Taşgetiren: "AK Parti'de ortak akıl vardı halen var mıdır? Önce özeleştiri sonra reform"
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform çağrısının siyasete yansımaları hakkında gerçekleştirdiğimiz soruşturmaların üçüncüsünü gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren ile yaptık.
HAKSÖZ HABER
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform çağrısı ve siyasetin geleceği
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukukta ve ekonomide reform çağrısıyla başlayan tartışmalar Türkiye’nin sorunlarını konuşmak açısından verimli bir zemin sağladı. Gündemin çok hızlı bir şekilde değiştiği bir dünyada toplumsal sorunları konuşmak da giderek zorlaşıyor.
Türkiye’de devlet, iktidar, medya ve toplum üzerine düşünmek, konjonktüre göre değişen bir gerilim hattının üstüne inşa edilmiş durumda. Bu sebeple birlikte düşünmeyi imkânlı hale getiren işler daha önemli ve kalıcı bir niteliğe sahip oluyor.
Haksöz Haber’in editoryal görüşlerinden bağımsız olarak, memleketin sorunları üzerine fikir yürütme noktasında değerli katkılar sunacağını düşündüğümüz isimler ile bir soruşturma dosyası gerçekleştirdik.
Mahçupyan: "Reform dönemine geçilirse, medya üzerinde olumlu etkileri olur."
Mehmet Acet: "Reform söylemi eyleme dönüşürse güven ortamı hızlıca iyileşecektir."
Karar Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, reform söyleminin gerçekliğinin bugüne kadar özeleştiri için ne yapıldığına bağlı olduğunu söylüyor. Bugüne kadar yaşanan gelişmelerin kritik edici bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Taşgetiren gelecek adına ümitvar olabilmek için bunun elzem olduğunun altını çiziyor.
Ahmet Taşgetiren: "İktidar eski yol arkadaşlarının önerilerine kulak verebilir ve bundan istifade de edilebilir."
1-Cumhurbaşkanı tarafından ekonomi ve hukukta yapılan reform çağrısı içerik ve zamanlama açısından ne anlama geliyor?
-Ekonomi, hukuk ve demokrasi reformu. Bu üçlüyü zikretti Cumhurbaşkanı. Birbirini etkileyen üç alan. Ekonomide tıkanma vardı, bunun hukuktaki tıkanma ile bağlantılı olduğu biliniyordu, hukukta tıkanma varsa bunun demokratik standartları da tahrip edeceği gerçeği ortada. Demek ki oraya geldi Türkiye. Bunu uzun süredir, ekonominin, hukukun ve demokratik tıkanmanın etkilediği toplum kesimleri çığlık çığlığa seslendiriyordu. Sonunda iktidar da, yani iktidarın başında bulunan kişi de ifade etmiş oluyor. Özeleştiri var mı, maalesef. Yani biz 18 yıllık iktidarımız süresince şunları şunları yaptık da ekonomi tıkandı, hukuksuzluk hakim oldu, demokraside kayıplar yaşadık, denmiyor. Oysa bunlar belirlense, ifade edilse, o zaman ekonomide, hukukta, demokraside nasıl bir reform yapılacağının da kriterleri ortaya çıkar. Sırf “reform” sözcüğünün cazibesini kullanmak ve gaz almak, eğer gerçekten reforma ihtiyaç duyulan bir bozulma, sancı, tıkanma söz konusu ise -ki toplumun birçok kesimini boğan bir tıkanma gerçekten vardır- onun da ıskalanmasına yol açar, ülke yeni bir zaman kaybı sürecine girer.
2-AK Parti’de yaşanan değişimin seçmendeki yansımaları yerel seçimlerde görüldü. O günden bu zamana özeleştiri yerine getirildi mi? Reform çağrısının bu noktada toplumda nasıl bir karşılığı olacaktır?
-Ak Parti epeyce bir zamandır sancı yaşıyor, kan kaybediyor. Evet, bunun siyaseten bedeli, oy kaybı tarzında ortaya çıkıyor. Peki özeleştiri yapıldı mı, bence hayır. Aslında sancı görülüyor. Bize Ömerler lazım vs. gibi sözler, sancının görüldüğü ve bir arayış olduğunu ortaya koyuyor. Ama sancının önce teşhisi gerekli, sonra tedaviye gidilir. Teşhis yapıldı mı? Nerede problem var? Herkes kendisine baktı mı, yukardan aşağıya herkese bakılabiliyor mu? Böyle bir sistem var mı? Yukardaki aşağıdakine bakıp, bütün Ömerleri aşağıda ararsa, Yukardaki Ömer ihtiyacı karşılanmış olmaz. Oysa Ömer tiplemesi, bizim kültürümüzde, en çok “Yukarısı’nın düzeltilmesi” örneğini ortaya koyar. Bu da özeleştiri zeminini canlı tutmayı gerektirir. Ak Parti’de “Ortak akıl” diye bir anlayış vardı, halen var mıdır?
Ak Parti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içine sürükledi ülkeyi, o da seçimlerde yüzde 50 artı 1’lik bir çoğunluk iradesine ulaşmayı zorunlu kıldı, bu da Ak Parti’yi MHP’nin desteğine muhtaç hale getirdi ve bir süredir Ak Parti ülkeyi MHP ile birlikte yönetiyor. Peki MHP’nin kodları ile Ak Parti’nin kodları ne kadar uyuşuyor? Ne aldı Ak Parti MHP’den ne verdi, bunun çetelesi tutuldu mu?
