Tarihin Sahih İstikameti
Bu hayatın seyri içerisinde geçmişin(tarihin) yeri hiçbir zaman yadsınamaz. Hatta bugünümüzü inşa eden en önemli faktördür geçmişimiz. Çünkü bizi tarif eden, anlatan, motive eden ve istikamet tesis eden bir yönü vardır tarihin. Nitekim eğer fark edilirse tarihi değerli kılan şeyin sırrı da buradadır. Aksi takdirde tarih sadece bir sığıntı ve avuntudan öteye geçemezdi. Ancak bizler hâlihazırda tarihin sahih istikametinden (vahyin işaret ettiği ilişki ağları içerisinde insanın gerçek konumuna ve misyonuna uygun düşünme-davranma pratiği) çıkmış bir noktada olduğumuz için bugün başkaları tarihe yön vermektedir.
Gerçek şu ki, bizler bir yandan tarih dışı kaldığımız için yoğun bir öfke patlaması yaşayıp işlerimizi yarım bırakan şiddetin( zamanın fıkhına uymayan şiddet pratiği) ayartısına kapılmanın çaresizliği içinde yaşarken, bir yandan da akıl ve tarih uyumsuzluğundan ( aklın zamana yabancılaşması) kaynaklanan epistemolojik kopuşun buhranı içerisinde debeleniyoruz. Bu iki durum enerjimizi olabildiğince tüketmekte ve bir türlü ifade ettiğimiz o sahih istikamete bizi ulaştıramamaktadır. İşin garip tarafı ise; içinde bulunduğumuz bu durumu bir türlü kabullenemiyoruz. Bundan kaynaklanan tuhaf hırçınlığımızı mazur göstermek için de her türlü mazerete başvuruyoruz. Lakin bugünün dünyasında bu mazeretler kabul edilemez ve geçersizdir.
Farkında olmamız gerekir ki, artık eski model epistemolojik içeriklerle (tarihin seyri içerisinde o günün şartlarına uygun düşünme biçimi; siyasal ve toplumsal ilişkilere yönelik geleneksel sistemler-önermeler-analizler) bugünün insanını ikna ve motive etmemiz çok zordur. Kaldı ki zaman ve gerçeklik ilişkisiyle örülmeyen hiçbir fikriyat hayat bulamaz. Onun için tarihle kurduğumuz ilişkinin ortaya çıkardığı düşünsel tezadın farkında olmanın mecburiyetindeyiz. Çünkü bu antagonizma bizleri gerçeklikten olabildiğince uzaklaştırmıştır.
Bizler kabul etsek te, etmesek te tarihin istikametinden sapmışız. Kendi medeniyetimizin içine düştüğü düşünsel krizin ve tarihten kopuşun yansımalarını yaşıyoruz bugün. Eğer düşünce sistematiğimizin tarihten tevarüs eden yapısal sorunlarını ve hayatımıza yansıyan arızi boyutlarını esaslı bir şekilde masaya yatırıp konuşmazsak, korkarım ki bu kriz uzunca bir müddet devam edecektir. Birilerinin bize mazeretler sunarak; yaşadığımız koşulların karmaşıklığından bahsetmesi ya da haddimizi bildirip kutsallarına ilişmememiz konusunda bizleri farklı şekillerde yaftalaması bu hakikati değiştirmeyecektir. Çünkü gerçeklikten ilelebet kaçmamız mümkün değildir. Bu itibarla dün ve bugünle kurduğumuz irrasyonel bağı (mistifikasyon örüntüleriyle kurmaya çalıştığımız muharref-yalancı-saklı-mazeretçi-öykünmeci-ideolojik-resmi tarih tasarımları) derhâl koparıp yeni bir bağ tesis etmek zorundayız.
