. İman edip de ittika edenler (kötülüklerden sakınanlar) için elbette âhiret mükâfatı daha hayırlıdır.” (Yûsuf/56-57).
Seminer katılımcıların katkıları ve sorulan soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.
HABERE YORUM KAT