Reform çağrısı, bu işin neresinde? Bence hiçbir yerinde değil. Ak Parti kendi özeleştirisini yapmadı. Acil durum tedirginliğe yol açtı, bundan çıkış yolu aranıyor. O da garip, Berat Albayrak olayını anlamadık henüz. Toplumun her kesiminde yadırgandığı halde “Damat” hüviyetiyle nasıl yönetimde o kadar etkili makamlara getirildi, nasıl gitti, o gitmeseydi reform söylemleri ortaya çıkar mıydı, o gitti de ne oldu, henüz Türkiye anlamış değil.
3-AK Parti’de siyaset yapmış isimlerin kurdukları partilerin söylemleri reform çağrısında etkili olmuş olabilir mi? Gerçekleştirilmesi olası reformların yeni kurulan partilerle, iktidarın ilişkilerine nasıl yansıması olur? Bu bağlamda AK Parti’de siyaset yapmış tecrübeli ve toplumda saygınlığı olan isimlerin tekrardan aktif görevlerde yer almasını bekliyor musunuz?
-Ak Parti bünyesinden çıkmış iki parti var. Gelecek ve Deva. Her iki partinin liderleri ve kurucu kadroları Ak Parti’de de önemli sorumluluklar üstlenmiş insanlar. Hükümet tecrübeleri yeni, Ak Parti liderliğinin bütün kodlarını biliyorlar, yanlışların hangi psikoloji zemininde ortaya çıktığına dair önemli tespitleri var. Onun için de, hem eleştirileri hem önerileri, bir anlamda iktidarın ruhunu okuyor izlenimi veriyor. Benim gözlediğim her iki partide sanki hemen sorumluluk üstlenecekmiş gibi ciddi mutfak çalışması da var. İktidar bu eski arkadaşlarının hem eleştirilerine hem önerilerine kulak verebilir ve bundan istifade de edilebilir. Ama mesele bir yerde de, iş tutma tarzı ile alakalı. Ortak akıl mı, tek başına liderlik mi gibi bir sorun varsa, iş zorlaşır.
Buna rağmen yaşanan süreçte Berat Bey gitti, onu oraya getiren irade gitmesine ses çıkarmadı, çıkarsa kalır mıydı, bilmiyoruz, bunun yanında belli ki ona rağmen bazı tasarruflarda bulunuldu, Berat bey bir anlamda üst irade tasarrufuna karşı çıktı, ve gitti. Yerine “Eskiler”den görevlendirmeler oldu. Gariptir sadece Berat Beyin gitmesi ile hani koltuğun boşalması ile ekonomide rahatlamalar gerçekleşti, yeni kadrolar iş başı yapınca daha çok serinleme oldu. Toplum “Acaba normalleşiyor muyuz?” gibi bir duygu yaşıyor. Ben Ak Parti Liderliğinin toplum olarak şu süreç içinde yaşanan psikolojik iklimin sebeplerini tahlil etmesini öneririm. Ne, nasıl oldu da boş koltuk bile bir esneme gerçekleştirdi?
4-Toplumda yargıya dönük güven AK Parti seçmeni olan kesimlerde de zarar görmüş durumda. Reform çağrısının yargıya olan güvenin tesisi noktasında toplumsal beklentiyi artırdığını söylemek mümkün mü?
-Yargı konusu uzunca bir süredir çok farklı boyutlarıyla gündemde. Aslında Türkiye’de yargı sancısı asırlık bir mesele. Ak Parti “Adalet” diye yola çıktı, bizzat kendisi sistem içi adaletsizliklere maruz kalmıştı, ama yine bizzat kendisi adaletsizliklerin icracısı haline geldi. Adalet Bakanı kaç zamandır “Pardon demeyelim” diye sesleniyor yargı çevrelerine. Pardon, pardon, pardon. Hep öyle gidiyor bizim yargı dünyamız. Hatta pardon deme gereği bile düşünülmüyor çoğu zaman. Ezilen ezilsin uygulaması. Cezaevlerinde yer kalmamasına ve bu sebepten birilerinin serbest bırakılmasına kadar. Göz göre göre eziliyor insanlar üstelik. Medyada yargısız infazlar yapılıyor, Yargının eline düşen herkes önce medyada infaz ediliyor. Hoş, bazı suç örgütü liderlerine, iktidar ortaklarından kol kanat da gerilmiyor değil. O da işin başka facia tarafı. Ne diyelim. En dramatik olan husus, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Adalet’te sorun yaşıyor olması.
5-Medyanın işlevi Türkiye’de ciddi anlamda sorgulanır hale geldi. Yargı, demokrasi ve ekonomi için söz konusu edilen reformlar hayata geçerse bunun medya boyutundaki karşılığı nasıl olur?
-Türkiye’de medya her zaman sorunlu idi. Kimi zaman iktidar deviren dördüncü kuvvet gibi davrandı medya. Türkiye’de muhafazakâr – dindar toplum kesimleri çok darbesini yedi medyanın. Hatırlayın, merhum Erbakan Hoca hep bir “Müspet medya” hayali kurardı. O yoldan gelenler iktidar oldular, medyanın büyük bölümünü kontrolleri altına aldılar, bu defa da başka bir medya sorunu ortaya çıktı. Gücü kullanmak her zaman sorumluluk gerektiriyor. İktidar gücünü de medya gücünü de. Dün kötü sınav veriyordu medya, bugün de çok kötü sınav veriyor. İnsanların hukukuna riayet eden ve güç sahiplerine karşı halkın hakkını savunan bir medya yapılanması Türkiye için ekmek kadar su kadar ihtiyaç, ben bunu söylerim.
Soruşturmalara gazeteci-yazar Resul Tosun ile devam edeceğiz...
HABERE YORUM KAT