Tartışma bitti, defter yeniden açılıyor
Denir ki "medya çağı"nda önemi ne olursa olsun, bir konu 23 günden fazla gündemde kalmaz, yaklaşık üç haftadan sonra ilgi azalır.
İslamcılık Ramazan boyunca (dört hafta) gündemde kaldı. Tartışmaya değerli entelektüeller, köşe yazarları, akademisyenler katıldı, her geçen gün biraz daha tartışma genişledi. Hamdolsun, her Ramazan'da yapılmak istendiği gibi "Nasıl oruç tutulmaz?" diyebileceğimiz şeytani tuzaklara, insanların içine kuşku, vesvese, şüphe düşürmek isteyen hannaslara kimse iltifat etmedi, faydalı bir konuyu konuştuk. Ufuk Yayınları bu tartışmayı kitaplaştırıyor, inşallah ben de gelen eleştirilere yeri geldikçe cevap vermeye çalışacağım. "Müslüman veya İslamcı" olup da belden aşağı vuranları, edebe riayet etmeyenleri, entelektüel meczupları, asabi mütecavizleri ve laik olup kibar üslup kullanmayanları muhatap almayacağım. Kadın olsun erkek olsun, böyleleri allame-i cihan olsa muhatap alınmayı hak etmiyor.
Bu konu kesinlikle entelektüel bir merak saikiyle değil, bizzarure gündeme gelmiş bulunmaktadır. Sebebi şu:
1) Birinci ve ikinci İslamcı nesillerin yaşadığı tecrübenin ciddi bir muhasebeden geçirilmesi gerekir. Bundan sonra ne "olması gerekir" sorusunun cevabı "bugüne kadar ne oldu"da saklıdır. Üçüncü nesil İslamcılar, seleflerinin hatasını tekrar etmemeli.
2) Türkiye ve Ortadoğu yeni bir döneme adım atmaktadır. Milliyetçi, sol-sosyalist ve liberal reçetelerde ısrar edilmesi durumunda dini, etnik, mezhebi ve sosyal-sınıfsal çatışmalar daha da derinleşip artacaktır. Bu kavşak noktasında Yusuf Akçura'nın sözünü ettiği "üç tarz-ı siyaset" değil, iki tarz-ı siyaset söz konusudur. Ya İslam'ın kaynaklarına dönerek sorunlarımızı anlamaya, tanımlamaya ve çözmeye çalışacağız ya da birbirimizi ifna edeceğiz.
3) Modern dünya derin bir krizden geçerken, Aydınlanma'nın fikri/felsefi kaynakları bize bir çıkış vaat etmiyor. Özgürlük, refah ve güvenlik azınlık bir nüfusun imtiyazı haline geldi; çatışma insanın içinde, tabiatla ve diğer insanlarla sürüyor. Vahyin sahih zabıtlarına dönüp varlık âlemi, dünya ve hayatın anlamı üzerinde düşünmek lazım. Bu uygarlık ömrünün sonuna gelmiş bulunuyor. Bölge ve dünya daha derin krizlere doğru gidiyor. Ahlaklı ve adaletli yaşama sanatı ve yolunun bulunmaması durumunda insanın ve canlı hayatın ölümü gerçekleşecektir. Kalbi ölenin zekâ ile donatılmış beynini nefsinin sufli arzularının emrine vermiş olması, onun "hayat" sahibi olduğunu göstermez.
Süren tartışmada kendimizi eleştirdik. Şöyle bir tablo çıktı:
İslam dünyasının Batı karşısında aldığı yenilgiler birinci nesil İslamcıları modern dünyaya cevap bulmaya yöneltti. Bu anlaşılabilir bir hamleydi. Ancak onlar, yenilgiden İslam'ı sorumlu tutmuyorlardı, "Kur'an ve Sünnet'e dönüş, içtihat kapısının açılması ve cihad ruhunun uyandırılması"yla tekrar üstün gelebileceğimizi savunuyorlardı. Batıcılar ise İslam'ı sorumlu tuttular.
İkinci nesil İslamcılar, Batı'nın İslam içinde üretilebileceğini; bilimin, teknolojinin, modern iktidar ve ulus devletin, eğitimin, ekonomik modellerin İslamileştirilebileceğini, söz konusu yapı ve modellerin İslami versiyonlarının olabileceğini düşündüler. Tabir caizse yenilgiyi onlar da bir ölçüde kabul ettiler ve fakat mağlupların 'Müslüman' kalarak galipleri taklit edebileceklerini düşündüler. Bunun da ciddi bir muhasebeye tabi tutulması gerektiğini anlıyoruz.
Üçüncü nesil Müslümanlar kritik bir kavşak noktasında bulunuyor. Ya İslam'ın özüne, kendi sahih köklerine dönüp bir yandan gelenekleriyle barışacak, diğer yandan modern dünya ile de -şairane, sanatçı duyarlılığı veya retoriklerle değil- tefekkür ve bilgi seviyesinde temas kurup yeni bir dünyanın kapısını aralayacaklar veya dinlerini Katolikler, Ortodokslar, Museviler, Budistler, Taoistler, Shintoistler gibi reforma uğratıp Protestanlaştıracaklardır. Bundan liberal hegemonya altında hakikatin parçalandığı postmodern bir dünyada izafileşmiş, marjinalleşmiş, özel alana çekilmiş bir nominal Müslümanlık kalacaktır. Bir bakmışsınız karşınıza diyanetinden kuşku duyulmayan yazar ve kanaat önderleri çıkmış şöyle bağırmaktadırlar: "Bayım devir değişti, o hükümlerin bugün tatbik ve yaşama şansı kalmamıştır; senin dediğin İslamcılık siyaset yapmaktır, sen dini ideolojileştiriyorsun, dini bu işlere karıştırma."
Ramazan'ın bereketiyle güzel bir tartışma oldu. Defter yeniden açılıyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT