Tartışmaların Zemini ve Galyun’un “Baradey Sendromu”
Suriye’de tavır takınmamız için safları iyi tanımlamamız gerek.
1.Taraf: Firavun ve İşbirlikçileri
Suriye’de yaşanan insânî kriz açık biçimde Esed rejiminin İslam düşmanı karakterini de ortaya koyuyor. Sivil göstericilere doğrudan öldürme kastıyla ateş açan rejim güçleri, tecavüz, cinsel taciz, işkence ve aç bırakma gibi diğer insanlık suçlarını da sistematik biçimde işliyorlar. Rejimin hem teorik hem de pratik olarak Zalimliği tescillenmiştir.
Zalimliği tescillenmiş bir Tağut’a hem mezhebî akrabalığı hem de çıkarları dolayısıyla destek olan İran ve onun bölgedeki uzantısı Hizbullah ta tarihe -maalesef- işbirlikçi olarak geçmektedir.
2.Taraf: Mazlum Halk ve Yardımcıları
Suriye halkı ise 49 yıldır mazlumdur ve bu mazlumiyeti 1982 Hama Katliamından bu yana 2011 Mart’ından bugüne tavan yapmıştır. Suriye halkının yardımcısı olduğunu ifade eden diğer Dünya İslâmi hareketleri ve sosyalist devrimciler zalimin zulmünden kurtulması için bulundukları coğrafyalarda Suriye halkıyla dayanışma çabasındadırlar.
Bu tabloda şayet Suriye’nin mazlum halkının bu zulümden nasıl kurtulacağını konuşacaksak. Söz konusu tartışmanın ahlâkî ve anlamlı olması için tüm tarafların öncelikle 2. Tarafta olmaları zorunludur. 1.Tarafta yer alan hiçbir yaklaşımın bu tartışmada yeri olmamalıdır. Zalimin yanında saf tutup mazlumun yanında olduğunu iddia etmek ise ya bilgi eksikliğinden ya da samimiyetsizlikten kaynaklanır. Bugün Tahran’a kayıtsız şartsız bağlanmış olan kimi çevrelerin çelişkisi de buradan kaynaklanıyor. Hem Suriye devrimin yanındayız mesajı verip hemen ardından Esed’i n yanından konuşmak bu iki olasılıktan birini ortaya koyuyor.
Bu ahlakî tartışma zeminini yakalamaya çalışırken bazı Müslümanların hem ikinci safta yer alıp hem de Suriyeli mazlumlar adına ortaya çıkan kimi isimler sebebiyle bir kuşkuya düştüklerine de şahit oluyoruz. Örneğin Burhan Kavuncu ağabey’in Haksözhaber’de yayınlanan “Suriye’nin Yeni Başkanı Burhan Galyun Olursa…” başlıklı makalesi bu kuşkulu bakışa bir örnek teşkil ediyor.
Makalesinin ana eksenini şu cümleden özetliyor Kavuncu: “Şu haliyle Suriye Ulusal Muhalefet Konseyi, Beşar Esed rejiminden daha meşru, daha masum ve haklı görünmüyor.”
Bu önermeden hareketle Burhan abi, “İki zalimden birini destekleyen Müslümanların, diğerini destekleyenlere söyleyebileceği çok fazla bir şey yok. Sonu hüsran olan, olacak olan bir değişimde taraf olmak, buna zorlanmak kabul edilemez.” Sonucuna ulaşıyor.
Kuşku ve zann ile bir tavır belirlemenin getirdiği bu sonuç iki zalimden biri olduğu ifade edilen Suriye muhalfetini toptan mahkum eden bir tavır barındırıyor. Burhan Kavuncu’nun Ulusal Konsey ile ilgili ifadeleri ise şöyle “Suriye Ulusal Konsey dönem başkanı Burhan Galyun Fransa’da yaşayan bir akademisyen. Muhalefete sonradan katılmış. Bir nevi monte edilmiş. Batı yanlısı ve laik bir kişilik. Türkiye’de misafir olan Ebu Ömer’in üyesi olduğu Yüksek Devrim Konseyi ve diğer muhalif grupların katılımını sağlayan üst kuruluş Suriye Ulusal Konseyi. SUK’ta Suriye İhvanı ve Müslüman şahsiyetler de temsil ediliyor.”
Abimizin Zalim ilân ederek berî olduğunu ifade ettiği SUK’un homojen bir yapı değil bir platform olduğunu ifade etmesi ve Baas rejimiyle aynı kefeye koymak gibi ağır bir itham altına soktuğu SUK’a tüm bu anlamı Galyun’un kimliği ve açıklamaları sebebiyle yapmasını anlayabilmiş değilim.
Oysa hepimiz biliyoruz ki her devrim hareketi çok farklı grupların orta düşmana karşı ittifakından oluşur. Asıl katil’in gidişine kadar yürütülen ortak mücadele sonrasında kanlı ya da kansız bir iktidar hesaplaşmasıyla sonuçlanır. Sovyet ve İran devrimlerinde bugün Libya ve Mısır’da olduğu gibi…
Kavuncu nazarında “Beşar Esed rejiminden daha meşru, daha masum ve haklı görünmeyen SUK ise mazlumların önemli bir kesimini temsil ediyor. Mazlumların önemli kesimini temsil eden bu platformun bir parçasının kimliği sebebiyle Kavuncu tarafından “dünya müstekbirliğinin emrinde göründüğü için daha tehlikeli bile sayılabileceği” yargısı da Zalim’e karşı birleşme çabasındaki mazlumlara yönelik bir itham olarak okunabilir.
Peki Burhan ağabey’in kuşkuları ve endişeleri tamamen haksız mı? Elbette hayır! Galyun’un açıklamaları ve temsiliyetini aşağıda sorgulamadan önce kuşku ile SUK hakkında çıkartılan “zalim” hükmünü Mantık ilmine ve Fıkıh usulüne göre masaya yatırmalıyız. Mantık açısından henüz zulmü ortada olmayan ve sınanmış bir olasılık 49 yıldır tescillenmiş bir dikta ile yani “kesinlik”le nasıl aynı kefeye konabilir?!
- Olasılık/Zann: “Gelecekte Zalim olabilirler-İktidara Liberal Batıcılar gelebilir”
- Kesinlik/İlm: “Dün ve Bugün Zalimliği tescillenmiş-Halen İktidarda Baas Rejimi”
Fıkıh usulüne göre, Öncelikler Fıkhı (Fıqh’ul Evveliyat) önce en acil olna sorunun yani diktanın, tuğyanın, zulmün giderilmesini gerektirir. Zulüm giderildikten sonra Suriye halkı kimi temsiliyet makamına getireceğine kendisi karar verecektir. Bu kararın olası sonucu bellidir: İslâm! O halde kuşkuyla şimdiki mücadeleyi yalnız bırakabilir miyiz? Onları Zalimle aybnı kefeye koyup onlardan berî kalabilir miyiz?
“Suriye’nin Yeni Başkanı Burhan Galyun Olursa…”
Şimdi bu olasılığı ve Galyun’u tartışalım ki bu olasılık gerçekten ne kadar ihtimal dahilinde onu anlayalım;
Öncelikle baştan ve toptan biçimde tüm Suriye Ulusal Konseyinin liberal/Batıcı ve zalim olduğu iddia edilemez. Zaten Burhan ağabey de bunu iddia etmiyor. O halde bu konseyin gelecekte hem de liberal seküler kanadının gelebilme ihtimali nedir? Muadillerine bakıldığında çok zayıf!
Bu noktada Burhan Galyun’un röportajının oturduğu bağlamı konuşmaya geçebiliriz. Galyun figürü, Batı’nın Arap Uyanışına yönelik yönlendirme çabalarından biridir. Her siyasal gücün yaptığı gibi Batı da farklı kanallardan varolan olguyu kendi açısından anlamaya ve yönlendirmeye imkan olursa kontrol altına çalışır. Galyun’un varlığı da ancak bu kadar yer doldurur.
Hatırlayacak olursak Batı, Arap Baharı/Uyanışı/İntifadaları sürecinde;
- Batı, İlk aşamada eskiden beri desteklediği Diktatörlerin yanında durmuştur: Bin Ali açıkça desteklenmiş ama güç yetmediğinden Suud’a kaçırılmıştır. Kaddafi’ye uzun süre göz yumulmuş ama Kaddafi’nin inadından dolayı terk edilmiştir. Mübarek te halk devriminde zayıflayınca Batı açısından yanında durulamaz hale gelmiştir. Bahreyn krallığına Batı tarafından barışçıl destek verilmiş ama Suud’un emr-i vâki niteliğindeki askeri desteği daha ağır basmıştır. Yemen’de Salih ise Batı’nın kontrollü uzlaşımına olumlu cevap vermiştir. Suriye’de de Batı Temmuz ayına kadar Esed rejimine aynı şekilde yaklaşmış/bekle-gör taktiği/ ancak süregelen insani kriz sonucunda yönlendirme çabasına girmiştir.
- Batı ikinci aşamada bölgeyi tamamen İslamcılara kaptırmamak için olguyu yönlendirme ya da uzlaşma çabası içine girmiştir: Tunus’ta Şebbî ve Liberal partisi “İlerici Demokrat Parti” Nahda’ya karşı öne çıakrtılmış, Mısır’da Baradey ve Vefd gibi seküler partiler parlatılmıştır. Aynı durum bugün Suriye’de Galyun’un parlatılması ile yapılmaya çalışılmaktadır.
-
Gelinen noktada ise Batı’nın yönlendirme aktörleri başarısız olmuştur:
Örneğin Tunus’ta; Ahmet Necip Şebbi’nin liderliğini yürüttüğü İlerici Demokrat Partid(PDP). Anketler %16 civarında görünen oy oranları seçim sonuçlarında %5’tir! Partinin seçim sürecinde elitlere hitap eden, laiklik vurgusu yapan ve El Nahda karşıtı bir kampanya yürütmesinin seçim başarısızlığında önemli etkisi olmuştur. Seçimlerin başında El Nahda ile koalisyon kurmayacağını açıklamış olması İslami hassasiyetlere sahip muhafazakâr kesimlerin tepkisine yol açmıştır. Oysa PDP gibi sol bir gelenekten gelen Cumhuriyet Kongresi ve et-Takâtul, inanç ve düşünce özgürlüğünü de içeren bireysel özgürlüklere saygı temelinde bir politika yürüterek geniş bir halk desteğini arkalarına almayı başarmışlardır.
Bir diğer örnek te Mısır’dan: Batı tarafından şişirilen baradey’in Mısır halkındaki temsiliyeti neredeyse yok denecek düzeyde. Oysa Baradey’e Devrim sürecinde Mısır’ın yeni lideri gözüyle bakılıyordu ya da baktırılıyordu. Hatırlayacak olursak Uluslar arası camiada Mısır Devrimini Mübarek rejimine karşı daha iyi savunabilir düşüncesiyle İhvan Baradey ile anlaşmış ve onun vitrin yüzünü kullanmayı seçmişti. Ama iş iktidar seçimine gelince Mısır halkı ezici çoğunoukla İhvan’ı ve selefileri yani İslamcıları seçti. İhvân’ın Hürriyet ve Adalet Partisi %36.6, Selefi Nur Partisi %24.4 aldı. İsrail sonuçlardan gayet rahatsız oldu…
Galyun, işte bu tablonun üzerine bu röportajı veriyor. Yani röportajının tümü dikkatle okunursa kendisinin açıkça Suriye Devlet başkanlığına oynadığı ve kendi kendine gelin güvey olduğu görülecektir. Galyun’un İran’la ve Hizbullah’la ilgili ifadeleri bir Suriyeli açısından normaldir. Yıllardır Suriye halkının en fıtrî haklarına ihanet eden ve diktatörlükle iş tutan rejimlerle iyi ilişkiler kurması beklenemez. Ancak Galyun, başkanlığı yaptığı platformda da önemli yer tutan İslamcı kesimlere karşı uluslarası kamuoyu nezdinde “gol atmış” durumdadır. Röportajda Batı’ya yaranma çabası öylesine barizdir ki yukarıda rakamlarla ifade ettiğimiz sonuçlara rağmen Galyun İslamcıların Arap ülkelerinde başarısız olduklarını dahi iddia edebilmiş, Suriye İhvan’ının ülkede ancak %10 oy alabileceği kehanetinde bulunabilmiştir.
Oysa görülmüştür ki Diktaların İslamcılara yönelik baskıları onların halk desteğini azaltmak bir yana Mutedîl İslami akımlarla beraber daha radikal/selefî İslamî akımları da güçlendirmiştir. Bu tablo dolayısıyla yakın vadede Esed’in gitmesini isteyen kesime karşı İsrailli pek çok asker, akademisyen, stratejist ve siyasî kendi açılarından “Arap Baharının İslam’ın Kışı”na döndüğünü vurgulamakta ve Suriye’nin gidişinin kendi açılarından tehlikeli bir gidiş olabileceğinden endişe etmektedirler.
Bu ifadeler bile Galyun’un yeni bir Baradey, yeni bir Ahmet Necip Şebbî, Ahmet Çelebi ya da İyad Allavî olduğunu göstermektedir. Bu gerçek ortadayken “Suriye’nin Yeni Başkanı Burhan Galyun Olursa…” diye bir endişeye kapılmak yersizdir. Varsayalım ki çok zayıf ta olsa öyle oldu. O zaman devrimci Suriye halkı, kurşunlar altında ısrarla özgürlükleri için yola çıkan o şerefli halk bu adama karşı da haklarını savunmasını bilir. Suriye halkı devrimini kimseye çaldırmaz!
Bakın Suriye Ulusal Konseyi üyesi Muhammed Ebu Ömer Milat Gazetesi’ne verdiği röportajda ne diyor:
“Batıyla muhaliflerin ilişkileri olduğu söyleniyor, özellikle Fransa ile… Bu ilişki varsa hangi seviyede?
-Burada iki şeyi ayırmak gerekiyor. Birincisi devrimin genel bir duruşu var. Bir de bazı şahıslar var ki bu bazı şahıslar devrimi temsil etmiyor. Bu devrimin temelinin, duruşunun Batıyla hiçbir alakası yok, fakat bazı şahısların olabilir ancak bu devrimi temsil etmez. Onların doğrudan batıyla ilişki kurmaya gönüllü olmasından değil, Beşar yönetimi bu adamlara savaş açtığı için mecbur kaldıkları için.
Muhaliflerin arasında birlik var mı yoksa bir bölünme söz konusu mu? Sokaktakiler kimler, hangi görüşe sahipler?
-Suriye devriminde sokakta her görüşten insan var. Ancak Suriye devriminin merkezi, karargahı, çıkış yeri mescitlerdir. Devrim mescitlerde başladı. Diğerleri, Hıristiyanlar, komünistler de devrime destek oluyor. Devrimin camilerden çıkması, aslında bu devrimin rengini gösteriyor. Oradaki Müslüman halk devrimi başlattı.” (24 Kasım 2011)
Burhan Galyun açıkça siyonist lobinin gazetesi Wall Street Journal’e mülâkât vererek Suriye devrimine sabotaj yapmıştır. Suriye halkının muhalefetinin camii merkezli ve bir hayli İslamcı söylemi göz önünde tutulduğunda ğlke içinde Galyun’un kaç destekçi var diye sormak lazım? Bence %1 bile değil! Peki Galyun bey’i diasporada kim lider görüyor? Zuheyr Sâlim, Heysem Mennâ ve Louay Huseyn gibi farklı Suriyeli muhalif aydınlar da mevcuttur. Suriye Ulusal Konseyi dışında “Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi” gibi muhalif oluşumlar da mevcuttur. Dolayısıyla Esed sonrası Yeni Suriye’de hem aydınlar bazında hem de halk bazında tıpkı Mısır’da olduğu gibi renkli bir çoğulculuk mevcuttur. Bu yelpaze, Galyun’un ve Batı’nın hayalini kurduğu bağımlı bir Suriye’den çok bağımsızlığa çok daha yakındır!
Anlaşılan o ki İhvân, Mısır’da yaptığı gibi Batı’yla iyi geçinebilecek ve Uluslarası Toplumda sevimli gözükecek bir isim olarak Galyun’un başkanlığına razı olmuştur. Tıpkı Baradey gibi. Ancak yolda Suriye halkının iradesine ve İslamcı kesimlere açıkça çelme çakan ve İsrail ve Devrim karşıtı Baas güçlerini sevindiren bu açıklamalara karşı ciddi ilk tepki Filistin’li Prof. Abdussettar Kasım’dan gelmişti. Şahsi kanaatim, Suriye İhvân’ı özgüven eksilikliği yaşıyor. İhvân en kısa zamanda bu sabotaja karşı bir açıklama yapmalıdır.
Tüm bu tablonun özeti odur ki haklı kuşkular sebebiyle mazlumlarla zalimler aynı kefeye konmamalıdır. Çünkü bu tarafsızlık tarafı da en az Galyun kadar Suriye’nin özgürlük mücadelesine zarar vermektedir…
YAZIYA YORUM KAT
. Esad’ın zalim olması ise yine bu yapının düzmece haberleri ve organize saldırıları tersine göstermelerinden ibarettir.
Yanıtla (0) (0)İsrail’in selefi terörden çekinmesi bir kıstas mıdır. Selefi –vahhabi vahşet tüm insanlıgın ve herkezden çok Müslümanların çekinmesi gereken bir tehlike değil midir. Bunların ırakta yaptıkları katliamları ne çabuk unuttunuz. Bu günkü vahhabi güç bunları organize ediyor ve palazlandırıyor. Bunlardan mı bir İslami oluşum bekliyorsunuz yazık size..
Herşeyden çok üzücü olan Haksöz camiasının böyle bir zihniyete ve Müslümanlar arasında fitneye neden olacak önyargılı bir bakış açısını böylesine hoyratça ortaya koyabilmesi ve tamamen önyargılı ve kestirmeci bir bakış açısı ile İran ve Hizbullahın mahkum edilmesine göz yummuş olması dır maalesef.
Allah tüm Müslümanların velev ki bizim de eğer ki yanlıştaysak bakış açımızı netleştirsin ve basiretimizi açsın inşallah..
Bu yazının başından beri yazar aslında tüm olumsuzluk ları kendi bir bir sıraladıktan sonra bunları örtbas etmek için azami gayret göstermesine rağmen hiçte başarılı olamamış.Kıstas olarak ortaya koymaya çalıştıgı mantık ilmi ve fıkıh usulü ise yazının sonunda maalesef çöküntüye ugramıştır. Kendince bir tasnif yapıp daha sonra kendi gibi düşünmeyenlerle diyalog yolunu kapatmak buzgibi bir önyargının ürünü olsa gerek.
Yanıtla (0) (0)SUK denen yapı sadece Burhan Galyun’dan ibaret degil elbet. Galyun’un fesatçı yapısı diger üyerrin büyük çogunlugunda dahada fazla var. Hama kasabı Rıfat Eset’mi doğru adam yoksa Baraday mı?
Suriye İhvan’ını n bile çekimser kaldıgı bir durumda İslamcı bir bakışla SUK için ne deger biçebiliriz ki? Bu özgüven eksikligi sadece Galyun’dan ibaret olmamalı öyleyse ? SUK’un hangi mazlumları barındırdıgını da anlayabilmiş degilim. Suriye’de katliamları taraflı artniyetli haber kaynaklarına dayandırarak sadece rejime yüklemek diger tarafı mazlum yapıyor öyle mi? Peki Suriye ordusundan ve rejim yanlısı halktan hunharca katledilenlerin vebalini kimin hanesine yazacagız. Hele ki katledilme şekilleri iğrenç bir vahşetle gerçekleşmişken. Bunlar yanlı medya tarafından yayınlanmadıgı için görmezden mi gelecegiz. Suriye özgürlük ordusu denilen muhalefete ait ordu agır silahlara sahipken bunları kuş avlamak için mi kullandılar acaba. Suriye’de ölenlerin büyük çogunlugu bunlar tarafından katledilmiştir. SUK ‘un dünya müstekbirlerinin elinde oldugunu sizde çok iyi görebilmenize rağmen nedir bu dürtü sizi müstekbirlerin safında ısrar ettirine anlayabilmiş değilim.Suriye isyanı farklı kanallardan oluşmuş bir olgu degil bizzat batının müstekbirlerin organize ettigi bir olgudur bunu örtbas etmek gayretiniz niye?Bu yapının gelecekte zalim olması bir olasılık değil kesin bir olgudur . Çünkü gerek Galyun konuşmasında gerekse Baraday İsrail’le işbirligi yapacaklarını açık açık beyan ediyorlar. Ve emperyalizmin istemedigi Hizbullah ve İran ile ilişkilerini keseceklerini söylüyorlar. Esad’ın zalim olması ise yine bu yapının düzmece haberleri v
ALLAH asıl senin gibilerden bu ümmeti korusun..Hz.Yusufla özel bir görevle sen mi gönderdin..
Yanıtla (0) (0)12 / YÛSUF - 56 Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz...
Allah böyle buyuruyor,istediği gibi davranırdi hz.Yusuf diyor..tağutları temize çıkarmak için Allah' a Kur'an' iftira mı ediyorsun..
Bir peygamber,Hz. yusuf, içinde yaşadığımız ülkedeki gibi şirke,harama,müslüman kanı dökmek için islam düşmanları ile anlaşmalara imza mı atardı diyorsun..kimleri temize çıkarmaya çalışıyorsun..Hz.yusuf'un tağutun kanunlarıyla hükmettiğini ispat edemezsin...
Arap halklarının bilincinde umut varız. Tunus’ta halkın iradesi, tağutu devirdi ve seçimleri gerçekleştirdi. Yeni yönetimin, halkın beklentilerin karşılamasını umut ediyoruz. Libya’da da halkın iradesi galip geldi. Siyasi güçler üzerinde sorumluluklar bulunmaktadır. Yemen’de ise devrimin kazanımlarını başarısızlıkla sonuçlandırmak için girişimde bulunanlar var. Bahreyn’de halk, sivil devrimine devam ediyor. Mısır’da ise İsrail’i endişelendiren gelişmeler var. Barak, bunu net bir şekilde açıkladı. (Seyyid Hasan Nasrullah'ın Dünkü Konuşmasından)
Yanıtla (0) (0)Görüldüğü üzere, Türkiye'de Arap Uyanışını zann altında bırakıp halkların intifadalarına gölge düşürmeye çalışanlar Libya Devrimini NATOcu diyerek tahfif edenler yerlere göklere sığdıramadıkları Nasrullah'ın Tunus, Libya ve Mısır Devrimlerini sahiplenmesine ne diyecekler?
Bülent beyi tanıyoruz. Mezhep taasubu olmadığını geçmişteki yazılarından da biliyoruz. Aksine o benim hatırladığım kadarıyla çoğu zaman İran'dan yana bir tutum takınmıştır.
Hizbullah ve İran çıkarı olmasaydı diğer devrimleri sahiplendiği gibi Suriyeli mazlumların yanında yer alacaklardı. Bunu adımız gibi biliyoruz! O zaman bu muhalefete bu kadar yüklenilmeyecekti.
Yani burdaki sorun gerçekte hakta buluşmak değil çıkar sorunudur. Olay haklı haksızı aşmış çıkar çatışmasına dönmüştür.
Ayrıca Bülent Bey, Nasrullah'a bir mektup yazmıştı. o yerine ulaştı mı bilmiyorum ama o mektup Müslümanların Hizbullah'tan ve İrandan beklentilerini yansıtıyordu. Kimse stratejik ilişkisini kessin demiyor ama en azından sussun ya da arabulucu olsun diyor.
Bu meselede hemen Hudeybiye örneği getiriliyor. Burada ciddi bir hata var. Allah Resulü zorunluluk sebebiyle Müşriklerle bir barış anlaşması yapmıştı. Onlarla ittifağa girmemişti. Ayrıca bu barış anlaşması sebebiyle Müşriklere silah yardımı yapıp Mekkedeki müslümanların öldürülmelerine yardım da etmemişti Resulullah!
Anlaşma yaptık diye Mekkedeki msülümanlar şöyle böyledir diye şayia ve karalam da yapmamıştı... Kimse kendi girdiği kirli ilişkieri hudeybiye ile temize çıkartmaya çalışmasın...
İran Çin'e de savaş mı açsın? Elbette açmasın, bunu yapamayacağını biliyoruz ama Çinli Müslümanlara iftira atrsa bunu kabul edebilir miyiz?
Yanıtla (0) (0)Aynı şekilde İran şu veya bu gerekçeyşe, mazaretle Suriyeli Müslümanlara destek vermemeiş, verememiş olsaydı buna itiraz edemezdik, şartlar, imkanlar ... derken geçerdik. Ne var ki, böyle yapmıyor, Suriyeli Müslümanları karalıyor, Esed zalimini de desteklediğini açıklıyor. İşte bu kabul edilemez!
aynı şey buradaki ya da başka yerdeki Müslümanlar için de geçerlidir. Suriyeli Müslümanlara bir takım gerekçelerle destek vermeyecekseniz dahi, hiç olmazsa aleyhlerine konuşmayın, zalimleri meşruulaştırmayın, zulmün üstünü örtmeyin!
Bülent Bey’i tebrik ediyorum. İşte İslami ve insani yaklaşım böyle olur. Bizler ilahi prensipleri ilke edinmiş müslümansak öyle gelişigüzel değil, çağının fıkhına uygun konuşmak ve hareket etmek zorundayız. Yeter ki argümanlarımız İslami esaslara dayansın. İtiraz ediyorsan o zaman da sen de benzer fıkhi yöntemle yola çıkıp işin İslami boyutunu ortaya sermelisin. Sadece politik hesaplarla konuşacak olursak o vakit her cenahtan çıkan sese itiraz kalmaz. Eğer Mustafa isimli kardeşimin yazdığı gibi Suriye halkı Hizbullah ve İran’ın üzerini çizmişse o zaman oturup yeniden düşünmemiz ve bu son derece vahim duruma sebebiyet verenleri uyarmamız gerekmez mi? Nasıl bir tavır alış ki bir halkın vicdanında nefret, gözünde itibarsız hale geliyorsun. Biz demiyor muyuz mazlumdan yanayız ve mazlumun dini, ırkı sorulmaz diyen… Biz ki Kaddafi’nin linçini bile eleştirmiş ve zalim kim olursa olsun mahkemede hesabı görülmeli ve öylece cezandırılmalı diyen vahiy erleriyiz. Kaldı ki bir de zulmün envai çeşidine maruz kalan insanlara arka çıkmayalım. Geçmişte sekiz yıllık bir emperyalist işbirliğinde İran’ı ortadan kaldıramayan dünyanın dev güçleri şimdi çok da büyük imkanlara ve güçlere sahip olan İran’ı ve Hizbullah’ı mı yok edecek.!? Bugünkü şartlarda Suriye de kurulacak İslami olmayan bir yönetimin bile asla şimdikinin derecesinde olamayacağını düşünüyorum. Çünkü her şeyden önce insanları artık canları pahasına savaş veriyor. Ve hiçbir halk durup dururken canı pahasına savaş vermez. Bu mücadeleyi veren de kolay kolay aldatılamaz eskisi gibi. Peki, orada Sünni bir devlet kurulursa hangi Müslüman ne kaybedecek. Benim Pencereden gördüğüm bu. Ama İran’ı savunan bir kardeşim Bülent beyin metodu ile olayı bize farklı bir pencereden baktıracak olursa da ona da minnettar olacağımı şimdiden söyleyeyim…
Yanıtla (0) (0)Yorum yaptığımız yazının girişinde ki sizin deyiminizle 'nahoş' saf ayırımına nazire olsun diye biz de 'nahoş' bir tutum sergiledik. Ancak nahoş tezi değilde onun antitezini hedef alarak ne kadar adil olduğunuzu gösteriyorsunuz.
Yanıtla (0) (0)Dünyanın her yerindeki olaylara karşı gücü oranında ilkeli tavırlar koyan İran İslam Cumhuriyeti'nden ne bekliyorsunuz. Nered bir zulüm varsa oraya savaş açmasını mı? Çinde de müslümanlara zulüm ediliyor. Çin'e de mi savaş açsın İslam Cumhuriyeti? Allah Rasulü nerde zulüm görse hesapsızca kabadayılık mı yapıyordu? Gözünün önünde işkence yapılan kardeşlerine 'Sabredin Allah size cenneti vaad etti' demekten başka bir şey yapamayan kimdi? Senın paradigman o dönemde yaşayan müslümanların, sen nasıl peygambersin zulme niçin engel olmuyorsun diye feryat etmesini gerektirir. Hadi diyelim o zaman devlet yoktu müslümanlar çok güçsüzdü. Mekkeli müşriklerin elinden kaçıp Medine İslam Devletine sığınan müslümanları anlaşma gereği iade etmek zorunda kalan Allah Rasülü de mi zalimdi(haşa bin kere haşa ve tövbe)?!
Afganistan ve Çeçenistanda ki cihatlara mezhebi tavrından dolayı destek vermediğini söylediğiniz İran aynı mezhebi tavrı Filistinde ki kardeşlerine niçin göstermiyor? Yoksa siz farslıları arap zannediyorsunuz da kavmiyetleri gereği mi mazlum filistin halkı ile varları ile yokları ile dayanıştığını mı düşünüyorsunuz? İslam Cumhuriyeti'nin siyonistlerle savaşı öncelleyip diğerlerini ötelediğinin farkında değil misiniz? İran daki caferi ayatullahların Suriye'de ki ya da Dünyanın herhangi bir yerindeki mazlum müslümanlar ölürken sakallarını sıvazlayarak 'ya Hüseyin' diye zafer çığlıkları mı attığını zannediyorsunuz?
Suriye'de ki müslümanlar ayaklanma kararı alırken İran'dan destek alacağına dair bir söz mü almışlar ki İslam Cumhuriyeti'ne bu kadar kızıyorsunuz. Siyonistlerle giriştiği amansız savaşın sekteye uğramamsı için İslam Cumhuriyeti'nin Suriye'deki olaylara sessiz kalması İslama aykırı mıdır? Kim neye dayanarak söylüyor bunu?
iktidar kaybedilse de tekrar kazanılabilir ?
Yanıtla (0) (0)halk kaybedilirse, bir daha kazanmak zor olur.
Bu bir tehdit midir? Evet tehdittir. Hem de azapların en büyüğü ile...
Yanıtla (0) (0)Allah aşkına ne dediğinin farkında mısın, sen? Nasıl bir peygambere birilerine zulm edilirken o özel şartlarda iş yapıyordu (susuyordu) yu yakıştırırsınız. Bir peygambere bu yakışır mı? Sizin nasıl bir peygamber anlayışınız var. Hem Kur'an neyi tasdik ediyor? Yusuf (as)'ın zulüm karşısında sustuğunu mu?! -Allah'a ve peygamberine iftira atandan daha zalim kimdir?- Söyleyinde bilelim.
Hem bir peygamber ile sulta rejimi nasıl bir tutarsınız. Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Ya da siz söylediğinizi anlıyor musunuz? Şahsen ben böyle bir zihni anlamakta güçlük çekiyorum.
Caferiliğin zalimliğine deliniz varda, nusayriliğe yok değil mi? Hem de nusayriliğe baas sıfatını ekleyip önümüze servis etmenize rağmen...
Allah sizi de bizi de ıslah etsin. Baasçı Rejimlerin elleri kurusun. Ki kuruyacakta... fensurna 'alel kavmilkafirin.fensurna alel kavmil fasikin, fensurna 'alel kavmiz-zalimin, fensurna 'alel kavmil munafikin...
helal olsun(!) cihangir kardeş. fermanı çıkarmışsın bile...tarafları belirleyip ayırmışssın müslümanları. şii sünni ayrımı en nahoş bu şekilde dile getirilirdi sanırım.Hamd olsun emperyalist zalimlerin yanında saf tutmayacak kadar basiretliyim.Ve iranın suriye meselesi konusunda yanında yer almayacak kadar şuurlu bir müslümanım .suriyedeki zulümlere iranın tavrı aşikardır ve zalimin tarafındadır. dün çeçenistanda ve afganistanda olduğu gibi. İstermisin cihangir birileri de çıkar ve şöyle tasnif etse tarafları: Zalim kukla yönetimler, onları maslahatları icabı destekleyen mezhepçi devletler ve karşılarında zalime başkaldıran bütün şuurlu müminler. olayı fazla dallandırıp budaklandırmanın alemi yok. her şey ortada. evet zalim emperyalistlerin hesapları var bu coğrafyada lakin zulme çanak tutan iranında hesapları var.Ve biz biliyoruzki zalime meyledene ateş er yada geç dokunur...
Yanıtla (0) (0)Tevile gerek yok, zorlamalara da! Herşey açık, saflar belli! Bir tarafta katiller var, diğer tarafta katledeilenler ve katledilecek olanlar. Bunlar da yarın katliam yapar mı? diye spekülasyon yapmak anlamsız. Siz bu şekilde katillerden yana tavır alırsanız, bugün katledilenlerin yarın katliam yapmlarına karşı çıkamazsınız.
Yanıtla (0) (0)Hem ne diye zorlanıyorsunuz, gerekçe peşinde koşuyorsunuz? İran ne derse odur diyin ve işin içinde çıkın! Yemin edebilirim ki, yarın İran çıkıp biz artık suriye muhalefetini destekliyoruz ,diye açıklama yapsa bugün suriye muhalefetini karalayanların tümü tavır değiştirir. Neden? Çünkü onlar vicdanla, Kuran'a ve sünnete göfe değil, biat ettikleri liderlere göre hüküm veriyorlar!
Ahmed Çelebi'lere, Malikilere, Caferilere itiraz etmeyenlerin Burhan Galyun üzerinden Suriyeli muhalifleri işbirlikçilikle suçlaması ne hazin! Amerikalılarla birlikte Fellucelileri katledenlerin "direniş cephesi"nde ben yokum!
Yanıtla (0) (0)İhsan bey, siz de eleştirdiğiniz şeyi yapmış olmuyor musunuz?! Batı'ya karşı kendini ispat etmiş bir Hizbullah, acaba Suriye halkına ispat edebildi mi? Yerli işbirlikçilerin zulümlerine karşı olmak tam da Batı eksenli politikalara bir karşı duruş değil midir? Halkı sevkeden imamlar, sünni İslami hareket liderleri Mısır'da direnişçi oluyor da, neden Suriye'de muhtemel işbirlikçi(!) ya da oyuna gelen saf(!)lar konumunda görülüyor?
Yanıtla (0) (0)Üstelik İran'ın da muhaliflrle gizliden görüştüğü haberleri geliyor. Evet İran yalanladı; yalanlaması doğal ama olamaz mı? İran muhaliflerle Esad sonrasını görüşüyor olamaz mı? Bu da ihtimal dahilinde değil mi? Irak'ta herşey ihtimalden öte politik basiret olarak olumlanırken, konu Suriye olunca bu keskinlik niye?
Hizbullah-İran şehitler verdi de, Suriyeliler vermedi mi? Hama'da ne olmuştu? Lİbya'da ne oldu? Ya Mısır'da halen neler olmakta?
Hizbullah'ın olumlu tarihi geçmişi üzerinden yaptığınız değerlendirmelere bir de şunu katın:
Ne oldu da 2006'da Hzibullaha sınırsız destek veren, sokaklarda Hizbullah bayraklarıyla dolaşan, Hizbullah liderlerinin posterleriyle Şam'ı donatan, evlerinde misafir eden bir halk nezdinde Hizbullah'ın ve İran'ın tüm itibarı sıfırlandı. (Bu tespiti sevinerek değil, üzülerek yapıyorum. İran ve Hizbullah'ın tüm küresel koşullarda desteklenmesini arzu eden tüm kesimler bu süreçte rol oynadıkları pozisyonu maalesef, üğzülerek, esefle kınamaktalar) Bizi bir kenara bırakın, Suriye halkı nezdinde nasıl görüldükleri daha önemli.
SUK'un henüz ne olduğunun bilinmediğini söylemişsiniz. Diyelim ki öyle. Peki halkın aylardır nasıl bir direniş ortaya koyduğu, ne türden zulümlere maruz kaldığı çok açık, ortada değil mi? Bu halk hıristiyan da olabilirdi. İslami kurumların ve İslam devletinin maslahatları(!) gereği bunları politik basiretsizlikle suçlayıp, olan biteni görmezden mi geleceğiz?
allah basiret sahibi olmayan medyatik muslümanlardan bu ummeti korusun?ümmetin erkeklerini öldürüp kızlarını köleleştiren gerçek tağutların olduğu eski mısırda yusuf as görseydiniz?****bakanlık seviyesinde işbirlikçi tağutun adamımı diyecektinizz?***oysaki o orada özel şartlarla iş yapıyordu..kuranda tastik ediyor..zalim olan caferilikle bir ilgisi olmayan nusayri baas ideolojisini..iranve hizbullahla mezhebi dayanışma yapıyor tağutları destekliyor görüşü iftira değilse en azından çok büyük bir cehalettir.
Yanıtla (0) (0)Mısır'daki devrim günlerini hatırlarsak Mısır İhvan'ı, Baradey'in başkanlığında bir konsey kurulmasına karşı çıkmıştı. Baradey'in üzerine çizik atmıştı.
Yanıtla (0) (0)Devrim rayından saptırılmaya çalışılsa da yapılmak zorundadır. Tarihi şartlar devrim için her zaman müsait olmayacaktır, velev ki yeni şartlar ortaya çıksa bile aynı saptırma çabaları devam edecektir. Şeytan vesvese verdi diye namaz terkedilmez.
Yanıtla (0) (0)Çok ilginç İran'ı tercih ettiği stratejik tutumundan dolayı 40 yıllık Esad zulmüne ortak eden kardeşimiz, başkanı Batı'nın uşağı olan SUK'u kurtarmak için ne kıvraklıklar yapıyor? Gerçekten çok ilginç... Yani gerçekten çok ilginç. Çok... Kılıcı, liderlerinin nerdeyse tamamını şehid vermiş bir hareketi bir anda kesip atıyor, ne olduğunu henüz bilmediğimiz SUK'u kurtarmak için çırpınıyor. "olasılık/zan-kesinlik/ilm" şeklinde kullandığı mantıkla gidersek; israil'e ve Batı'ya duruşu kanıtlanmış hizbullah... ne yapacağı belli olmayan SUK... Ama bu kardeşimiz yazının ilk tarafında kendi argümanını desteklemek için kullandığı mantığın, yazının diğer tarafında nasıl da bir diğer argümanını çürüttüğünün farkında değil... Bu yorumu yayınlayıp yayınlamayacağınızı da merak ediyorum... Saygılar ve selamlar.
Yanıtla (0) (0)Suriye’de tavır takınmamız için safları iyi tanımlamamız gerek.
Yanıtla (0) (0)1.Taraf:İslama savaş açmış emperyalistler ve yerli işbirlikçileri arap devletlerinin yöneticileri ve onların oyununa gelen şia düşmanı sünniler
2.Taraf:Dünyanın bütün şuurlu müslümanları, İran İslam Devleti ve onun müttefikleri
Burhan hoca bir tek soru soruyor... ABD-Fransa Mısır devrimine destek vermedi.. Mısır ve Tunus halk devrimi olarak ABD've Müttefiği empertalistlerin beklemediği bir anda gelişti. ve başarılı oldu. Dolayısı ile Mısır ve Tunus'u örnek vermek tam bir yanıltmadır. Ama Libya devrimini kendileri yaptı..Yazar sadece Libya devrimi örneğinden hareketle inandırıcı şeyler söyleye bilir. Suriye devriminide ABD-Fransa yapıyor, yapacak. Bunun açıklaması için kırk dereden su getirmenin anlamı yok.. Soru net ve Açık.. ABD, Fransa, Türkiye, Suud, Katar, Bahreyn(!!) neden Suriye Halkına destek veriyor ?? Suriye'nin Filistin direnişi ve siyonist israil için ne derece hayati bir yeri olduğunu bu yazıyı yazan Allah'tan korksun gidip Sünni HAMAS'a sorsun. Yani ABD ve FRANSA israil'in çıkarlarına zara verecek bir devrimi mi müslümanlara hediye edecekler demek istiyor.. Burhan KAVUNCU, ABD ve Fransa'nın LİBYA'da başarılı olan operasyonlarının SURİYE'de de başarılı olması halinde DİRENİŞ için, telafisi imkansız bir bedel ödete bileceğini anlatıyor. ABD ve FRANSA 'nın içinde olduğu bir devrim daha şimdiden İRAN ve HİZBULLAH'ı iş tutulmazların arasına koymuşsa, İŞTUTTUKLARINI neden gizlerler. SUUD mu? Katar MI? ABD mi ? Kim
Yanıtla (0) (0)