Tarihin çöplüğü ve CHP…
Televizyon seyretmek bazen eğlenceli olabiliyor, son günlerde Baykal'ı seyrederken olduğu gibi mesela…
Neye, neden oy verdiğinin farkında olmayan bir ana muhalefet partisi…
Darbe yapmaya kalkan askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına ilişkin düzenlemeye darbe adını verip, itiraz eden ve kendisine sosyal demokrat diyen bir siyasi parti…
Ve yandaşları…
Bu siyasi partiye yakın bir gazeteci örneğin… CNN'de “Peki ne mahzuru var böyle bir düzenlemenin, darbecilerin sivil mahkemede yargılanmasının sakıncası ne…” sorusu karşısında bocalıyor, “ülkenin başka sorunları var, hükümet gereksiz ve yersiz bir şekilde ilişkileri geriyor…” demeye çalışırken kelimeleri birbirine karıştırıyor.
Ama konumuz mizah değil…
Aslında durum şu: Türkiye'nin keskin değişim evrelerinden birinde, tarihinin en somut sivilleşme adımlarını atmaya çalıştığı zaman diliminde CHP ve temsil ettiği zihniyet askerin siyasi rolünün savunuculuğuna soyunmuş, militer ve otoriter bir Türkiye'nin bayraktarlığını yapmıştır…
Durum mizahla geçiştirilemeyecek kadar vahim…
Durum sulandırılamayacak kadar da ciddi…
Ülkede yaşanan gelişmeleri sıradan bir alan kavgası, asker-emniyet mücadelesi, dini etki arayışı olarak adlandırmak (ki bu sıkça yapılıyor), siyasi durumu tersten okumak, sulandırmak anlamına gelir.
Bu tür çatışmaların varlığından şüphe yoktur, hatta bu çatışma ve arayışlar yaşanan sürecin taşıyıcısı da olabilirler. Ancak çıplak gerçek değişmez:
Türkiye sivil alanın genişlemesi, askeri vesayet rejiminin etkisizleştirilmesi yönünde önemli bir mücadele yürütüyor ve tüm aktörleriyle önemli bir yol alıyor.
Açıktır ki bu çerçevede ilkeler tek tek siyasi oyuncuların kimliklerinden, beklentilerinden, çıkarlardan, eylem planlarından çok daha önemli ve belirleyici olacaktır ve oluyor.
Türkiye “askeri vesayet düzeni”nin en önemli araçlarından birisi ordunun devlet içinde özerk bir alan işgal etmesi, bunu özellikle sivil yargıdan ayrışmış, kendisine bağlı bir yargı düzeniyle korumasıdır. Yüksek Askeri İdare Mahkemesi, Askeri Yargıtay gibi demokratik ülkelerde esamesi dahi okunmayacak yapılar bu düzenin önemli araçlarıdır.
Bu düzenin diğer bir aracı askeri yargı alanının genişliğidir.
Askeri mahal, askeri görev tanımları, subayların kurumsal yapıyı içine dahil ederek işleyebileceği kalkışma suçlarının denetimini sadece yine kendi içindeki yargıya tâbi kılan düzenlemelerdir bunlar.
Askeri vesayet düzeni bu yasalarla örülmüştür.
Bu yüzden askerin ağzından sıkça “hukuk” kelimesini duyarsınız. Aslında “hukuk”u değil, “kanun”u ifade etmek isterler, zira hukuk devleti mantığına aykırı askeri vesayet yapısını kanunla teminat altına almışlardır.
Peki neyin sonucudur bu kanunlar?
Açık: Askeri darbe ve muhtıraların…
Bu vesayet mevzuatı, özellikle YAİM ve askeri yargı alanının genişlemesi Türkiye'ye 1971 Askeri Muhtırası sonrası yapılan değişikliklerle, 1982 Anayasası'nın öngördüğü yapıyla gelmiştir…
Şimdi ülkenin önünde bir fırsat var, bu kapalı döngüyü en azından bir yerinden kırma fırsatı…
TBMM'den 26 Haziran sabahı geçen iki değişiklik darbe ve girişimlerini koruyan askeri sistemde gedik açmıştır, sivil yargı alanını askeri yargı aleyhine genişletmiştir.
Önemi devasadır.
Türkiye'nin çabalarıyla oluşturduğu bu fırsatı heba etmeye çalışan parazitler, mehmetçik gazeteciler, güler yüzlü militaristler siyasetçiler ise hızla tarihin çöplüğüne doğru sürükleniyorlar…
Dönelim sıcak siyasete…
1. Bu düzenleme Ergenekon soruşturması ve davası üzerinden, son andıç, albayların sorgulanması ve yargılanması gibi olaylarla birlikte siyasetin pistini ve temizlik çabalarını önemli ölçüde etkileyecektir…
2. Bu düzenleme askeri kışlaya iten, sivili öne çeken bir güçler dengesine doğru atılmış en keskin adım olarak kalacaktır…
Çatışma boyutu?
Yarına…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT