1. YAZARLAR

  2. Akif Emre

  3. Tatminsiz ulusalcılık
Akif Emre

Akif Emre

Yazarın Tüm Yazıları >

Tatminsiz ulusalcılık

06 Mart 2008 Perşembe 20:03A+A-

'Türkiye'nin İsrailleştirilmesi' tezini bir çok kez bu sütunlarda işledim. Türkiye'nin bu coğrafyadaki tarihi, sosyolojik konumu ve misyonuna rağmen akıl almaz biçimde kimi politikalarda İsrail'le özdeşleştirilmesini, bir ayniyet ilişkisi kurulmasını da içeren bu yaklaşım hem İsrail tarafından hem de içerdeki belli güçler, “nüfuz casusu” gibi misyon üstlenen çevrelerce empoze edilmeye çalışıldığı gerçeği yeni bir tespit değil.

Bu oyunun klasik örneklerinden birini İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği katliam gibi saldırının arkasından yaptığı açıklamada tanık olduk. İsrail büyükelçiliğinin açıklamasına göre “Türkiye için PKK ne ise İsrail için de HAMAS aynı”dır. Zamanlama olarak PKK'ya yönelik kara harekatının peşinden gelen bu açıklama İsrail'in bölgedeki Arap olmayan Müslüman kimlikli tek dostu olarak Türkiye'den Gazze katliamına gelebilecek tepkileri dindirmeyi, dahası bundan sonraki muhtemel katliam girişimleri için psikolojik zemin hazırlığı olarak okuyabiliriz.

İşin propaganda boyutu bir yana, devletin kendi halkıyla kurduğu ilişki bakımından Türkiye'nin İsrailleştirilmek istenmesi üzerinde yeterince durulmuş değil. İşgalci bir gücün, üstelik vatandaşı saydığı kitlenin hemen hemen tamamının göçmenlerden oluşan yapay bir ülkenin o toprakların sahipleriyle, silah zoruyla işgal altına aldığı coğrafyayla kurduğu ilişki ile Türkiye'nin kendi coğrafyası ve halkı arasında bu türden bir ilişkiye icbar edilmesi üzerinde durmak zorundayız. Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük devletin İsrailleştirilmesi (en azından yönetenlerin o psikolojiye itilmeleri) ile halkın yabancılaşmasıdır.

“Ortadoğunun laik ve demokratik iki ülkesi” olmak gibi sahte bir benzerlikten stratejik ittifak çıkarmaya çalışanlar bu ülkenin temelini, varlık sebebini dinamitliyor demektir. Üstelik, işgalci güç psikolojisi ve siyasetinden çıkar umuyor olmaları, bunu çağdaşlaşma ve aydınlanma adına savunmaya kalkışmaları bu ülke adına tek kelimeyle vahimdir.

Ulusalcı dalganın yaygınlaşması İsrailleşmenin ideolojik kılıfını hazırlamaya yaradı. Bu dalga öylesine yükseltildi ki nerede duracağını kestirmek zor. Kendi halkına işgalci gücün bakışıyla yaklaşmakta beis görmeyenler gittikçe orduyla bile çatışır hale geldi.

Türkiye'nin laik ve demokratikliği ile İsrailleşmesi arasında bağlantı kurarak kimi politikaları meşrulaştırmaya kalkışanlar, bunun uğruna etnik ya da dini nedenlerle halkı birbirine kışkırtmaktan çekinmeyen bir anlayış gelip duvara toslamış görünüyor. TSK'ya yönelik eleştirileri biraz eşelediğinizde “neden daha fazla kan dökülmedi” anlamına gelecek bir dil açığa çıkıyor.

“Operasyonun neden kısa kesildiği” polemiği etrafında süren tartışmanın merkezinde; aslında nerede duracağı belli olmayan, ulusalcı dalganın kışkırtıcı ama tatminsiz söylemini görmemek imkansız.

Eleştirilerin temelinde Türkiye'nin ABD ilişkilerini, bağımlılığını, açmazlarını sorgulayan bir niyet olsaydı buradan bir sonuç çıkarılabilirdi. Operasyonun Amerika'nın müdahalesi ile durdurulduğunu söylemek isteyenler onun izni, haberi olmadan gerçekleşemeyeceğini bilmiyorlar mıydı? Eğer operasyonun belli bir onay (siz izin deyin isterseniz) ile başlatılmasına karşı çıkmıyor, bunu ulusal gurur meselesi yapmıyorsanız, yine bu çerçevede sonlandırılması neden ulusal gururu zedelemiş oluyor?

Sorun, temelde 'yeni sömürgecilik', bağımlılık çerçevesinde Amerika ile kurulan ilişkileri sorgulamak değil. Böyle olsaydı daha farklı düzlemde, daha temel soruları gündeme getirerek operasyon tartışmaya açılırdı. Güç fetişizmine varan militarist bir anlayışın, askerlerden daha savaşcı kesilmelerinde, halkına yabancılaşan seçkinlerin ırkçılıkla açıklanabilecek tatminsizliklerinden kaynaklanıyor.

Elde bayraklarla 'muhayyel ötekiler' üreterek ulusalcılık dalgasını yükseltenleri askeri operasyon bile tatmin edemeyecek hale gelmiş görünüyor. İçerde askeri darbe daveti yapanlar aynı zamanda askerin gölgesine sığınarak siyaset yapmaya alışanlar darbe yapmadığı için orduyu eleştirenlerdir. Aynı 'tatminsiz seçkinler' sınır ötesinden sonra ve de önce, sınır-içi harekat yapılmasına ortam hazırlamaktan hiç de çekinmezler. Hatta bunu iğreti duran zümre iktidarlarını sürdürebilmek uğruna zorunlu görürler.

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT