Tartışmaların Odağındaki İhvan
Hüsni Mekruh, 3 Şubat Perşembe günü İran asıllı bir Amerikalı gazetecinin kendisiyle yaptığı röportajda; "Aslında istifa edip çekilmek istiyorum. Ama benden sonra kargaşa çıkacağından korkuyorum" demiş.
Şu işe bakın ki, bizzat kargaşanın, kavganın, ayaklanmanın ve bütün ülkenin ayağa kalkmasının sebebi olan kişi "ben gidersem kargaşa çıkar" iddiasıyla ortalığı karıştıran, bütün ülke halkını ayağa kaldırarak tüm müesseselerin durmasına yol açan tutumundan vazgeçmiyor.
Aslında dünkü yazımızda da dile getirdiğimiz üzere onun kavgası cumhurbaşkanlığının kalan birkaç aylık süresi için değil. Asıl sorunu, uluslararası güçlerin ve İslâm coğrafyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış siyonist işgalin hesaplarına uymayan bir siyasi yapılanmanın önünü kesmek için planların oturtulmasını sağlamak. Bu itibarla ABD'nin Hüsni'ye koltuğu bir an önce terk etmesi ve görevi geçici hükûmete devretmesi yönündeki çağrılarını da samimi ve gerçekçi bulmuyoruz. Bunlar açıktan yapılan politik çağrılardır. Stratejik çağrılarını hatta dayatmalarını, zorlamalarını kamuoyuna açıklamadan yapmaktadır.
Hüsni Mekruh'un aynı röportajda kendisinden sonra "İhvan-ı Müslimin tehlikesi (!)"ne dikkat çektiği ifade edildi. Asıl korkuları ve belki bütün korkuları da bu.
Önce şunu soralım; "İhvan-ı Müslimin'in gelmesiyle kargaşa mı çıkar?" Kargaşa her hak sahibinin hakkını vermekten, rüşvetin önüne geçmekten, adaleti hâkim kılmaktan dolayı mı çıkar yoksa insanların mallarını gasp etmekten, yolsuzluktan, rüşvetten, haksızlıktan ve zulümden dolayı mı? Bu konuda Mısır halkı Hüsni'yi ve adamlarını otuz yıldır tecrübe ediyor ve her şey açıkça ortada olduğu için onu kovma, artık ne pahasına olursa olsun ondan halas olma ihtiyacı duyuyor. İhvanı Müslimin'i de demek ki bir "tehlike" olarak görmüyor ki ona iktidarın yollarını açacak siyasi yapılanmada bir sakınca görmüyor.
Bunun da ötesinde İhvan-ı Müslimin'e iktidarın yollarını açacak siyasi düzenlemeye gidilmesi, dürüst bir seçim yapılması halinde halkın bu cemaate geniş çaplı destek vereceği ve onun iktidarının önüne geçilemeyeceği bilindiğinden Hüsni Mekruh sonrasında işi sağlama alacak numaralı bir sisteme geçilmesi için zaman kazanmaya çalışıyorlar.
Adamlar bunun farkındalar ve o yüzden bir "İhvan-ı Müslimin tehlikesi" olduğu kesin. Bu tehlikenin önüne geçmek ve yeni model numaralı bir demokrasi geliştirip Mısır halkının önüne koymak amacıyla zaman kazandırması için Hüsni Mekruh'u ne pahasına olursa olsun diretmeye zorluyorlar.
Bir İhvan-ı Müslimin tehlikesi var ama kime karşı? Mısır halkına mı? Bu cemaat zaten bu halkın içinden çıkmış, bu halkı sömürgeci politikalardan kurtarıp özgürlüğüne kavuşturmak amacıyla mücadele ediyor.
Tehlike siyonist işgalcilere ve katillere karşı. Yani Hüsni kimlere hizmet ediyor, kimlerin hesabına ve menfaatleri uğruna saltanatını kullanıyorsa İhvan-ı Müslimin de onların hesapları, planları için tehlike.
İşgalci siyonistler, pek çok tüketim maddesini Mısır'dan çok ucuza alıp Filistinlilerin ambargo altında olmayanlarına karaborsa fiyatına satıyorlar. Ambargo altında olan Gazze'ye işkence ve eziyet için arada bir karaborsa fiyatının üstünde bir fiyatla kısıtlı miktarda satıyor, sonra yine kesiyorlar. Üstelik Hüsni Mekruh Gazze'nin Rafah sınır kapısında onların hesabına kangal gibi bekliyor. O gittiğinde Rafah kapısında duran kangal da gitmiş olacak.
Belki iş daha da ileri gidecek, kademeli bir şekilde ilişkiler bozulacak ve sonunda Mısır yönetimi Camp - David Anlaşması'nı nazarı itibara almayarak işgalci siyonist devletle tüm diplomatik ilişkileri bozacak.
Mısır'daki direnişin zafere ulaşması durumunda bunun tüm bölgeyi etkileyeceği biliniyor. Bölgedeki siyasi değişimde birinci derecede İslâmî hareketin etkili olacağı ve onun özellikle siyonist işgali köşeye sıkıştırma amaçlı politikalara ağırlık vereceği biliniyor. Müslüman Kardeşler'in sadece Mısır'da değil Ürdün'de, Yemen'de, Körfez ülkelerinde ve daha birçok ülkede geniş kitlesel tabana sahip olduğu tahmin ediliyor. Bu değişim sürecinde ABD'nin siyonist işgali himaye ve baskı politikalarını etkili bir şekilde kullanmada zorlanacağı da biliniyor. İşte "tehlike" bu. Yoksa halklarla bütünleşmiş ve bütün diğer siyasi akımlarla diyalog yanlısı bir siyasi akımın o halklar için "tehlike" oluşturması söz konusu olabilir mi?
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT