''Tarihselcilik Tartışmaları’’
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde ''Tarihselcilik Tartışmaları, Usul, Sınır ve Tezahürleri'' konulu konferans gerçekleştirildi.
Adalet ve Erdem Kulübü'nün düzenlediği ''Tarihselcilik Tartışmaları,Usul,Sınır Ve Tezahürleri'' başlıklı konferans Doç. Dr. Şevket Kotan ve Gazeteci-Yazar Musa Üzer'in katılımıyla İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi konferans salonunda gerçekleştirildi.
Programın açılış konuşması, Adalet ve Erdem Kulübü üyesi Meryem Karadağ tarafından yapıldı. Ardından sözü Kotan aldı. Konu ile alakalı şu hususlara değindi:
Tarihselciliğin ve tarihselliğin ortak kelimesi tarih kavramıdır.
Tarih kavramından türediği için tarihselcilik ve tarihsellik kavramları karıştırılmaktadır. İki kavram birbirinin zıttı, karşıtıdır. Tarihsellik özel olarak Batı dünyasında Kiliseye karşı gelişen bilim ve akılcılıktaki akıl,dinin yerini alıp hayata müdahil olunca bunun olumsuz sonuçları ortaya çıkmıştır. Bu sefer batılı öngörü sahibi bazı filozoflar mesela J. J Rousseau, aşırı akılcılığın büyük bir tehlike arz ettiğini fark etti. Bu devirden sonra akıl sorgulanmaya başlandı. Aklın sorgulanmasıyla birlikte bir mahiyet olarak insan da sorgulanmaya başlandı. İnsanın tarihsel bir varlık olduğu fikri ortaya çıktı. 19. yüzyıla tarih çağı deniliyor. Tarihselliğin üstünde durduğu nokta aklın tarihselliğidir. Çünkü bundan önceki dönemde akıl yarı-tanrı,tanrısal bir güç olarak düşüncelerde yer edinmişti. Buna karşı yeni bir fikir olarak tarihsellik, akılcılığın her türlü eleştirisini yaparak, akılcılığın dışarıdan göründüğü kadar cazip olmadığını ortaya koydu.
Tarihsellik bir felsefe iken tarihselcilik bir ideolojidir.
Günümüzde İslam dünyasında tartışılan, taraftar bulan , Kuran' ın tarihselliği, zaman içerisinde hükümlerinin geçerli olmadığını, değişebileceğini savunan görüştür ki biz buna ''tarihselcilik'' diyoruz. Tarihselcilik denmesinin sebebi ise tarihsellik bir felsefe iken tarihselcilik bir ideolojidir, ideoloji karakterine sahiptir. Tarihselcilik İslam dünyasının gündeminde yokken modernizm islam dünyasının kapısını çalmıştı. Modernizmin İslam eleştirisi ise kölelik, cariyelik, kadının şahitliği, kısas, el kesme cezası yani Kuran'da bulunan ahkam ayetlerinin bugünkü modern çağda uygulanamayacağına ilişkin bir fikir ifadesidir.
Tarihselcilik tarihsiz bir söylemdir.
Bir aşamadan sonra Türkiye' de Fazlurrahman' ın gündemimize girmesiyle birlikte artık modernizm, modern talepler, din alanındaki modernist talepler, Kuran' ın tarihselciliği, tarihselliği kuramlarıyla ifade edilmiştir. İdeolojik olarak yaklaşıyoruz, taleplerimiz var, ahkam komplekslerimiz var, Kuran'ın verdiği 1400 sene önceki haberler doğru olmayabilir, Kuran' ı Kerim mitoloji içerebilir. Burada tarihselcilikten asıl beklenti insanın mahiyetini tartışmak için değil, Kuran' dan bazı taleplerimiz var onu almak istiyoruz beklentisidir. Tarihselcilik tarih vurgusuna rağmen tarihsiz bir düşünce olarak tezahür etmektedir. Bu tarihsizliği neticesinde İslam tarihselciliği kendine meşru bir zemin bulabilmek için İslam geleneğine dalmış ve İslam geleneğinden cımbızlama usuluyle alınmış bazı örneklerle Hz. Muhammed' den itibaren İslamın içinde olduğunu savunan bazı görüşler ortaya koymaya çalışmıştır. İslam fıkhı hayat kadar esnektir, bu esneklikte mevcut uygulamaları alıp tarihselciliğe oturtuyorlar. Geriye tarihe,değişime,insanoğlunun gelişimine ayak uyduramayan bir İslam imajı çiziyorlar.
Tarihselci söylem rasyonalist, nesnel bir yapıya sahip olduğu için insanı tarih üstü olarak görüyor ve tarihten etkilenmeyen, evrenselci bir kategori olarak , Müslümanların İslami metinlerini başta Kur’an olmak üzere tarihsel bir kategori olarak kodluyorlar. İslami hükümlerin tarihsel olduğunu ve değişebileceğini iddia eden bir Hz. Ömer ya da İmam Şatibi yoktur. Şatibi ''Şartlara göre uygulamalar ayrı bir konudur ama hükümler külli ve ebedidir.''demektedir.
Şevket Kotan’ ın ardından Musa Üzer tarihselciliğin diğer inanç problemleriyle ilişkili olduğunun altını çizerek konuşmasına başladı:
Tarihselcilik ve Kuran ilişkisi Kuran' da tarihselcilik var mıdır gibi değil de yaşadığımız kültürel, düşünsel, siyasal tartışmaların içerisinde bir bütünlük kategorisinde değerlendirilmelidir. Eğer deizmi tartışıyorsak aslında bir bakımdan tarihselcilik meselesiyle de bir irtibat kurmuş oluyoruz.
Tarihselcilik metodolojisi, bugünkü post-modern paradigmayı oluşturmuştur. Biz genelde tarihselciliği bir araç, basit bir yöntem olarak anlıyoruz yahut bize öyle lanse edilmeye çalışılıyor. Oysaki son 300 yıldaki Batıdaki tartışmalarda ortaya çıkmış çok köklü değişimin geldiği noktadır. Bugün de post-modernizmin aslında köklerini oluşturmaktadır. Bu meselenin kendisinde netlik olmaması, ne olduğuna dair bir netliğe sahip olmaması tarihselciliğin tabiatından ve iddiasından kaynaklanıyor.
Tarihselcilik bir ideolojidir.
Tarihselcilik, ısrarla bir yöntem ve alet gibi; nötr, değerden bağımsız bir şekilde sunulmaya çalışılıyor. Ancak insana, tarihe, kozmolojiye, tabiata, yaratıcıya ilişkin bir bakış açısı bu yöntemi doğurmuştur. Dolayısıyla bu yöntem değerden bağımsız değildir bu bir ideolojidir, bir kimliktir ve tanrıyı, vahyi, tarihi, peygamberi, kitabı, metni, insanı yani bütün bir kozmolojiyi bu ideolojik perspektifle insan(human) tanımlar hale gelmiştir. Bu basit bir durum değildir aksine çok büyük bir değişim ve kopuşu içerisinde barındırmaktadır.
Evrensellik meselesi zihnimizdeki muteber çağrışımlarının ötesinde üzerinde eleştirel bir şekilde durulması gereken bir meseledir.
Evrensellik denilince belli bir paradigmanın içerisine ister istemez dahil edilmiş oluyoruz. Bu durum da düşünme eylemini belirli ön kabuller içerisinde yürütmemize sebep oluyor. Dün de zaten bizim problemlerimiz, İslam’ ın sahih damarıyla, sahih unsurlarıyla, otantik yapısıyla bağlarının bozulmasına neden olan şeylerden başında Yunan, Hint, İran felsefesiyle Ehl-i Kitabın İsrailiyyatı ile düşünsel yönleriyle girilen ilişkiden etkilenmenin zararlarıdır. Bu durumda İslam felsefesi, kelam, İslam düşüncesi olarak ortaya konulan şeylerin ciddi bir kritiğe tabii tutulması, İslam’ ın sahih temelleriyle ilişkisinin muhasebe edilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu görevde başta sizlerin, ilahiyatçı kardeşlerimizin görevidir.
Son olarak başkalarının yaşadığı tarihsel süreçleri mutlaka takip edip, okuyalım, tartışalım, değerlendirelim. İstesek de,istemesek de biz onların tarihsel, ekonomik, siyasi vs. paradigmasında yaşıyoruz. Sanıyoruz ki gözlerimizi dünyaya Müslüman olarak açıyoruz, belli bir bilince varınca da hayatı Müslüman olarak yaşıyoruz. Aksine biz onların hayatını yaşıyoruz. Ancak farkında olduğumuz zaman, analiz ve tahkik ettiğimiz zaman, reddettiğimiz zaman ve kendi düşünsel çizgimizi anlayabildiğimiz zaman gerçekten kendi hayatımızı yaşayabilme imkanını yakalayabiliriz.
Haber: Rümeysa Bayram
Fotoğraf:Çağrı İslam
HABERE YORUM KAT