Diğer yandan herkesin bildiği gibi ifade ettiğimiz bu mesele tarih ve siyaset felsefesi bağlamında çokça tartışılmıştır. Nitekim Avrupa üç asırdır bu meseleleri tartışmakta ve bu tartışmalardan çok farklı tarih tezleri ortaya çıkmıştır. Kaldı ki bu tezlerden bütün dünya da etkilenmiştir. Belki de bizi onlar karşısında bu kadar düşündüren ve endişeye sevk eden de bu üretkenliktir. Çünkü bizlerin hem kendi tarihimiz hem de insanlık tarihi analiziyle ilgili ortaya çıkardığımız ürünler onlarınkiyle kıyas edilmeyecek kadar azdır. Bizler anlık-dönemsel meselelere odaklanmışken Avrupa’nın tarihle yüzleşmesi sistemsel analizlerle başlamıştır. Bu tahliller neticesinde onlar bugünkü dünyaya ‘modern sistemler’ ihraç edecek düzeye gelmiş ve neredeyse bütün insanlığı kendi yörüngesine döndürmüştür. Fakat bu tezlerin pratikte insanlığa gerçek manada mutluluk getirdiğini iddia etmek de mümkün değildir. Avrupa geçmişin sistemlerini altüst etmiştir. Evet, ama yerine getirdiği liberal-kapitalist-sosyalist sistemlerin insanlığın tümüne aynı sonuçları sağladığını söyleyemeyiz. Bilakis geçmişe kıyasla daha sistematik çalışan ve sömürge düzenlerini daha profesyonel bir düzleme taşıyan azgın ve doymak bilmeyen, sadece batıyı besleyen ve büyüten sistemlerle karşı karşıya kalmış durumdayız.
Peki, bütün dünyayı kuşatan bencil, sömürgeci, obez, entrikacı, kapitalist sistemlere karşı bizler ne öneriyoruz?
Bugünün tarihine yön vererek insanlığı sahih bir istikamete taşıyacak olan şeyler nelerdir?
El cevap: Bizler açısından tarihin sahih istikametinden sapmanın nedenleri şunlardır:
- Öncelikle tevhid düşüncesinin tahrife uğratılarak bozulması ve insana mazeretler sağlayacak ve sorumsuzluğa itecek usulsüz ve özden kopan bir inanç boyutuna indirgenmesidir. Yani; Allah ve insan ilişkisinde ortaya çıkan sapma durumu ve insanın başıboş sorumsuz bir varlık olduğu düşüncesi…
- Bilgiyi önemseme, bilgiye ulaşma ve bilgiyi yorumlama konusunda içine düştüğümüz tembellik durumu bizi tarihin istikametinden uzaklaştırmıştır. Aklı kerih gören fikirsel hezeyanların bizi götürdüğü nokta; maalesef bilgisizlik olmuştur, fikirsizlik olmuştur, cehalet olmuştur…
- Ahlakın yitirilmesi ve hayattan dışlanması da bizim için ayrı bir sapma noktasıdır. Bugünün insanına tekrardan ahlak elbisesini giydirmemiz gerekir…
- Adalet; siyasetin, hukukun ve ekonomik dengenin omurgasıdır. Adaletin olmadığı yerde hiçbir dengeden bahsetmek mümkün değildir. Adalet yoksa keyfilik vardır, zorbalık vardır, zulüm vardır. Zulmün olduğu yerde ise doğru bir istikamet tutturmak mümkün değildir…
- Özgürlük ise; insanın umududur, gayesidir, kimliğidir… Egemenlerin boyunduruğuna verilmiş ve esir edilmiş bir insanlık durumu ise bugünün tarihinin en acıklı hikâyesidir…
Dün bizi tarihin gerçek istikametinden saptıran nedenler bugün de bizi çepeçevre kuşatmış durumdadır. Bu kuşatmayı delip geçmek ve tekrardan sahih bir istikamete yol almak için üzülmeden, gevşemeden, şüphe etmeden mücadele etmek zorundayız. Umulur ki amacımıza ulaşırız…
YAZIYA YORUM KAT